Leonardo ve Uçan Çocuk

Bazen elime aldığım kitabın çocukların heveslerini, becerilerini, olası potansiyellerini geliştirmeye çaba harcadığını hissetmek ayrıca mutlu ediyor beni. O kitabı eline alacak olası tüm çocuklar ve ebeveynleri veya büyükleri adına bir kat daha seviniyorum. Bu yazıların bir amacı da zaten iyi ve güzel bildiğimizi daha geniş kesimlerce paylaşabilmek, özellikle de çocuk dünyasında. İşte bu niyetle elimize aldığımız bir başka kitap da “Leonardo ve Uçan Çocuk.” Kitabın iç kısmında şu cümleleri yazmış yazar “Oğlum Tom için… Her şey mümkündür…” Nasıl güzel bir cümle. Tüm çocuklar için her şey mümkündür, yeter ki siz istenen koşulları oluşturma gayretinde olun. Çünkü çocuklar hiçbir otorite ve imkansız kelimesinin anlamını bilmezler, çünkü hayal dünyaları geniştir, çünkü onlar yaşamdır.

Hüzünle karışık bir umut da beliriyor çocuk dünyasını düşününce. Elbette eşit değiller, elbette farklı coğrafyalarda, bazen aynı coğrafyada farklı hanelerde farklı eşitsizliklerle mücadele ediyor çocuklar. Örneğin geçtiğimiz yıla damgasını vuran Aylan Bebek. Ah ah keşke tüm politikalar sadece çocukların daha iyi koşullarda yaşamalarına olanak sağlamak üzerine kurulu olsaydı. Keşke çocuklar sadece kırılan oyuncaklarına üzülseydi de tek sıkıntımız onu onarmak olsaydı. Dünyanın hemen her yerinde çocuklar en savunmasız ve risk altında kesimi oluşturur. Ona davranışımız ise insan ve kurum olarak da bizim ne olduğumuzu gösterir. Kalemini, gönlünü, elini ondan taraf tutanların bolluğunda olsun her şey.

İşte tam da bu niyetle hazırlanan bir kitap “Leonardo ve Uçan Çocuk.” Leonardo Da Vinci’nin yaşamından gerçek bir hikayenin anlatıldığı bu kitap çocukların tarafından bakıyor Leonardo’ya. Onun atölyesinde çalışan ve onun dünyasına misafir olan Zoro ve Salai adlı iki çocuk üzerinden onun çoklu yönlerine tanık oluyoruz. Zoro’ya söylediği “Her şeyi anlamaya çalışmalıyız” sözleri ardından gelen resimlerle hayatın nasıl başladığı, bitkilerin nasıl büyüdüğü, gezegenlerin nasıl hareket ettiği ve elbette insanın nasıl bir kuş gibi uçtuğu soruları hem Leonardo’nun hem de onun sayesinde o atölyedeki çocukların akıllarına sokuluyor. Anahtar kelimeyi kendimce belirledikten sonra yinelemek istiyorum “Her şeyi anlamaya çalışmalıyız.” Bu çaba peşinden çok daha güzel şeyleri getirecektir. Yaşama karşı merakı canlı tutma telaşı işte tam da bu söz. Yoksa senelerin yıprattığı büyük bedenler olarak sonlanıyor her şey. Oysa yaşamın anlamına bakmak, o merakı canlı tutmak belki de en temel mesele. Kitapta hem uyumlu bir çocuk olan Zoro, hem de biraz daha kontrolü zor ama merakı fazla olan Salai’nin atölyedeki hayatları ve Leonardo’nun ressam, heykeltraş, müzisyen ve bilim adamı olarak sunulan kişiliği ile bizler de o atölyenin gizli konukları gibi oluyoruz. Leonardo’nun hergün yeni bir buluşa imza atması ile bizler de (elbette hem büyükler, hem okul öncesi çocuklar) bu ilklerin içinde dolaşıyoruz. Bisiklet, paraşüt, dalış kıyafeti, can simidi, suyun üzerinde yürümek için alet vb. işte bunlardan sadece birkaçı. Yaşama merakı canlı tutmayı tembihleyen Leonardo’nun belki de davranışsal olarak en güzel örneği, Pazar yerine Zoro ile gitmesi ve bir kafes dolusu kuşu satın alarak onları gökyüzüne salmasıdır. “Kuşlar özgür olmalıdır” der Leonardo. Tüm canlılar, çocuklar, kadınlar ve diğer tüm canlılar gibi. Hatta bu sayfayı okurken hayvanat bahçelerinde kısacık alanlara hapsedilen tüm canlılar geçiyor aklımdan hemen. Hepsi aslında “özgür” olmalı. Keşke herkese Leonardo’nun ruhu bulaşsa diye geçiriyor insan bu örneği okuyup, resimleriyle zihninde o anı canlandırınca. Ayrıca Leonardo’da doğadan ders alıyor, ilham alıyor ve bunu kendi çalışmalarına aktarıyor. Mesela Zoro’ya kuşları saldığı an şu sözleri söylüyor; Bak Zoro, kanatları nasıl havayı itiyor görüyor musun? Bu bana bir fikir verdi.” İşte bundan sonra kendi tapınağı olan çalışma atölyesine koşuyor ve hayalindeki işle uğraşmaya devam ediyor.

Kitabın her sayfasında sanatın bir başka dalı karşılıyor bizi yazar. Böylece buluşları kadar resimleriyle de tanışıyor küçükler Leonardo’nun. İşte sadece bir tanesi Monalisa tablosu. En güzel yanı da anlatılanların hep çocuk gözüyle kelimelere yansıması. Örneğin Monalisa tablosunu anlatan Zoro’ya göre onun yüzündeki o gizemli gülüşün altında Leonardo’nun kilitli çalışma odasında ne olduğunu bilmesi yatıyor. Etrafında çocuk olan veya kendi çocukluğunu anımsayan herkes bilir ki çocuklar gizemli şeyleri çok merak eder. İşte Zoro ve Saila da Leonardo’nun kilitli odasına girip henüz hazır olmayan uçma makinesini denemek istiyor. Zoro yaralanıyor ve Leonardo elbette üzülüyor bu duruma ama bu deneme ile bu makinenin ağır olduğunun ve kanatlarının daha uzun olması gereğini de fark ediyorlar. Böylece yeni bir sürece giriyor çalışmaları. Leonardo’nun kitabın ilk cümlesinde öğrencisi Zoro’ya söylediği gibi “Zoro, insanlar bir gün bulutlar arasında gezinecekler ve dünyaya tepeden bakacaklar. Her şey mümkündür.” Burdan bakınca basit ama yaşanılan döneme göre çok büyük bir buluş ve öngörü barındıran bu cümleler bugünkülere de ışık tutsun.

Laurence Anholt’un kaleminden çıkan ve Cemile Şenulubaş Tankurt tarafından çevirisi yapılan kitap Pearson Yayıncılık tarafından 2011 yılında basılmış. Ayrıca kitap Anholt Sanatçılar Serisi’nin sadece birincisini oluşturmakta. Bu seride başka ressamlar da yer alıyor. Çocukların kitaplığında olacak en güzel serilerden bir tanesi. Bir başka kitapta buluşuncaya kadar sanatın en güzel hallerine tüm çocukların bulaşmasını diliyorum. Çünkü istenirse onlar için her şey sahiden mümkün olabilir ve her şeyin en güzelini hak ediyorlar, çünkü insanlığın en güzel hali onlarda ve umut onlarda.

Metnin Yayınlandığı Gazete için tıklayınız

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.