Eskinin Yoksulluğundan Bana Kalan Zenginlik…
Başlıkla birlikte yandaki görsel uyumsuz gibi görünüyor değil mi? Başlığı koyunca ilk etapta bana da öyle geldi ama konuyu biliyorum diye geçti o duygu hemen 🙂 Şimdi yazarak paylaşmak istedim. Yandaki görselde bizim evin salonunda yer alan masamız var. El yapımı ve eşim yaptı onu. Üstelik bir kısmını balkonda yaptığı için şikayet edileceğiz diye endişelenmiştim bir ara. Üzerinde kızcem ile benim çizdiğimiz resimler var ve bir de tarih. 21 Şubat 2018 tarihinde yapmışız bu resmi. Çok seviyorum bu masayı. Bir de kızımın yatağını seviyorum çünkü onu da eşim yaptı. Hayalimde hep Servet’in (kardeşim olur kendisi) çocukluğumuzda bana çok güzel görünen yatağı vardı ve onun gibi bir şey istiyordum kızıma. Eşim de ikna olunca yine el yapımı bir yatağımız oldu ve bence en güzel yataklardan birisi. Her saniyesinde babasının emeği var. Gelelim görseldeki diğer detaylara. İki tane çerez tabağı görüyorsunuz ama onlar vaktiyle Hindistan ceviziydi. Üstelik birkaç gün önce eve gelmişti. Hayatımda hiç Hindistan cevizi suyu içmedim ve beyazını da yemedim. Kısacası bu meyve evimize hiç girmedi. Çocukken hayali bile uzaktı, sanırım büyüyünce bir tane bile olsa alabilecekken de hafızam onu bizim eve ait görmedi. İçinde bulunduğumuz korona virüs günlerinde garip tepkiler vermeye başladık. Onlardan bir tanesi de daha önce hiç tüketmediğimiz tadları bir tane de olsa eve almak. Hindistan cevizinin evimize gelmesinin hikayesi de bu.
Hikayesi bu ama mesele bu kadar değil. Önce eşim onu kırmaya çabaladı bir kaç kesici alet kullanarak. Sonra olmadı testere ile bizi nihayete erdirdi. Sonra bir telaş ve kavga eşlik etti bize. Önce ben içeceğim ve tadına bakacağım, hayır sen bakacaksın. Ben bir ara şöyle bir şey söyledim; “39 yaşımdayım ve ben ilk kez görüyorum, o zaman öncelik bana ait, sizler biriniz 18 aylık, diğeriniz 8 yaşındasınız; bana göre çok erken tanışıyorsunuz.” Neyse uzatmayayım tadına sırayla baktık ve açıkçası ben sevmedim. Sonra düşündüm üzerine, çocukken sadece bir zenginlik simgesi ile ilgili şeylerden birisi de meyvelerdi diye. Başka meyveler de var ama şimdilik bu kısmıyla sınırlı tutuyorum. Şu an için evde 5 kişiyiz. Hepimiz görseldeki Hindistan cevizinin tadına baktıktan sonra bu kabuklar çöpe gitti. Ama ben onları çöpte görünce rahat etmedim. Eşime “Sen bence bunlardan bize çerezlik yapabilirsin, azıcık uğraş yeter” dedim ve sonuç bu. Şimdi içine biraz çerez koydum ama galiba her baktığımda bana aynı sahneleri söyleyecek. Yazıyı yazarken bunun bile pek çok yokluk ve yoksunluk durumları yanında devede kulak olduğunu biliyorum. Şimdi yazdığıma bakmayın, hayatım boyunca bunun çocukluğumda zenginlik olduğunu düşündüğümü söylememişimdir, talepkar da değildik zaten.
Bir diğer konu da geçen gün balkonda kızımla resim yapmak için oturduğumuzda geldi aklıma. Çocukken renkli kalemleri olanları zengin sanırdım. Hatta onları okula getirenlere özenirdim. Yılbaşı akşamı çocuklara hediye olarak boya kalemleri aldım. Galiba tercihlerim çocukluğumda bende olsa mutlu olurdum diye düşündüklerimden çıkıyor bazen. Bunda da öyle oldu. Bir çanta dolusu renkli boya. Kızımla balkonda resim yaparken de o farkında olmadan ben kendi çocukluğumda dolandım durdum ve oradaki Saadet’i doyurdum biraz. Bunu yazarken bir arkadaşımız bu resmin altında sosyal medyada “Şimdikilerin de çok fazla var” diye bir şey yazmıştı. Evet, bu da 80 sonrası ebeveyn olan bizlerin sorunu galiba. Ama bu bir yana, elbette öz eleştirimizi yaparak bir kenara tabii, aslında bir çocuğun örneğin görseldeki kadar boya kalemi olması lüks mü emin değilim. O iletinin altına da yazdım, burada da paylaşmak istiyorum, galiba yaş alıyoruz. Çünkü hatırlıyorum annem bize “Kalemimizi en büyük abim haftada bir açardı, o da bıçakla açılırdı kalemin ucu. Kalem iyice bitmeden yenisi verilmezdi elimize. Gaz lambasının aydınlattığı ve tek kişilik odada hepimiz ders çalışırdık” diye anlatırdı çocukluğunu. Daha bir sürü şey daha. Ben de kızıma bu kadar boya kalemimiz olmadığını anlatırken buldum kendimi. Tarih galiba kendini tekrar ediyor 🙂
Şimdi bu son görseli de koyunca “Bu kadın korona günlerinde iyice şaşırdı” demeyin. Konuya hemen geliyorum, yoksa yemek görüntüsü paylaşmayı seven birisi değilim. Çocukken annem çaydanlığın demlik kısmında tek kişilik çay demlerdi kendisine. Sonra tek başına çay içmek hoşuna gitmediği için bize de sorardı “İçer misiniz?” diye. Biz de aslında o zamanlar pek sevmesek de anneme eşlik etmek için evet derdik ve ince belli çay bardağı ile birer bardak alırdık. Annem nasıl mutlu olurdu anlatamam. Hayatın karşısında bir sürü zorluk yaşamış bir kadının en büyük zenginliği çocuklarıydı. Hangi annenin değil ki… Annem de artık ona eşlik edince dert ortağı da olacağımızı sezinlemişti galiba. Mutluydu çocuklarının büyümesinden. Şimdi bu satırları yazarken bir taraftan da Servet’i dinliyorum. Özellikle onu dinlerken yazmak istedim. Annem sırf şu korona günlerinde oğlunun sosyal medyadaki canlı yayınlarını izleyebilmek için facebook açtı. Birkaç haftadır sadece izliyordu; bu akşam “Korona seni bize ilaç verdi. Allah seni çocuklarına bağışlasın” diye yazdı. Yine ve elbette çocuklarına, sonra ailesine ve hepimize anne 🙂 Annem içinden geldiği gibi yazdı ya, yine kalbi çocuklarının önceliğinde, çünkü asıl zenginlik anne ve babasıyla mutlu bir evin içinde büyümek, büyüyebilmek. Bu yandaki görselde yer alan kısırı yapınca bugün annem geldi aklıma. Kısır; bana, kızıma ve oğluma göre(evdeki diğer bireyler diyette diye yemiyorlar). Belki bu şekilde salata niyetine yerler diye ve tek seferlik olduğu için bu kadarcık. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Kendime ve çocuklarıma göre azıcık kısır ve onlar bu keyifte bana eşlik edecekler. Resmi hemen ablama gönderdim ve tahmin edeceğiniz gibi aynı şeyi anımsattı ona da. Hemen annem ve çay içme günlerimizi konuştuk.
Galiba yaşımız kaç olursa olsun çocukluğumuza gitmek için küçücük bir an, bir simge yetiyor hepimize. Bir baba İŞKUR’un önüne giderken çay demleyip belki satabilirim umuduyla termosa koymuş ve bunu anlatırken ağlamıştı kameralara bir iki gün öncesinde. Görüntüleri izlemedim, sadece haberi okudum. Şükür ki ona yardım eli uzandı. Aklıma sırtında çocuğunun ölmüş bedenini çuvala koyup taşıyan babanın görüntüsü geliyor birkaç yıl öncesinden. Unutamadıklarımdan. Başka ve gerçekten canımızı yakan çokça şey yaşayıp görüyoruz maalesef. Nedir ki bir Hindistan cevizini 39 yaşında tüketmek, ya da boya kalemlerini bu yaşta kullanmak. Ben son karedeki mutluluğu yaşıyorum, iki yanımda çocuklarım. Var mı daha güzeli. Onlardan yana acı yaşamayalım, onların ve onlar özelinde tüm çocukların kahkahalarında şenlenelim bize her gün zenginlik. Sağlıklı olmak bu dönemin en sık kullanılan cümlesi ya, önce sağlık, sonra da onların anne ve babalarıyla mutlu olacakları uzun seneleri olsun. Bu dönem de olabiliyorsa onlara aileleriyle geçirdikleri çokça vakit, bolca anı olarak kalsın ki, hayatları boyunca bu zenginlik yetsin onlara…
Hocam hem keyifle hem de hüzünle okudum. Köyde doğup büyümüş biri olarak çoğu şeyden yoksun olarak büyüyüp sonra bu anıları hatırlayınca üsütüne de hindistan cevizi anınızı okuyunca hüzünlendim.
Şimdiki çocuklar da köy hayatından mahrum olarak büyüyorlar, o yaşamı yaz tatillerinde deneyimlemiş birisi olarak bunun olmamasının çocuklara büyük eksiklik olduğunu düşünüyorum. Teşekkürler bu arada yorumlarınız için