Düş Hırsızlarına Karşı :)
Elimdeki kitapla tanışmam güzel bir şekilde oldu. Önce ondan kısaca bahsetmek istiyorum. İstanbul Üniversitesi tarafından düzenlenen bir sertifika programına korona öncesinde başvuru yapmıştım. İki çocuklu ve il dışından katılacak birisi olarak aslında devamlılık göstermem oldukça zordu. Korona dolayısıyla online eğitime geçen üniversite, sertifika programını da bu kapsama aldı ve iyi de oldu. Benim gibi il dışında olanlar kadar, ülke dışında olup da bu programa dahil olmak isteyenler için de yeni bir fırsat oluştu. Çocuk Edebiyatı alanına olan merakım farklı açılardan devam etse de, daha önce dinlediklerimin yanında, ilk defa dinleyeceklerimin olduğu bu program şimdiye kadar olan kısmıyla oldukça güzel ve verimli geçiyor. Programa katılanların çoğunluğu eğitimci olmasına rağmen, benim gibi sadece çocuk edebiyatına meraklı olduğu için bu programa katılanlar da var. Dolayısıyla katılımcılar açısından da oldukça keyifli sohbetlere, soru cevap kısmında dahil oluyoruz. Gelelim kitabımıza. E Yayınları tarafından basımı yapılan ve Zehra İpşiroğlu tarafından yazılan kitap oldukça etkileyici. Bir aksilik olmazsa yazarı da bu sertifika programına dahil olacak ve biz de öncesinde bu kitabı okuyarak kendisini daha yakından tanıyoruz.
Ben yazarı şimdilik kalemi ile tanımış olmaktan son derece mutlu oldum. Akıcı olduğu kadar sade ve içten bir dili var yazarın. Çocuklara yapılan haksızlıkları bu kadar samimi ve çarpıcı, üstelik eğitimcileri merkeze alarak anlatması oldukça güzel. Hüzünlendiğim, kendi çocukluğumdan bölümler bulduğum kitap eminim okuyanlar için de benzer şeyleri canlandıracaktır. “Düş Hırsızlarına Karşı” adı zaten büyük ipuçları veriyor kitap hakkında. Oldukça da iyi bir başlık bence. Her açıdan aslında çocukların gelişimini destekleyen, onların yeteneklerini ortaya çıkarıp bu alanda yol almalarına yardımcı olmaları beklenen ve onların büyümesinde isteyerek, daha da önemlisi severek bu rehberliği üstlenen eğitimcilerin olması hepimizin ortak isteği ve hayali. En azından bu yazıyı yazan kişi olarak benim tüm çocuklar için içimden geçen bu. Çocuk hakları açısından bakarsak da eğitimde fırsat eşitliği aslında onların temel haklarından birisi. Maalesef farklı sebeplerle bu bazen olamayabiliyor ve çocuk ruhundan anlamayan kişi ve kişilerce eğitim dünyası beklenenden uzaklaşabiliyor. Elbette her alanda olduğu gibi işini severek ve isteyerek yapan, çocuğun gelişiminde güzel izler bırakan eğitimciler var, bunun yanında aksi durumda olanlar da var. İşte Zehra İpşiroğlu aslında içindeki çocuğa kulaklarını tıkamış bir grup insanın görev aldığı bir okuldaki çocukların dünyasına konuk ediyor okurlarını. Daha sınıfla ilgili ilk bölüm geçtiğinde durumun içler acısı hali ortaya dökülüyor. Çocuklar bırakın gelişip serpilmeyi, böylesi kişilerin yanında varolan yeteneklerini de kaybedebilir. Bu sınıfta da çocuklar maalesef sıkıntılar yaşamaya başlıyor. O pırıl pırıl, yaşam dolu çocuklar sıradanlaşıp, mutsuzlaşıyorlar. Soru sorma hakları kadar, itiraz etme hakları da ellerinden alınan çocuklar renk çeşitliliğinden, heyecandan ve umuttan uzaklaşıyorlar. Tamam tamam hemen yelkenleri indirmeyin aşağıya. Bu çocuklar için elbette etraflarında sayıları az da olsa onlar için çabalayan insanlar var ve durumu fark ediyorlar.
Çocuklar büyük bir heyecanla içlerinde bulundukları durumun ayırdına varıyor ve kendilerine bu konuda destek olan kişilerin yardımıyla hem düşlerine, hem de neşelerine kavuşuyorlar tekrar. Elbette kolay olmuyor bu durum. Yine de o süreci bir okur olarak heyecanla izlediğimi itiraf ediyorum. Ana kahramanlar Pembe ve Nar’ın arkadaşlıkları kadar Damla ve babasının da olaya dahil olması bana birkaç noktayı daha söyleme imkanı yaratıyor. Damla babası tarafından, Pembe ise annesi tarafından “şanslı” denilecek çocuklar arasında yer alıyor. Çünkü bu iki ebeveyn tipi de çocuklarını anlamaya çalışan ve daha da önemlisi kendi içlerindeki çocuğu dinleyen kişiler. Dolayısıyla çocuklarıyla olan diyalogları da sıradan, daha doğrusu olumsuz olmaktan çıkıyor ve çocukların büyüme süreci büyükleri de besliyor. Üst bölümde bu çocukların sınıfı ve okulu özelinde eğitimcilerin olumsuz durumuna değinmiştim ama kitabın sonlarına doğru hayalimizdeki eğitimci tipi de gösteriliyor. Kitabı, bence hem eğitimciler, hem de bir şekilde çocukla diyalog halinde olan herkes (anne, baba, teyze, dayı, amca, kütüphaneci, çocuk doktoru vb.) okuduğunda kendine ait çıkarımlar edinecektir. Ayrıca çocukların kanatlarını kırmayan, aksine o kanatların güçlenmesi ve iyice güçlendikten sonra özgürce uçabilmesi için gereken zamanda onlara eşlik eden herkesin en iyi şekilde rehberliklerini tamamlamalarını diliyorum. Son olarak; malum, yarın babalar günü. Gönlümden geçen, her çocuğun en az bu kitaptaki Damla kadar, babası yönünden şanslı olması.
Son Yorumlar