Yine mi güzeliz, yine mi çiçek :)
İşte o gün, tüm salonun halaya kalktığı, sonra “bir daha, bir daha” diye bis yaptığı anların yaşandığı 30 Nisan 2024 akşamı. Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde konser vereceğimiz söylendiğinden beri provalar sıklaştı ve iş ciddileşti. Haftada bir gün öğle aralarında çalışıyor ve o 1 saat içinde azıcık kendi gündemlerimizden çıkıyorduk. Bu akşam da coşkulu bir konseri geride bırakırken yine sahneden salonu izleyen birisi olarak yazmak istedim. Öncelikle, nasıl ki oturup dinleyici olduğunuz yerden sahnedekileri tüm hareketleriyle görüyorsanız, sahnedekiler de salondakileri öyle görebiliyor. Dolayısıyla ben her defasında (Bu üçüncü kez oluyor koro üyesi olarak sahnede yer almak. Birincisi; Yalova, ikincisi üniversitemiz salonu, bu da üçüncüsüydü) seyircileri, tepkilerini, beğeni ve isteksizliklerini görebiliyorum. Bu sefer sona doğru salon tek kelimeyle coştu ve büyük bir kısmı halaya durdu. Hem de söylenilenle yetinmeyerek, daha fazlasını isteyerek. Biz de şefimizin talimatıyla 6 parça daha ilave ettik o coşkulu gruba. Ben bir taraftan söylerken yine kafamda bir sürü soru oluştu. İnsanlar eğlenmeye istekli, belki de bu topraklarda yıllardır söylenen ve ezbere bildiğimiz türküler eşliğinde halaya durmaya da meraklı. Umutlu olmayı istiyoruz. Ülke olarak, insanlık olarak hep zor zamanları geçiriyoruz niyeyse. Bir yanımız hüzün, diğer yanımız bahar. İşte belki de bu nedenle ağıt sonrası neşeli parçalar daha da yerini buluyor. O hüznü, o acıyı biliyoruz ve sonrasında yaşama tutunmak için umudu yaratıyoruz. Bunu da bir arada, beraberce, el ele, parmaklarımız birbirine dolanarak yapıyoruz. Sahnedeki o minik alanda bizler de söylerken coşuyor ve eğleniyoruz. Bu terapi değil de nedir a dostlar 🙂
Bu telaşa tanıdık yüzler de dahil olunca “Vay be kader seni benim de olduğum koroya çalmakla mı sınıyor?” cümlesi çıkıveriyor aniden dilimden. Ümit Sayan aslında Servetceğizimin arkadaşı. Onu görünce bir garip hissettim doğrusu. Sadece ben değil, onu tanıyanlar da bir seslendiler hemen kendisine. Hani o uzun süredir müzikle haşır neşir, hayatını bunun üzerinden kazanıyor ama bir arada, aynı sahnede yer almak ilk kez olan şey. Bir diğer konu ise provalardan itibaren yanımda olan sevgili oğlum Şakir. Saniyede 500 defa merdivenleri inip çıkınca sonunda dili damağına yapıştı ve prova esnasında bana el sallayıp, “anne, anne” diye bağırdı. Yanımda duran Hanife dayanamadı “Ay çocuk susadı, ben gidip suyunu vereyim” diye ayrılınca sahneden ben de peşinden gittim ama sadece su değil, lavabo ihtiyacı da oluşmuş çocuğumun. Yani diyeceğim o ki zor şartlarda devam ettik provalara 🙂 Sadece ben de değil, oğlanı sahiplenen herkes için söylüyorum bu kısmı. Sonrasında başka başka konuşmalara yerini bıraktı ama o belki başka bir yazının konusu olur.
Kalbimi bıraktığım bir kare ise sonunda oğlumun ablasının kucağında uyuması oldu. Hem de tüm o gürültüye, halaya rağmen. Davulun sesine karışan zılgıtlara rağmen. Hayal edin artık nasıl yorulduğunu. Kızıma üzüldüm sahneden onları izlerken. Dolandı durdu ve 50 kere ablasının kucağında duruş şeklini değiştirdi ama ablası hiç yüzünü ekşitmedi. Sonra da uyudu orada. Üstelik yanında çocukluk arkadaşım varken ve o da kucağına gelmesiyle ilgili teklifte bulunmuşken. Kızıma ne desem az, nasıl teşekkür etsem eksik gibi. Bir de oturduğu yerden hem ara ara kayıt aldı, hem de bana elleriyle kalp işareti yaptı. Onun bana dahil olan her haline bin şükürrrrrr diyeceğim 🙂
Çocukluk arkadaşıma(Çiğdem Bulut) konu gelmişken, hem kızımı okuldan alıp salona gelmesi, hem de kucağımı çiçekle doldurması bir yana, tüm türküleri ezbere bilmesine ne demeli 🙂 Eşlik etmesi, dahil olması, mesajla konser duyurusu yaptığımda “Mesaj alındı, gelinecek akşama” demesi de kocaman bir şans hayatta bana. Sadece o da değil, binadaki arkadaşlarım da bu şansın içinde. Çiğdem Sağlam, Nevin Çetinkaya, Naciye Yenilmez de beni olduğu kadar çocukları da takip edenlerden. Hatta arabaya kadar yardımcı olup, eve girerken bekleyip, eşyalarıma yardım edenler ve evin içine kadar bizi sokanlar 🙂 Beklemeleri, izlemeleri, kollamaları eski değerlerden bize kalan en güzel komşuluk ilişkileri aslında.
Bir de Başak Özçarıkçı var, annesini alıp geldi konsere ve sonuna kadar izledi. Çıkışta görüşemedik ama mesajlaştık, onların da konseri beğenmeleri çok güzeldi. “Hazır mısın koro üyesi, annemle ben alkışlamaya geliyoruz” demişti konser öncesinde de gözlerim onları da arayıp buldu sahnedeyken. Yani orada durup sadece türkü söylemedim, salonu radar gibi tarayıp durdum. Bir de koro şefimiz var; İsmet bey, bizi güldürüp, gülmemizi salık veren kişi. Sonra aniden yüzü düşen ve uyaran aynı zamanda. Kolay değil, işin yükü onda aslında. Sonra, koro üyeleri coşunca, o da coşan, salon mutlu olunca, içi içine sığmayan kişi aynı zamanda. Şu saat olmuş, o hala gruptan mesaj yolluyor mesela. Hadi biraz şımarmak pahasına yazdıklarının son kısmını buraya alıp sabitleyeyim: “Bu konser anlatılmaz ancak o anı yaşamak lazımdı ❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️ herkesin gönlüne yüreğine emeğine sağlık”.
Tüm bu olanlar güzel bir kapanışı, güzel bir hatırlanmayı, güzel bir anıya dönüşmeyi hak ediyor diye düşündüğüm için bu yazıyı yazmak istedim. Türkülerin dilinde buluşmak güzelmiş. Kurumdaki 20.senemde dahil olduğum Kocaeli Üniversitesi Türk Halk Müziği Korosu’na emeği olan herkese teşekkürlerimle…
Son Yorumlar