Anne ben kimim?

Kapak resminden içimizi ısıtmaya başlayan bugünkü hikayemiz “Anne ben kimim?” adlı kitap. Mavibulut Yayıncılık tarafından yayınlanan kitabın Türkçesini Oğulcan Açıkel yapmış. Marianne Valentine tarafından yazılan ve Philip Giordano tarafından resimlenen kitap kapağından yakalıyor okuru. Gözlerini kocaman açıp annesine bakan meraklı bir kız çocuğu ve ona şefkatle bakan, dinleyen, ilgilenen annesi. İşte hikaye başlıyor. Mimi adlı karakterimiz kaşığın içine, fırının camına, aynaya, pencerenin camına, musluğun üzerine ve en sonunda annesinin gözlerinin içine bakıyor ve her birinde başka rollerde hayal ediyor kendisini. Her defasında sorular soruyor baktığında beliren suretine; ben kimim diye. O sorarken biz de resimlerle eşlik ediyoruz onun sorularına.
Neler olabilir Mimi diye mi soruyorsunuz, işte Mimi’nin aklında gezen sorular; sanatçı, ressam, ozan, heykeltraş, fırıncı, kimyager, büyücü, avcı, kaşif, yunus, denizkızı ve balerin. Mimi uykuya dalmasa daha neler eklenecekti kim bilir bu meslek gruplarına. Nasıl güzel bir hayalgücü, nasıl güzel resimler kesinlikle görmeniz lazım. Sizi de içine alıyor ve aynı hayal alemine dalıyorsunuz Mimi ile. Okurken aklıma gelen konulardan bir tanesi de sıradan ve çokça duymaya alıştığımız meslek gruplarının –öğretmen, doktor, mühendis vb- sıralanmamış olması. Mimi suretini gördüğü nesneler üzerinden kendini tanımaya ve hayatı algılamaya çabalıyor. Öyle öğretilmiş, klasik ve muhtemelen iş getirecek şeylere bulaşmıyor. Hani denilir ya saldım aklımın iplerini diye işte tam da bu. Ne güzel şeydir küçücük bir çocuğun karşılaştığı her şeyde kendini hayal edip hayaliyle etrafına ışık tutması. Bir de ister istemez okuyup duyduğumuz her şeyde, hele de anne iseniz çocuğunuza dair düşündüğünüz her şeyde ister istemez kendi çocukluğunuza ve orada size iyi ve kötü gelen şeylere bakıyorsunuz. Bakıyorsunuz çünkü iyi gelenleri süzüp çocuğunuza ulaştırmak istiyorsunuz. Hemen her ebeveynin temel derdi kendisinden daha iyi bir yaşam sunabilmek değil midir çocuğuna? Ya da onun hayattan zevk alan, merakı canlı ve hayal gücü yüksek, mutlu bir çocuk olması değil midir temel soru? Peki bu içinde yaşadığımız gerçeklikte neye denk düşer bu soru? Üniversite sıralarına kadar meslek tercihi yapamayan, hatta üniversite okumak dışında başka tercihi olmayan insanların çoğunlukta olduğu bir ülkedeyiz maalesef. Hal bu olunca üstüne bir de üniversite tercihlerinde nereyi tercih edeceğini bilmeyen, o kapıdan içeri başını sokmak için sadece puanını bekleyen yüzlerce genç var hayatlarımızda. Bir de ülkenin içinde bulunduğu koşullar göz önüne alındığında burdan kafasını içeri sokabilenler de iş garantili meslek gruplarına yöneliyorlar. Neden mi çünkü genelde ebeveynleri tarafından yönlendiriliyorlar. Hayatın gerçeği belki de anne babaların çocuklarını dinlemelerine bile engel oluyor. İyi de o zaman severek yapacağı iş, isteyerek hergün uğraşacağı meşgale ne oluyor? Şanslı olanlar bunu bir şekilde bulup, azıcık kendini dinleyip isteğinin peşinden gidebiliyor. Zor zor, gerçekten zor, hele de nitelikli bir eğitim ile hayata hazırlanmak sahiden zor. Nerdeyse üniversiteye gitmek dışında bir tercihin olmadığı ve belki de bu sebeple nerdeyse herkesin üniversite mezunu olduğu ülkede bu sefer de iş bulma kaygısı kişisel istek ve merakı kenara bırakmaya sebep oluyor. Sonuç mutsuz insanlar topluluğu. Tamam elbette bu denli karamsar değil, arada içinden geçtiği yolları bilip, istediğinin peşinde koşan ve her türlü mücadeleye bu sebeple göğüs geren insanlar var ve iyi ki de var. İçimden geçen şudur ki Mimi gibi çocuklar çoğalsın. Hayatın her alanına dahil edilen, hayatın her alanına dokunan, merakı çok, yaşama sevincinde olan çocuklar çoğalsın. Onların ilgi ve becerilerine uygun koşullar ve eğitim sistemi için kafa yorsun büyükleri. Öyle ki hayal dünyaları aldıkları eğitimle gelişsin. Ebeveynlerinden yana şanslı olmayanların hayatlarına bir artı olarak eğitimciler dokunsun. Öyle ki gönül rahatlığı ile herkes kurumlarla beraber yol olabilsin. Mimi’ler çoğalsın hayatlarımızda. Gözlerimizin içine bakıp hergün düzinelerce soru soran o meraklı bakışlara cevap vermekte zorlanalım ve cevap arayalım onlara. Beraberce büyüyelim, öğrenelim küçük arkadaşlarımızla. Güven verebilelim ki istedikleri gibi kanatlarını açsınlar gökyüzüne. Çok mu şey böylesi çocukları izlemek acaba? Mimi’nin annesinin dediği gibi “Işıl ışıl ışılda benim küçük yıldızım. Benim için zaten sen her şeysin” diyebilen ebeveynlerin çoğalması dileğiyle. İlk adım belki “Anne ben kimim?” kitabını okumakla başlayabilir.

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.