Bir Gülüşün Bedeli ve Anılarımdaki Çağrışımları…

Uzun bir süredir içimde olan duygudan sanırım ancak yazarak kurtulabilirim, ya da azıcık hafifletebilirim. Görselde yer alan dişler bana ait, üstteki bir süre önceki hali ve alttaki de hemen hemen son hali. Çocukluğumdan beri oldukça dikkat etmeme ve gereken bakımı göstermeme rağmen diş yapısı genetik olarak aileden gelen mirasla maalesef oldukça zayıf.  Aile diş hekiminin vaktiyle söylediği üzere diş minelerim çürümeye çok yatkın. Dolayısıyla çocukluğumdan beri dişçiye git gel yaparım. 6 kez kulak ameliyatı olup, üzerine bir de bir kulağımın içine titanyum protez eklenince diş tedavisi bir kat daha zor hale geldi benim için. Hissettiğim duygudan ziyade işlem esnasında duyduğum ses ve gürültü “normal” birine göre protezten kaynaklı daha fazlaydı. Yani şöyle söylersem; bir inşaatın içinde herhangi bir koruma olmaksızın (baret veya kulaklık) yürüyor gibiyim diş ile ilgili işlem yapılırken. O sandalyeden kalktığımda beynim sesten yorgun düşmüş halde ve mümkünse bir süre hiç ses duymayayım dediğim halde oluyorum. Bugünkü yazıya konu bunlar değil aslında; konu çocukluğumdaki bir diyaloğun yıllardır bana eşlik etmesi. Geçtiğimiz Mayıs ayında başladığım diş tedavisinde de o diyaloğun neredeyse her gün bana eşlik etmesi. Basit ve iyi niyetli gibi görünen ama bana sınıfsal meseleleri ve kadın olma halini anlatan bir kaç cümleydi ama sanırım düşündürdükleri daha fazlaydı. 

Çocukken klasik olarak bayramlarda, yılbaşı akşamlarında ve özel günlerde anneannemlerde toplanırdık. Bundan daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. Gelen gidenin eksik olmadığı, yemeksiz tek kişinin gönderilmediği ve ablamla benim de bulaşık yıkamak için mutfaktan çıkamadığımız ama yine de garip bir neşeyle geçirdiğimiz günlerdi. İşte o günlerden birisinde ailenin sevilen kişilerinden birisi geldi içeri. Girer girmez de teyzemle anneme bakıp “Kızım siz hiç aynaya bakmıyor musunuz? Bu dişlerin hali ne? Neden yaptırmıyorsunuz, her odaya, her duvara ayna koyun ve gidip gelin bakın kendinize. Kadın olmak bunu gerektirir” diye başladı konuşmaya. Bunları söyleyen kişinin mali bir sorunu olmadığı gibi, muhtemelen aynaya bakma zamanı konusunda da sıkıntısı yoktu. Bu sözler hafızama kazındı. Çok sonraları dişleri üst üste geçmiş diye rahatça gülemeyen ve gülerken dişlerini saklayan bir arkadaşımla diyaloğumu anımsıyorum. Arkadaşım iki çocuklu bir kadın olduktan sonra diş teli taktırdı ve sonrasında dedi ki “Ben hiç ağız dolusu gülememiştim, şimdi gülebiliyorum.” Bir başka arkadaşım da yine üniversitede öğrenciyken yemek yediğimiz esnada eliyle ağzını kapatırdı. O da işini eline alıp, diş tedavi masrafını karşılayabilecek hale gelince daha rahat yemek yemeye ve yerken de ağzını kapatmamaya başladı. Yurtdışında olan bir takım akrabalarım da diş tedavisi için ülkeye gelip, en iyi yerlerde o zamanlarda telaffuz dahi edemeyeceğimiz rakamlara dişlerini yaptırıp giderlerdi. Kısacası tüm bu örnekler bana dişin öneminden ziyade maliyetini söyleyip durdu. İlk örnekteki basit gibi görünen ama kadının her koşulda güzel ve bakımlı olmasını öğütleyen cümleler hala bir sızı bırakır içimde. Kendi yağında kavrulurken çocuklarıyla sadece yol parasını karşılayabilen ve tüm tatil boyunca İstanbul’daki bir apartman dairesinde annesinin evinde zaman geçirip, gelen gideni ağırlayan annem ve teyzeme söylenenler, onlar eminim unutmuşlardır ama, hala benim içimde saklıdır. Bu yazıyla da saklı yerinden dışarı çıkıyor işte. Güzel ama yorgun, güzel ama mali açıdan zordaki bu iki kadın elinde olanı “öncelikli” olarak her zaman çocuklarına ve sonra eşine, eğer kalırsa aile büyüklerine ve en son kendisine çeviren kadınlardı. Yemek yerken de böyleydi, herkesin tabağı doldurulur ve kalan kısımdaki sadece yemeğin suyu da olsa “Ben çok yedim, tokum” diyen kadınlardı. Eminim benzer hikayeler pek çok ailede vardır, bunun çocuk tarafı, baba tarafı da vardır elbette. Bu yazı bir tarafı alıp, diğerini geri bırakma niyetiyle değil, sadece kendi diş tedavi sürecim boyunca bana eşlik eden anılarla ilerliyor. Yine bir başka anımda da çocukken hızlıca gittiğimiz doktora verecek paramız olmadığı için annemin bileğindeki bileziği çıkarıp masaya bıraktığı saklı mesela. Bunu bir çeşit teminat gibi bıraktı ve muayene sonrasında çıkınca da “parayı getirince alırız” dedi. Öyle de oldu. Kısacası bir kadının yaşam mücadelesini bilmeden, onun çocukları, eşi, hayatı, mali durumu üzerinden düşünmeden ve her dönem pahalı olan diş tedavi süreci ile ilgili “Hiç aynaya bakmıyor musunuz?” ile başlayan cümleler niyeyse bende yara açtı. O kadınlar aynaya bakmayı bırakalı epey oluyordu. Hatta bakmayı bırakmak değil de aynalardan kaçalı epey oluyordu. Bu toplumda, dünyada yaşayan pek çok anne, kadın gibi. Ayrıca gülen herkes gibi annem ve teyzem de güzeldi ve hala güzeller. O günler geride kaldı, başkaları için hala devam ediyor, bizdeki hikayeler de başka türlü devam ediyor. Ben bugün 41 yaşımda diş tedavisine gidip gelirken bu anılarla dolaşıyorum ama elimdekilerin farkındayım, gidenlerin de. Ayrıca yarım kalan duyguların da. Diyeceğim o ki, gülmek güzeldir, herkese, her kadına yakışır, o gülüşü gölgeleyecek eylemler, sözler sarfetmeden önce, kendi egonuzu, mali durumunuzu patlatacak alanlar bulmadan önce bir düşünmenizi öneririm. Çocuklar yaşananları unutmuyorlar, bakın ben unutmuyorum, her eyleme tekabül eden eylemi de anımsıyorum. Bellek iyiyi de taşıyor, yara açanı da. Tam da bu nedenle belki insan ilişkilerinde daha özenli olabiliriz. 

Bu arada dün gülerken çektiğim fotoğraf karesini “Nezahat’ın Ailesi” adlı WhatsApp grubuna atarken altına “Bir gülüş kaç TL haberiniz var mı?” diye yazdım. Ailemi seviyorum, beraber nice güzel anı biriktirelim istiyorum. Her çocuğun, gencin, yetişkinin de benzer anılarla dolu bir hayat geçirmesini dilerim. Bununla beraber insan olmakla hak ettiğimiz sağlık giderlerinin de bu yazıya konu olacak kadar fazla olmamasını ve herkesin insanca yaşayabilmesini diliyorum elbette. Son olarak bu süre boyunca şefkatli ve nazik davranışıyla tedavimi üstlenen Diş Hekimi Gizem Tekin ve asistanı Leyla Şahan’a, onların çalıştığı mekanın sahibi Dr. Talat Buğur’a teşekkür ederim. Elbette hayatımda olmasını her açıdan şans saydığım ablama da, Gizem hanımın dediği gibi “Yüz görümlüğü isteriz” demesi ile (dişlerimin her aşamasını ilk gören kişi olması nedeniyle), sohbeti, eşliği, varlığı ve beraber gülmelerimiz için teşekkürler 🙂 

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.