Tüm dertler, kederler suyla gitsin, çocuğum bana kalsın…
Biraz önce banyoda burnuma çocukluğum kaçtı. Evet evet yanlış okumadınız; tam olarak çocukluğumun kokusu burnuma geldi ve beraberindeki düzinelerce çağrışım, anı ve özlem duygusu. İnsan ne yaparsa yapsın, ana vatanı çocukluğuna sıkça dönüyor. Ben de beyaz banyo sabunu ile çocukluğumda annemin bizi yıkadığı yaşlara kadar gittim. Tüpün üstündeki kazanda ve bazen de banyo sobasında ısıtılırdı o su ve idareli kullanılırdı. Annem sırayla üç çocuğunu yıkayıp çıkarır ve salondaki sobanın önüne koyardı. Hatta bir defasında ablam sobada ısınmaya çabalarken aniden sobaya yapışmıştı da, göbeğini olduğu gibi soba ızgarası şekline getirmiş, sonra da yerde yanık acısıyla kıvranıp durmuştu. Bu mesela hayal meyal aklımda ve onun yerde yuvarlanmasına anlam verememiş ama oyun oynadığını sanmıştım. Oysa ki çok büyük bir acı yaşamıştı. Sonra bu büyük deneyimden sonra soba ve onun sıcaklığı ile otomatiğe bağlanmış gibi mesafelendik.
Geliyorum yine banyo ve beyaz sabun kısmına. Annem yıkama işlemini bitirdikten sonra mutlaka ama mutlaka birkaç maşrapa suyu başımızdan aşağı döker ve dualar ederdi. Aklımda kalan kadarıyla “Tüm dertler, kederler suyla gitsin, Saadet/Servet/Sevda bize kalsın. Su size, o bize.” Elbette fazlası var ve çocuk halimle aklımda kalan kadarıyla söylüyorum. İşte o an, yani o dua ve son suyun başımdan akmasıyla içimi kaplayan huzuru anlatamam. Çok ama çok nadiren o duyguyu yakalıyorum. Bu akşam da onlardan biriydi. Burnuma kaçan beyaz sabun kokusunda o ana geri gittim ve o duyguyu hissettim. Bir annenin çocuğunu koruma duygusunun çocukta bıraktığı huzur ve rahatlamayı tarif edebilir misiniz? Ben galiba edemem. Elbette sadece anneler değil, babalar da farklı şekillerde varlık gösterdiklerinde o huzuru verirler, vermek için çabalarlar veya çabalamalılar.
Bugün bir podcast dinledim. Kendi çocuklarımı okula bırakıp işe geçerken yolda yapabildiğim bir şey bu aralar ve orada çok güzel bir şey söyledi konuşmacı. Duyguların çok net olduğunu ve onları değiştirmenin zorluğunu anlattı önce. Sonra kişi büyüyüp anne-baba olduğunda bu bildiği davranışı kendi çocuğuna da aktarıyor dedi. Çünkü bilinenin hep daha kolay olduğunu söyledi. Bununla birlikte idealde olanın bu değil, oraya eleştirel bakıp, mümkünse daha iyisini kendi çocuğuna aktarmak olduğunu aktardı. Podcast serisi “birailemeselesi”. Karı-koca bir çift ve çok içten, samimi bir şekilde ara ara kendi ebeveynlik hallerini masaya yatırıyorlar. Açıkçası bu ara onları dinlemek iyi geliyor bana. Bir de Serdar Çankaya’nın Bülent Çaplı hocadan ders aldığı kısmı, onun kendisine olan güveni ve inancı anlattığı yerde “Aaaa, ben de ders almıştım Bülent hocadan” deyiverdim kendi kendime. Şimdi bu kısımdaki bulduğum yakınlığı da yazayım istedim. Prof. Dr. Zeynep Cihangir Çankaya da çok duru, samimi ve aydınlatıcı yaklaşıyor ve ikisinin de sohbeti, arada esprileri daha da dinlenesi kılıyor seriyi.
Dönüyorum beyaz sabuna tekrar, çünkü yine koptum farkındaysanız 🙂 Bu sıkça oluyor bana, çünkü galiba yazarken milyonlarca şey daha eşlik ediyor bana ve bazen ana konudan uzaklaşıyorum ama istiyorum ki beğendiğim, sevdiğim, bana iyi geleni de söyleyebileyim. İşte o çocukluktaki özlenen şeyler, bir anda karşımda durdu bu akşam da. Acaba dedim kendi kendime “Benim çocuklarım büyüdüklerinde neleri güzel anımsayacak veya neler iz bırakacak onlarda?” Bilmem, beyaz sabun olmadığı kesin ama zaman ve sağlık izin verirse ve belki bir gün bu konuda konuşur/yazar/çizerlerse ben de duymak/okumak/izlemek isterim. Duygular çok güçlü ve sanırım hayat boyu eşlik ediyor bizlere ve tam da bu nedenle aslında zor da bir iş çocuk büyütmek. Bu yazıya bir son olarak; zamansız evlat acısı yaşamasın kimse demek istiyorum. Annelerin “ah”ları kalmasın kimseye ve çocukların yüzleri güldüğü için asıl biz bayram ilan edelim her günü. Bizlerin yüzü gülsün/gülebilsin ki, çocuklarımız aynaya baktıklarında bunu görebilsinler. Bazen zor, içinde olduğumuz dünyada sahiden zor umudu canlı tutabilmek. Hele de çocuklar temel haklarından mahrum kalıyor, gözlerimizin önünde ölüyor, acı çekiyor ve şiddete maruz kalıyorken. İşte bence bunlar tersine döndüğünde bayramlar anlam kazanacak. Belki de annemin kendi büyüklerinden edindiği o duaya dönebiliriz; “dertler kederler suya, çocuklarımız bize”…
Son Yorumlar