23 Nisan Var Neşe Dolu, 23 Nisan Var İçinde Acı Saklı…

Yazmazsam sanki huzura eremeyeceğim gibi bir şey yine. Çok büyük atıflar için değil yazıya ama içimde birikenleri aktarabilmek için iyi ki bu blog sayfasını oluşturmuşum. Bana iyi gelen bir tarafı var. Yazdıkça içimden akıttığım duygular var. Sonra belki beraberce düşünmenin de yolunu açıp, yazarken kafamda sorun gördüğüme çözümler de gelir peşi sıra diye düşünüyorum ara ara. Kimseye değmese bana değen yanları var olanların, yaşadıklarımın, gören gözlerimin tanık olduklarının. Yandaki görsel benim ilkokul dönemimden. Fotoğrafın arkasındaki bez ciltli kitapları da ilkokul öğretmenlerimden (çoğul eki kullanıyorum çünkü çok fazla öğretmen değiştirdiğimiz bir dönemdi) birisi vermişti. Çok bağlantısız gibi görünüyor ama değil, halimiz buysa çok büyük olasılık bir bayram kutlamasındayız. Çünkü başka türlü böyle bir fotoğrafımız olamazdı. Ortaya alınan küçük kız çocuğu da bir öğretmenin çocuğudur ama kim hatırlamıyorum. Malum 43 yaşındayım artık dünden beri ve B12 eksikliği nedeniyle iğne vuruluyorum. Yani belki son cümlelerde söylerdim ama bugünkü halimi eşim Emrahcık efendiye anlatınca o aniden “yaşlanıyoruz Saadet, ondan böyle” deyiverdi. Yalan da değil; sahiden halimiz, duygularımız, olayları anlamlandırma halimiz değişiyor. Bu yeni hal de güzel, daha çok elimizdekilerin farkında olduğumuz bir dönem 40’lı yaşlar. Kayıpları tanıdığımız, olasılıkları gördüğümüz ve elimizdekilere şükrettiğimiz dönemler. Hayat pek çok sınavla yol aldırıyor, o yolda da sağlığın mesela nasıl kıymetli bir şey olduğunu görüyoruz. Elbette sevmek ve sevilmenin de. Kıymetli, önemli, değerli dediğiniz ne varsa onlara gözümüz gibi bakma gereğini hissettiğimiz zamanlar belki de. Neyse ben aslında daha konuya giremedim biliyor musunuz 🙂 

Tamam başlıyorum; senelerce 23 Nisan’da doğum günüm kutlandı, oysa ki 22 Nisan doğumluyum. 23 Nisan her zaman bizim evde ve çevremde neşeyle geçer, mutluluk veren bir bayramdır. Sonra yıllar geçince kocaman bir kalbin, büyük bir liderin ancak çocuklara bayram hediye edeceğini, onları önceleyebileceğini düşününce saygım bir kat daha artar oldu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e. Dünyadaki tüm çocuklara armağan edilen bir bayram. Nasıl güzel, nasıl kulağa hoş gelen, akla yatan ve kalbe dokunan bir davranıştır değil mi? Hele de son yıllarda çocuklar bunca eşitsizliğe, istismara maruz kalıyorken. Eskiden daha iyiydi demiyorum elbette, bununla ilgili bir şey diyecek verileri alandan ilgili kişiler paylaşıyor. Ama maalesef bunca yıldır “çocuk” alanında bir şeyler yapmaya çalışıp, işin uzmanlarıyla konuştukça, okuyup, dinleyip araştırdıkça daha da can yakıcı oluyor bazı gerçekler. Niyeyse bu bayramda bunlar geçti sıra ile aklımdan. Ensest mesela, çocuk işçiliği, çocuk istismarı, cinsiyet eşitsizliği ve daha bir sürü olumsuzluk. Moral bozmak, enseyi karartmak veya dram takılmak değil niyetim, hiç olmadı ve olmaz da. Sadece bugün kendi çocuklarımın 23 Nisan kutlamalarına yetişme telaşındayken yolda gördüğüm manzara eşlik etti tüm gün bana ve sık sık gözlerim doldu bugünkü törenlerde. Bir kağıt toplayıcısı anne ilerliyordu ve arkasında 2 tane 4-5 yaşlarında çocuk bir bebek arabasını iteleyip anneyi takip ediyorlardı ama arabayı itelerken boyları önlerini görmelerine engel oluyordu. O an aniden “of ya” dedim. Oğlum da hemen (5 yaşında) “Anne ne oldu, neden öyle dedin?” dedi. Ben de “Oğlum bugün bayram ya, hepinize bu bayram aslında ama baksana minik bir arabayı iteleyip annelerine yetişmeye çabalıyor buradaki çocuklar” dedim. Ne anladı bilmiyorum ama bir şey de sormadı üstüne. Biz kızımın törenine gittik önce, korodaydı ve sınıfça birlikte şarkılar söylediler. Sonra da oğlumun törenine geçtik. Okul öncesi için ellerinden geleni yapan öğretmenleri ile 4 parçada halk oyunları oynadılar. Ben daha ilk grup çıktıkça gözlerim dolu dolu oldu. Her sınıfta, her grupta, her oyunda sabah yolda denk geldiğim çocukları da düşündüm. Hani biz pamuklara sarıyoruz ya, bazı çocuklar yalın ayak koşuyor yollarda, hayatın yükünü hepimizden önce göğüslüyorlar. Anneleri bir lokmanın derdindeyken, onlar sokakta büyüyor mesela. Her türlü istismara açık halde hem de. Biz ebeveynler “aman psikolojisi bozulmasın, aman üzülmesin, aman arkadaşından şusu busu eksik kalmasın, aman sağlıklı beslensin” diye kendimizi paralarken, bazı çocuklar anne baba sevgisinden uzak yaşıyor mesela. Bugün şunu gördüm, iki çocuğum da gösterilerine çıkarken beni görünce gülümsedi. İçim doldu yine, hiç gözleri anne babalarına değmeyen çocuklar var mesela diye. Tam ben o haldeyken ve içimden tonlarca şey geçerken bir baba herkesin önünde ayakta durup oturanları (bu sene ilk defa aileler için küçük bir alana oturmaları için sandalyeler konulmuş ama yeterli değildi. Yine de anneanneler, babaanneler, dedeler, anneler ve babalar için bu da iyi bir şey) engelliyordu. Ben zaten ayaktaydım iki çocuğumun töreninde de. Ama adam hepimizi engellemekle kalmayıp uyarmamıza rağmen duymamış gibi davranmaya devam etti. Tepem attı işte o an “Hani siz çocuğunuzu görmek için çabalıyorsunuz ya, işte bizler de aynı çabadayız, rica etsek oturur musunuz yere veya eğilir misiniz, arkanızda oturanları engelliyorsunuz” dedim. Yine kıpırdamadı ama sesimi duyduğuna emindik. İnsanlar “Hiç kıpırdamadı” deyince bu sefer “Beyefendi kesinlikle duydu da, davranışında ısrar ediyor, neden bilemedim” dedim bu kez biraz daha kararlı bir sesle. Sonunda adam tepkileri farkedince arkasındakileri engellemeyi bıraktı da bizler de (oturanların arkasında ayakta duranlar ve oturanlar) çocukların gösterilerini izleyebildik. Adam ve yaşanan olay çok basit gelebilir okuyanlara ama çok ciddi bir narsizm ve bencillik var bu davranışta. Sadece kendi çocuğunu önceleyen, başkasını görmeyen, duymayan, bilmeyen, görüp, duyup, bilmek istemeyen, kendini ve çocuğunu dünyanın merkezine koyan bir tavır bu. Tam da bu nedenle rahatsız edici bir hal, hem kendi, hem de toplum için. Pek çok kişiyle söyleşiler yaparken aslında değişen ebeveynlik hallerine ve oradaki olumsuzluklara da değiniyor konuşanlar sıkça. Nedir yani, nasıl bir ebeveynlik dönemindeyiz ki, çocuğumuza taparken, onu da kendi sorunlu hallerimizle büyütüp ortaya bırakıyoruz. Sonra da ayıkla pirincin taşını. Akran zorbalığı, siber zorbalık, şiddet vb vb. Belki de şapkayı çıkarma zamanıdır bizler için de. Hayatta tek olmadığımızı, bizim dışımızdaki canlıların da yaşam hakkı olduğunu biz içselleştirmedikçe nasıl bekleyeceğiz ki çocuklarımızdan? 

Çalışmak zorunda kalan, eğitim hakkından, sağlık, barınma hakkından mahrum kalan çocuklar ne olacak peki? Bu bayramlarda onlar adına neler yapıldı mesela? Atatürk gibi dünyaya adını yazan bir liderin onca çabasına ilave kim tuğla koydu mesela. Tuğla azaltanlar hep vardı ve olmaya devam edecek o ayrı konu ama sahiden kim çocuklar adına yapılan olumlu işlere bir artı daha kattı? Ben “Ya neden her okulun salonu yok, benim çocukluğumdan bu yana, veliler ayakta, sıcakta itiş-tepiş izliyor bu gösterileri” diye serzenişte bulunurken sabah sokakta gördüğüm çocukları düşününce bunun bile ayıp kaçtığını düşünüyorum. Halbuki bence toplumsal gelişmişlik için her kademede tüm adımlar çocuklar için atılmalı. Onların evrensel değerlerle büyümeleri için çocuk haklarından mahrum olmamaları gerekir ki toplum olarak gelişelim, ilerleyelim, insan olmanın içini dolduralım. 

Gıda erişimi konusu mesela; çocukların sağlıklı beslenmesi tüm politik liderlerin, yerel yönetimlerin derdi olmalı. Her yerel yönetici kendi bölgesindeki çocuk işçiler ile ilgili çalışmalar yapmalı ve çocuk kelimesini, işçi kelimesi ile yan yana bulundurmamalı. Her mahalleye nitelikli kitaplardan oluşan kütüphaneler kurulmalı mesela. Hepimizin 50 kat ötesine kadar veriler var herkesin elinde. İşte onlarla ilgili çalışmalar yapılıp, çocukların haklarına kavuşmaları sağlanmalı. Meli malı’ları kendimden, benim gibi ebeveynlerden bağımsız düşünmüyorum. Ama bu meselelerin hepsinin de politik olarak kabul edilmesi ve ona göre yeni gündemlerin belirlenmesi, bütçelerin ona göre ayarlanması gerekiyor ki, ben de belki ancak neyi talep etmemiz gereği üzerine kendi alanımdan dilim döndüğünce yazabilirim, yeri geldiğinde dillendirebilirim bunları. Bir yerel yönetici, politik lider de çıkıp “Ben 23 Nisan’ı gönül rahatlığıyla kutlarım, çünkü şunları şunları yaptım çocuklar için” desin mesela bu bayramlarda. Çocukları sembolik olarak makamlara oturtmak yerine, onlar için o makamlara oturulsun mesela. Sokakta boyu yetmediği bebek arabasını yalın ayak iteleyen o çocuklar her gün akıllarında olsun mesela tüm makam sahiplerinin. Öyle bir günlük, iki günlük göz boyayıcı sözümona yardım kelimesi altında kişisel halkla ilişkilerini yapar gibi değil ama; sahiden, yasalarla, koruyucu kanun ve yönetmeliklerle ve işin uzmanı kişilerle yol alarak adım atılmalı mesela. Bunda da bilim insanlarının çalışmalarına, görüşlerine, uzmanlık alanlarına öncelik verip, kalıcı ve iyi işler yapmaya niyetlenerek yola çıkılabilir. Şimdiye kadar bu alanda çalışan, çabalayan herkese teşekkürler, tüm çocukları kucaklayabilen, onlardaki hasarı en aza indirme çabasında olanlar hatrına dönüyor dünya ama bence artık başka şeyleri konuşabiliyor olmalıyız bugünlerde. Herkes kendi çocuğunu paylaşıp muradına erdiyse, şimdi “çocuklar” için düşünme zamanı. Umarım göl maya tutar… Herkesin kendi alanında maya vuracağı bir şey bence mutlaka vardır… Fotoğrafa gelince hepimiz çocuktuk ve o zamanlarda kelimelerimiz şimdi ki kadar olmasa da duygularımız daha zengindi. O duyusal dünyada büyüklerin hatalı davranışlarını da anında görüyorduk. İçimizdeki o çocuk hallerinin hep bizlere eşlik etmesi dileğiyle… 

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.