Kış Gülünce :)
İletişim Yayınları bu sene ilginç bir şeyler yapıyor. Kısa bir süre önce Ayşe Pınar Köprücü’nün yazdığı Bir Sonbahar Öyküsü’nü yayınladı, şimdi de elimde Beyhan Gültaşlar’ın kaleminden çıkan Kış Gülünce adlı kitap var. İlkini de beğenmiştim ve üzerine yazmıştım, elimdekini de büyük bir merakla okudum. Bundan sonrasında bir ilkbahar kitabı gelirse hiç şaşırmayacağım 🙂
Serkan Aka’nın resimleriyle beraber okuduğumuz kitap oldukça güzel ve sade bir dille yazılmış. Her sayfa tam bir seyirlik. Bir de tam ben bu yazıyı yazarken camdan dışarı bakınca karı görüyorum ve evet evet işte tam da bu diye geçiriyorum içimden. Soğuk hava, soğuk kar ama içimizi ısıtan çok fazla şey var içinde. Tam da yazarın belirttiği gibi sıcak bir fincan çay mesela. Nasıl iyi gelmez ki insana. Geçtiğimiz günlerde kar yağışını izlerken elimde bir fincan çay ile cam kenarında çekilmiş bir fotoğrafımı paylaşmıştım sosyal medyada. Nasıl söyleyeyim bilemedim ama tamamen duygularıma tercüman bir kitap elimdeki. Hem de öyle böyle değil. Garip bir umut ve huzur veriyor doğa ve onun halleri ve yazar tam da oradan yakalıyor okur olarak beni. Mizah da eklenmiş satırlara. Hayal aleminde geziyor gibisiniz okurken ama bir yandan da tam da yaşadığımız gerçeklik var. Kar yağışı olmadan geçirilen kışın tadı tuzu yoktu ya hani; işte kitapta da öyle hissetmiş ki yazar ve çizer oturup tüm canlılarla beraber kağıttan karlar yapıyorlar. Galiba yağmasaydı biz de benzer şeylere girişiyor olacaktık. Bu kitap beni anılarıma da götürdü. Lisansı Ege Üniversitesi’nde tamamladım. İlk gittiğim yıl kar yağmaya başladı ve bu aslında benim için oldukça normal bir şeydi. Ama sonra tüm hocalar dersleri bırakıp dışarı koştu. Herkes karla oynamaya başladı. Hiç unutmam Nilgün Eroğlu Maktav o sıralarda yanında olduğum eşi olan Hilmi Maktav hocayı aradı ve kar sevincini paylaştı. Nasıl sevinçli bir sesti öyle ve sanki telefondan kar topu atacak kadar da heyecanlı ve neşeli. Herkesin bir süreliğine çocuk yanıyla buluştuğu ve orada istediği gibi eğlendiği bir gündü. Ben ne oluyor bu insanlara diye düşününce anladım ki çok nadiren görülüyor kar orada. Sonra kendi halim geldi aklıma. İzmir’e ilk gittiğimde dalında portakal, mandalina, limon görünce çok şaşırmış ve sevinmiştim. Bu da benim doğup büyüdüğüm yerde yoktu mesela. Kar, beyaz nasıl ki umutsa, yenilenme ve bereketse bize turunçgil de öyle güzeldi benim için. Doğa aslında güzel olan. Bize ve tüm yaptıklarımıza rağmen ruhumuza iyi gelen ne varsa bıkmadan ve usanmadan getiriyordu tüm cömertliği ile. Sıradan bir gün içindeki sıradan hallerimizi aniden değiştiriyor ve mesela a’dan z’ye herkesi kampüse döküp oynatabiliyordu kar taneleri. O yüzden yazarın ne evine aldığı kış canlıları, ne de onlarla oturup kar taneleri yapması hiç yadırganacak şeyler değil. Bir çeşit umudu getirme çabası hayata ve biz okurlara.
Güzel olan bir diğer yan ise kış gidince çiçek açmış dallarıyla ağaçların yer aldığı sayfa. Kış canlılarının kızı terk ettiği ve hüzünlendirici sayfanın hemen yanında gelen leylekler var mesela hüznü neşeye çeviren. Döngü çok güzel anlatılmış. Her sayfasına defalarca bakıp bakıp hayale dalabilirim. Hem kim demiş resimli kitaplar sadece çocuklar içindir diye. Hayır efendim; içinde duygu bulan herkese açıktır o kapılar ve tam da bu nedenle güzeldir.
Son Yorumlar