Sevyetttttt Dayıııııııı
İlya dayısına bakarken |
Pazar akşamından beri aklımda bir şeyler gidip geliyor. En iyisi yazmak dedim kendi kendime. Bazı şeyler bende kalacağına blogda kalsın ve tarihe küçük bir not olarak yerleşsin işte; böylece ben de azıcık duygusal olarak rahatlamış olurum. Buna sebep olan şey de Pazar akşamı Servet’e verdiğimiz iki balık nedeniyle kızım Armin’in ağlaması oldu. Baştan konuştuğumuz her şey (balıkların akvaryumunun küçük olduğu, Servet’lerdeki akvaryumda daha rahat edecekleri ve daha fazla arkadaşları olacağı için daha mutlu olacakları vb) balıklarla vedalaşma vakti geldiğinde yerini göz yaşına bıraktı bizim küçük cadıda. Servet de hal böyle olunca istemedi balıkları almayı ama neyse ki ikna ettim de, sonuca ulaştık.
“Armin köpekbalıkları çok mutlu bak, hemen arkadaş oldular. Gördün mü, bak balıklarına, Japonlarla birlikte yüzüyorlar işteee” diyor videoda Servet. Videoyu izleyen kızım teşekkür edince bu sefer de “Bir şey değil balım, istediğin zaman gelip sevebilirsin balıkları, ama çok mutlular biliyor musun? Bence konuşsalardı sana teşekkür ederlerdi” diyor Servet gönderdiği ses kaydında. Sonra ben bir kez daha Servet’in varlığına şükrederken buluyorum kendimi. Önce, fazla mı duygusal davranıyorum diyorum kendi kendime ama değil; sahiden çocuklarla olan diyalogu doğduklarından itibaren hep çok iyiydi Servet’in. Hatta öyle ki geçen “Nezahat’ın Ailesi” adını verdiğimiz whatsapp grubunda da konuştuğumuz gibi ailenin fotoğraf arşiviydi Servet. Çocukların unuttuğumuz hallerine ait fotoğraflarını belirli aralıklarla izlemek ve bu gruba yollamak onun için rutin bir şey bir başka ifade ile. Yukarıdaki ilk karede İlya bakıyor dayısına, buna sırasıyla her çocuk dahil oldu desem azdır. İlya ile devam edecek olursam, bu karelere bakın sonra yazıma devam edin derim 🙂
Küçük bir anıyı paylaşmak istiyorum; İlya tuvalet alışkanlığını yeni yeni edindiği zamanlardı. Yaşayanlar bilir, önemli meseledir o alışkanlığı edinmek. Bizim İloş da aniden tuvaletten bağırdı “Hayır anne seni istemiyorum, dayım yıkasın popomu.” Hepimiz güldük ama Servet “Umarım beni çiş bekliyordur” dedi ve karşılaştığı manzara umduğu değildi 🙂 Hani niye ben demedi, yıkamam demedi, yeğeni onu seçmişti ve o da hiç düşünmeden gitti yanına.
Sırada Meriç var; aslında sırayı şaşırdım çünkü ilk sıradaydı Meriç. Olsun ben İlya ile olanla başlamak istedim çünkü bakışmaları hoşuma gitti. Meriç ilk yeğen olunca azıcık görmemiş gibi sevdik onu, hatta çocuklar içinde en çok onu sevmeye zaman bulduk desem yalan olmaz. Bu anlamda doyasıya sevgi yumağı olduğumuz bir yeğen Meriç. Bu kareler de yine Servet’in sayfasından aldıklarımdan. Yine sık sık Meriç’in daha küçük olduğu yaşlara gidip geliyoruz gruba gelen fotoğraflarla. 2006 doğumlu olan çocuk Servet’in kollarında nasıl da güzel uyuyor değil mi? Her çocuğa ait bir bellek var Servet’in elinde ve ara ara o bellek bizi geçmişe götürüyor; iyi de yapıyor. Şimdi sırada benim kızım Armin var.
Yandaki karede Armin daha yeni doğmuş ve beni dışarıda bekleyenlerden bir grup. Servet, ablamla Ender abiye sarılmış. Fotoğrafı çeken de muhtemelen Emrah. Bu kareyi çok seviyorum, hepimizin birbirimize sarıldığı ve beni tıpkı çocukluğumdaki gibi sevgi yumağına sardıkları günlerdi her iki doğumumda. Şansımız ailemize katılanların da o yumağı büyütmesinde. Servet doğumdan itibaren çocuklarımızı fotoğraflamayı ve bize hatıra oluşturmayı otomatiğe bağlamış birisi olarak sahiden arşiv zengini oldu. Armin’le ilgili birkaç kareye geçeceğim ama ondan önce onunla da ilgili anlatmak istediğim bir olay var. Sanırım 3,5 yaşındaydı kızım ve bademcikleri alınacaktı. Emrah, ben, annem ve Servet götürdük hastaneye. Armin aniden Servet’in kucağına girdi ve çıkmadı. Ondan aldığı güveni annesi ve babası olarak o gün biz veremedik ona. Bununla içim nasıl doldu anlatamam. Bir taraftan da duygusal olarak çocuklara en fazla duyarlı olan Servet’i seçmesi azıcık panikletti beni, aniden durup bayılır mıydı acaba Armin’den önce? Neyse bu olmadı çok şükür ama Servet’in kucağından Armin’i almaları en çok ona zor geldi. Bizim küçük cadı ameliyattan çıkınca narkozun etkisi daha geçmemişken “dayı, dayım nerde, dayım nerde” diye sayıklamaya başladı. Bendeki duyguları fazla çeşitlendirmeden Armin’in onunla birkaç karesine geçiyorum.
İlk karede Tekirdağ’daki evimize gelmiştik; daha doğrusu Armin 20 günlükken İstanbul’dan bizi Servet getirmişti oraya. Kısacası sadece sevgisi değil; her şeyiyle dahil hayatımıza. Bu güzel bağ nedeniyle ara ara özellikle kızlarımızın nazını çekmiyor değil. Bir defasında “İyi ki benim kızlarım yok, yoksa onlar evlenirken çok ağlardım” demişti de ablamla ben aynı anda “Merak etme hem bizimkilerde, hem de kendi çocuklarında da ağlarsın” demiştik. Ben evlenirken de ağlamıştı epeyce ve bu konuda sıkça o sıralar kız arkadaşı olan Kumral’ı sıkboğaz etmişti. Anlatılanlardan çok tahminlerim yetiyor bana.
Buraya kadar olan çocuklara Servet iki erkek çocukla dahil oldu. Birisi Poyraz, diğeri Kuzey. Aile tam anlamıyla şenlendi ve tam bir tımarhaneye döndü desem abartmamış olurum 🙂 Çok tatlılar sahiden, biz zaten şenlikliydik ama 2 yaş arayla iki erkek çocuk eklenince daha da şenlendik. Şunu sık sık söylerken buluyoruz kendimizi “Hepsi çok tatlı ama tekken.” Yaşayanlar anlayacaktır durumu. Artık eskisi kadar sık biraraya gelemiyoruz aslında ve bu nedenle sürekli çoğalan ailemizin en küçük üyesi Aren bazen Servet’e tirip atıyor. Çünkü unutuyor yüzünü. Bir defasında yüzüne kadar yaklaşıp gözlerine bakan çocuk, bir sonrakinde Servet’e bakıp bakıp dudak büzüyor 🙂
İlk kare telefonumda kayıtlı olan hali. Çok seviyorum bu kareyi. Aren iki eliyle tutmuş Servet’in yüzünü ve kendine yaklaştırmış. Diğerinde de biraz ara verdikten sonra geldiği için bizimki ısınma turları yapıyor gibi. Servet’i ne zaman arasam veya o beni arasa ekranda beliren kare içimi ısıtıyor. Sonra kendi çocukluğumuzdan kareler beliriyor hafızamda. Onlardan birkaç tanesini de ekleyeyim de vaktiyle bizim de çocuk olduğumuz unutulmasın.
Son Yorumlar