Bana bir mutluluk resmi :)

İlk kareyi 2017 yılında çekmişim. Yani bizim Küçük Cadı henüz 5 yaşındayken. Diğerini de dün akşam çektim ve 2020 yılındayız, Cadımız da 8 yaşında. Bana küçük ve çok değerli bir mutluluk bu iki kare. Sabah masama oturduğumda günü kendime güzel başlatmak için harika bir sebep işte, bakıp bakıp mutlu oluyorum. İlk karede hala bebek battaniyesini kullanıyordu ve daha çok resimli kitaplar eşlik ediyordu ona. Okumayı bilmediği için kendince hikayeler yaratıp, resimlerle hayaller kuruyordu. Dün akşam baktım ki artık resimleri daha az olan ve ilk romanlar denilecek kitaplar almış yanına. Üstelik iki tane birden. Şu yaşına kadar genelde her akşam beraber kitap okuduk. Hala da okuyoruz. Hatta beni çok kızdırdığında veya sabrım tükendiğinde “Bak bu akşam kitap okumam” diye tehdit cümlesi kurduğum da oldu. Sonra bu halime de güldüm. Çünkü bu cümle onun hiç istemediği bir cümleydi.

Dün akşam beraber film izledik ve sonrasında istisnai akşamlardan birisi olarak kitabını kendisi okumak için odasına gitti. Şimdi bakıyorum da, aynı nevresimlerin içinde 3 sene arayla kızcem bana mutluluğun resmini çiziyor. Dün odasına girip de bu hali gördüğümde aklımdan çokça şey geçti. Mesela okuduğu kitaplardan ikisi de aslında sevgi üzerine kurulu. Bir tanesinde Leyla adlı bir kız sokak köpeklerini çok seviyor ve hepsiyle anlaşıyor. Bir grup arkadaşın başından geçen tehlikeli haller ve temelde sevginin dönüştürücü olumlu etkisi konu alınıyor. Patlıcanlı Börek adlı bu kitabı beraber okuyoruz, yani biraz ben, yorulunca kızcem. Diğer kitap ta yine bir arkadaşlık ve sevgi kitabı. Ağaca çıkıp da inemeyen bir yavru kediyi kurtarmak isteyen kızın başından geçenler anlatılıyor. 3 sene önce çekilen karedeki kitaplardan bir tanesi de Kitap Kurdu Lily. Çok severim bu kitabı da. Adından da anlaşılacağı gibi kitap okumayı çok seven bir kızın hikayesi anlatılıyor. Sonra gündem geldi aklıma. İçinde bulunduğumuz bu olağanüstü koşullarda bile kötülük almış başını gidiyor. Hani bize ders olacaktı bu virüs ve bize yaşattıkları. Hani yaşam kıymetli diye hepimiz evlerimizde kaldık uzun süre ve bu yeni yaşama şeklini tecrübe ettik. Hani canlı yaşamı ve doğa kıymetliydi de biz bunu daha iyi kavramıştık. Ama bazen olmayınca olmuyor. Şiddet haberleri durmak bilmedi. Hem de neredeyse toplumu oluşturan tüm katmanlardan. Sonra ırkçılık, ötekileştirme, kadın cinayetleri de durmadı. Hele de böyle dönemlerde. Gencecik insanların yaşamı sonlandı da yine de gereken dersler çıkmadı ya. Küçücük kedilerin başları kesildi de yine çözümlenemedi bu sorunlar. Elbette bununla ilgili yasalar sıkılaştırılmalı, kadına, çocuğa, hayvana, kısacası yaşama şiddet en ağır haliyle cezalandırılmalı. Irkçılık en ağır suçlardan sayılmalı mesela. Çocuklara zarar vermek isteyen zihniyet silinmeli mesela, ister erken yaşta evlilik adı altında olsun, ister başka şekillerde. Verilmek istenen tüm şekiller tuzla buz olmalı mesela. Sonra kabuk değiştirmeli insan. Artık ders almalı yaşananlardan. Artık bir sonu olmalı kötülüğün ve bunun sıradanlaşmasının. Artık tüm vekiller sadece ama sadece yaşamın kıymetini önceliğe alarak bizleri temsil etmeli daha fazla. Belki çok küçücük bir adım olarak bizler de kendi hayatımızdaki çocuklara en azından “iyi” diye bildiğimiz kitaplar sunarak, beraber okuyarak, üzerinde konuşarak bir adım atabiliriz. Mesela sevgi üzerine kurulu kitapları okuyup da uykuya dalan bir çocuk ne görür düşünde sizce? Zorbalık ve şiddet içerikli bir filmi veya kitabı okuyandan başka şeyler olduğuna eminim. Belki göl maya tutmaz ama biz buna devam edersek, en azından “doğru diye bildiklerimiz” bir yerde varlığını sürdürür ve insanlık bıkınca kötülükten yeniden onu alır hayatına… Kısacası ben kendi özelimden devşirdiğim o küçücük mutluluğa çokça şey ekledim kafamda ve şimdi de yazıyla. Umut güzel bir kelime ve ona eşlik eden eylemler bizi bekliyor, en basiti bu iki karede saklı galiba… 

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.