Söğütlüçeşme Tren İstasyonu ile Çocukluğuma Bakış

Çocukluğumun önemli bir kısmı her hafta sonu annem, ablam, Servet ve benim Derince’den Söğütlüçeşme Tren İstasyonu’na gidişimizdi. Annemin babası çok önceden (bu kısmı ben hatırlamıyorum) trafik kazası geçirip yatağa bağımlı hale gelmişti. Annem de üç çocuğuyla birlikte her hafta sonu ona bakmaya, onun kaldığı evi temizlemeye ve destek olmaya gidiyordu. Dedemin ben ilkokul ikinci sınıfa gittiğimde vefat ettiği zamana kadar bu olay bizim için rutindi. Hafta içi İstanbul’dakiler bu desteği verirken, hafta sonu annemle biz yola düşerdik. Çocuk olmak hep eğlenceli tarafından bakmayı/bakabilmeyi sağlıyor insana. O zamanlar Ziverbey’de oturan dedem ve anneannemlerin kaldığı ev, sokak ve o sokağa giden yollar hep güzeldi benim için. Bizimkilerin evlerinin hemen üst sokağında Müjdat Gezen Sanat Merkezi vardı mesela. Bir de arada sırada gittiğimiz Budak Pastanesi. O pastaneden dondurma alırdık. Ama tüm bunlardan önce rutin şekilde gerçekleşen tren yolculukları vardı ve türlü türlü insan görmek için olağanüstü bir deneyimdi bizim için. Mesela kör ve yaşlı bir adam vardı, galiba İzmit’te yaşayan hemen herkes tanırdı onu, keman çalardı, göbeğine bağladığı maşrapa ile de para toplardı. Trene bindiğimiz zamanlarda bunu yapmıyorsa naneli şeker satardı. Onu görememek hep endişelendirirdi beni, sanki onu görünce bir tanıdığa denk gelmiş gibi hissederdim. Sonraları görememeye başlayınca aramızdan ayrıldığını öğrendik. 

Tren yolculuklarının bir diğer rutini de ayakta değilse ve hınca hınç kalabalık değilse, azıcık şanslı olan annemin oturabildiği zamanlarda hemen uykuya geçmesiydi. O zamanlar gülerdik biz de bu duruma. Ama yolum 41 yaşında aynı durağa bu kez yüksek hızlı trenle (koltuğun belli, ayakta yolcu yok, seyyar satıcılar yok, klimalı vb) düşünce ben de oturmamdan belki yarım saat sonra uykuya geçince annem aklıma geldi. Yorgunluğu, telaşı, üç çocukla her hafta sonu belki de sahiden o küçücük zaman diliminde oturabildiğinde “dinlenebildiği” kısmı acı bir sızı ile çarptı yüzüme. Çocukken bize komik gelen sahneler (çünkü aniden uyanıp, “Neredeyiz, geldik mi?” diye telaşla sorar ve etrafa bakınca rahatlardı) o an başka duygulara bıraktı yerini. Hem evinde yorulup, hem de gittiği evde yorulması ve tekrar aynı rutin için yine üç çocukla yola düşmesi sahiden çok büyük bir özveri ve emekti. Bunu anlamak için insanın elbette 41 yaşına gelmesi gerekmiyor. Sadece bazı durumlar hayat boyu anlam değiştirebiliyor ve yeniden düşündüğünüzde başka şekilde görebiliyorsunuz o zamanları. Ziverbey, çocuk olan ben için çok güzeldi. Yeni arkadaşlıklar vardı, dayımın çocukları vardı ve onlarla geçen güzel zamanlar vardı. Mehmet abi, Celal abi, Erdal abi ve Fatma abla vardı. Her türlü telaşa rağmen kahkahaların eşlik ettiği buluşmalar vardı kuzenlerle. Sonra çok ama çok sınırlı da olsa gezmelerimiz vardı. İstanbul’un nezih bir ilçesinde sokakları ve yaşamları izlemek bile kendine bakmayı sağlayan bir şeydi. Fakirlik, zenginlik, çocuk olmak, çocuk ebeveyn ilişkisi ve daha fazlası. Şimdilerde insanlar kullandığınız kelimeler üzerinden sizi tanıyabiliyor, ya da sadece beden diliniz üzerinden. Öncesinde; yani çocuklukta da aslında tanıyor insan kendini, kendinden farklı olanı. Sadece hissediyor ve bunları tanımlaması için zamana ihtiyacı oluyor o kadar. Bu yaştan bakınca acı tatlı çokça anı görünüyor o yıllarda. Diğer yanıyla böyle ansızın yolum aynı durağa düşünce eskiye göre çokça değişmiş olmasına rağmen orada tanıdık bir şey vardı işte. O da bu tren vagonu. Bir tren vagonu tüm dönüş yolu boyunca milyonlarca anıyı taşır mı size? Bana taşıdı. Üstelik hiç yerinden kıpırdamıyorken, eskimiş ama aynı yerinde duruyorken. Yanında bu fotoğrafı çekerken aramızdan ayrılanları düşünmek ve kalan sevdiklerimizin sağlığına şükretmek yapabildiğim tek şey. Bir de bildiğim bir şey var; o da çocukluğun sahiden çok ama çok önemli olduğu. Orada bırakılan izler belki de hepimizin yetişkinlikte bir çeşit arkeolojik kazı ile görebileceğimiz hazinelerle dolu. Dileyelim de o hazinelerde bize iyi gelenler çoğunlukta olsun. Son olarak “Annemcikkkk, senin emeğin, özverin, telaşın ve hepimize dair katlandığın onca şey hayatımın her anında eşlik ediyor bana, sen iyi ki varsın” diyesim geldi 🙂 

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.