Yüzlerdeki Gülümseme, Gözlerdeki Işıltı :)
Kocaeli Bölge Tiyatrosu’ndaki bizim üçüncü yılımız kızımla. Neden çoğul eki kullanıyorum; çünkü her hafta onu getir götür yaparken biz de en az onlar kadar sürecin içinde olduk. Sahiden inanılmaz bir zaman ve emek saklı bu etkinliklerde. Herkes kendi tarafından ekleniyor o emeğe. Özelde benim içinse kısacık ama kısacık zaman dilimleri kendi başıma şehrin içinde vakit geçirebilmek için. Sıklıkla simidiyle meşhur ilin sokaklarında, eski bir hamamın duvarına kurulu çay ocağında oturup ildeki tek çocuk kütüphanesi olan Nazmi Oğuz Çocuk Kütüphanesi’nden aldıklarımı kurcalamakla geçirdim zamanımı. Elbette masamda kitaplar, bardağımda çay ve elimde simit ile. Bazen de hızlıca işlerimi halledip, tiyatro kursunun verildiği binada yer alan küçücük çay ocağında ısınmak ve yine çay içmekle geçti zaman. Daha ne olsun ama değil mi; bundan iyisi, sadece can sağlığı bana 🙂
Sadece bu kadar değil elbette; geçtiğimiz haftasonu son oyunlarını tamamlayan Kocaeli Bölge Tiyatrosu ailesi için 10. Sahnesiz Oyunlar Tiyatro Festivali bir başarıya daha imza attı. Nedir o başarı biliyor musunuz? Benim için çocukların yüzlerindeki tebessüm, neşe, ailelerine gönderdikleri kaçamak bakışlar ve oyunun kendilerini sarmaladığı ruh halleri. İlk oyunda yer alan kızımı izlemek için ailecek yer aldık bizde yine aynı mekanda. Bir alışveriş merkezinin üst katında yer alan bu mekanda, yere bir halı döşenmiş ve etraf süslenmişti. Biz de yerimizi aldık ve açılış konuşmasını dinledik. Öncesinde “merhabalar, nasılsınlar, kolay gelsinler” eşlik etti elbette tanıdık yüzlere. Dile kolay üçüncü senemiz ne de olsa 🙂 Tiyatronun Genel Yayın Yönetmeni Burhan Akçin yaptığı açılış konuşmasında dedi ki “Şimdi sizden ricam; arkanıza yaslanın ve çocuklarınızın sözsüz olarak, şu küçücük gri halının üzerinde gerçekleştirecekleri oyunu izleyin. Onların özgüvenlerini, beden dillerini izleyin. Daha fazlasına gerek yok.” Bu sefer söylediğine kulak verebildim Burhan beyin; çünkü öncelerinde eşim yanımda değil diye habire resim çekmeye çabalarken “sadece izlemeye” yetemiyordum. Bu sefer ailecek orda olduğumuz için bu işe gerek kalmadı benim açımdan. Gerçekten ama gerçekten harika bir şeymiş çocukları izlemek, ama sadece izlemek. Neşelerine (bunu sıkça vurgulamak gereği duydum bu sefer çünkü her birinin keyfi yerindeydi ve eğlenerek oynuyorlardı) ortak olmak ve muzipliklerine tanık olmak çok keyifliydi. Oyunda yapılması gerekenlere kendilerinden çokça şey katan ve benim izlerken “bundan doğuştan oyuncu” dediğim çocuklar vardı. Elbette ben sadece sıradan bir izleyici olarak ifade ediyorum bunu.
Başka türlü bir şey yakaladı bu sefer oyunda beni. Ya çocukların kendilerini oldukça rahat hissetmeleri, ya da eğlenmeleri; tam olarak bilemiyorum ama daha sıkı sarılmışlardı sanki rollerine. 12 farklı grup ve oyunla sahne aldı çocuklar. İki haftasonu boyunca pek çok aile bizim gibi o sandalyelerde oturup çocuklarının heyecanına, sevincine ortak oldu. Müzik, dans ve dramanın harmanlandığı oyunlar birbirinden ilginç görüntülere zemin hazırladı.
Maske Grubu’nu, Sıralama oyunu ile izledik ve sonrasında zamanımız var diye ikinci oyuna da kaldık. Mim Grubu, İyi Geceler oyunu ile sahne aldı ve bu sefer hepimiz çok daha rahat bir şekilde sadece oyunu takip edebildik. Bu sefer kendi çocuğumuzu değil, diğer çocukları ve oyunu bütünlüklü olarak izleme şansını yakaladık. Bunun keyfi de ayrıymış; çünkü ben ister istemez ailelere de göz kaçırdım ve hem onları, hem çocukları takibe aldım. Benzer ebeveyn davranışları ve izleme alışkanlıklarında olduğumuzu gördüm. Demem o ki; keşke zamanımız olsaydı da (Elimizde ufak bir çocuk ve kış mevsimi hastalıkları nedeniyle diğer oyunlara bakamadık) tüm oyunları izleyebilseydim. Elbette harcanan zaman, emek ve diğer pek çok şeyi sıralarsınız ve tüm çocukların çabaları görülmeye değer ama bazıları ruhlarında hissediyor oyunu ve onları izlemek ayrı bir keyif doğrusu.
Oyun bitip de tüm oyuncuların, öğretmenleri ve yönetmenleri eşliğinde ailelerini selamlamaları da güzel bir rutiel. Çocuk ve oyun ne kadar ayrılmaz ikiliyse çocukların tiyatronun içinde olmaları da bence o kadar normal bir şey. Galiba yazının başından bu yana söylemek istediğim şey ancak geliyor dilime; oyun zaten çocuğun doğasında olduğu için kendilerini yabancı görmüyorlar rollerine. Rol onlar için oyunun bir parçası ve ait oldukları yerdeler aslında. İşte tam da bu nedenle Kocaeli Bölge Tiyatrosu bir aile olarak onlara bu denli yakın. Hem zaten onların eğlenmeleri, anlaşmaları, neşe dolup bunu saçmaları için söze de ihtiyaçları yok. Onlar çocuk olmak ortak paydasında ve oyunun evrensel dilinde, müziğin ritmine göre gerçekleştiriyorlar rollerini. Kendi aralarında çok konuşuyorlar aslında. Bu sefer galiba daha belirgindi bu benim için ve o nedenle diğer oyunlara göre daha farklı bir izlemeye bıraktım kendimi. Ne denilebilir bilmiyorum ama gözleri ışıl ışıl parlayan ve neşeyle oynayan her bir çocuk için ben kendi adıma tüm ekibe teşekkür ediyorum. Niceleri eklensin bu çalışmalara ve ilin sokakları sanatla, çocukla, oyunlarla dolup taşsın 🙂
Son Yorumlar