Çocukluğumun masalını çocuklar, yetişkinler ve yaşlılarla; üstelik türküler eşliğinde dinlemek :)
Dün akşam çocukluğuma gidip biraz dinlendim ve geri geldim. Hem de harika bir yolla. Önce masalın adından anımsayamadım çocukluğumu ama masal ilerledikçe “Aaaa bu çocukluğumuzun masalı” dedim kendi kendime. Elbette kendi kendime demekle kalmadım hemen arkamda oturan ablama dönüp “Bu bizim masalımız” dedim. Evet anlamında başını salladı o da. Bizimki bir çeşit zamanda yolculuk oldu aslında ama itiraf edeyim çocukluğumda tad başkaydı. Televizyonu olmayan, radyosu çalışmayan, bakkalı, dükkanı olmayan ve akşamları erkenden herkesin yataklarına uzandığı yaz tatillerinin en güzel mekanı köyde masal dinleyerek uykuya geçerdik. Keçisi olan yaşlı teyze ile tilkinin masalı da o gecelerden miras bize.
Dersim Masalları kitabının yazarı Caner Canerik’in kitabında yer verdiği bu masal meğer kilometreler aşıp bizim köyümüzün de diline, hayaline, gönlüne girmiş. Çocukluğumda yanılmıyorsam bu masalı babaannemden dinlerdik. Gerçi çoğunlukla masal gecelerimizi Aydın amcam süslerdi ama bu masalı babaannem anlatırdı diye hatırlıyorum. Suna Çelebi Avcı bir masal anlatıcısı olarak ama bence daha da özelde anneannemin köyünden birisi olarak bu gece bizi çocukluğumuza götürdü. Görüntüler eşliğinde hem de. Hoş benim gözüm anlatıcının köyü kadar bizim köyü de aradı ama olsun anneannemin de köyünde dolaşmadık değil. Hem de nasıl güzel anılar eşliğinde. Neyse şimdi oralara girmeyeceğim ama enteresan bir köy olduğunu belirtmem gerekiyor. Masallar kadar mesellere ve anlatılara oldukça meraklı olan ablam köyde doğmuş olmanın ötesinde gönlü oradaki bağını hiç koparmamışlardan. Öyle ki kalbi hala o köyde atıyor desem az bile söylemiş olurum. Biz çocukken de babaannemle kol kola girip diğer köyleri gezmesi ve oraların yaşlıları ile laf yarışına girmesi geldi şimdi aklıma bunları yazarken. Bir de imece usulü ile erişte açılırken o zamanlarda lisede olan ablamı özellikle tüm kadınların çağırıp ağırlaması ve onun gencecik sesinden dinledikleri türküler eşliğinde coşmalarını da eklemem lazım. Çocuklar kadar yaşlıları da bir başka seven ve onlarla sohbetten keyif alan ablam için köy yaşamına dair her şey iştah kabartıcı. Bazen çantasından çıkardığı kağıda yazılı tekerlemeleri söylerken dinleyen yetişkin ve yaşlı kesmin ağzı açık onu dinlemeleri de, eğlenmeleri de benim için güzel bir izlence. Farkındaysanız ben genelde dinleyen ve izleyen tarafındayım; belki de şimdiki gibi elimden geldiğince bunları yazıya döken tarafında. Neyse işte dağıldım yine, kısacası köyde yaşamış pek çok kişinin bilmediğini bilir ve dillendirir ablam, hem de kendisinden hiç beklenmeyecek bir performansla. Üstelik mesela her düğüne beraber gitmemize rağmen hemen herkes istisnasız onu tanırken beni de hep “Bu da kızkardeşim” diye 500 milyon defaya tanıtmasını atlamayayım. O salonda kaç kişi varsa hepsini tek tek görmeden, hal hatır sormadan ayrılsa birini kıracak gibi hissediyor ablam ama en çok da yaşlılara takılıyor. Onları azıcık eğlendirip, azıcık onların dilinden seslenmeden devam edebilsek o daracık yolda olmaz/olabilemez :9 Kim bilir bunca sözden sonra belki de ablam bir köye muhtar olur da gönlündekini istediği gibi yaşar. Konu nereden nereye geldi yine. Efendim işte ablam sayesinde bu geceden haberim oldu. Üstelik masal etkinliğinin müziklerini de Servetceğizimiz yapacaktı. Kısacası kaçmayacak fırsatlardan birisi dedim bu sefer ve aldım kızcemi yanıma İstanbul yollarına düştüm. İyi ki düşmüşüm o yola, nereden bilirdim ki çocukluğumun masalını çocuğumla dinleyeceğimi. Üstelik o köyün yedi yaşından 77 yaşına kadar olan bir salon dolusu insanı ile.
Aslında masal etkinliğinden ziyade biz bize bir geceydi sanki yaşadığımız. Annemin öğretmeni bile vardı mesela. Bu önemli bir şey. Kaç tane benim yaşımda insan annesinin öğretmeniyle masal dinleyebilir bilmiyorum. Servet türküleriyle bizi mest etti yine, Suna Çelebi Avcı da başladı tıngır mıngır masalların ülkesine gitmeye. Efendim yandaki karede görüldüğü üzre aslında yetişkinlere yönelik bir etkinlik denilmesine rağmen benim saydığım altı tane çocuk eşlik etti bize ama hiçbiri sıkılmadı. Evet arada kıpır kıpır oldukları oldu ama mesela hemen önümde oturan kızcem birinci masalın sonunda kendi kendine ama biraz sesli olarak “aaa çok güzelmiş” dedi. Diğer çocuklar da masalın tılsımına kapılmıştı. En önde oturan teyzeler arada resimlere dalıp kendi evleri hakkında sohbete daldılar ama onları da hemen aramıza aldık. Bir de sadece anneannemlerin köyü değil Pülümür’den de resimler eşlik etti bu dinlemeye.
Bir de eklediğim şu kısacık dinletiden anlaşılacağı üzere türküler vardı bizimle. Hüznümüzde olduğu kadar neşemizde de baş çalgımız olan bağlama ile Servet vardı yanıbaşımızda. Hep olsun, hayata onun varlığı ile açtım gözlerimi, bir de ablamın ve ikisi de hep yanımda yöremde olsunlar. Ben onları dinleyeyim, birinin sesini, müziğini, öbürünün ona eşlik edip mesellerle olayları süslemesini. Bundan ötesi de bana, bize, bu satırları okuyan herkese sağlık ve sevdiklerinin mutluluğu olsun 🙂 Küçücük bir notla bitireyim, dinlediğimiz masalın sonu öyle bitmiyor Suna Çelebi Avcı, ben çocukken böyle dinlememiştim ve sonraki anlatılar için gerekli ilaveleri yapalım. Kimbilir belki Caner Canerik’in köyünden bizim köye gelinceye kadar zenginleşmiş ve çoğalmıştır masal da. Gökten düşen üç elma, masalı anlatan Suna Çelebi Avcı’ya, müzikleriyle ona eşlik eden Servet Sevinç’e ve dinleyen olarak hepimize gelsin mi; gelsin gelsin 🙂
Benide. Güzel bir yolculuğa götürdü bende bir gönlü koy özlemi içinde olanlardanım dizelerine kalemine sağlık
Ne güzel duygularınıza dokunması 🙂