Yemeğini Arayan Tırtıl
Ah Leyla, Canım Leyla… Pardon yanlış bir giriş cümlesi oldu Leyla ile başlamayacağım, “Yemeğini Arayan Tırtıl” ile başlayacağım. Ama Leyla çok cici. Neyse karşımızda bir yazar var, hem oluşturduğu karakter Leyla ile kitapçıya gittiğimde “Leyla adlı bir yazar, hani böyle yaşlı bir kadın, işte onun kitaplarını arıyorum, yani serinin bende olmayan kısmını” diyebilir misiniz? Komik ama ben dedim. Nedense Tülin Kozikoğlu’nun Leyla karakteri ile evinde yaşadığı türlü hayvanlarla olan maceraları öyle sarıp sarmaladı ki bizi karakter yazarın önüne geçti işte. Seride türlü huyları ve özellikleriyle hayvanlar alemine konuk oluyorsunuz, bununla da kalmıyorsunuz okurken aslında bazı doğru bildiklerimizin yanlış olduğunu da kavrıyorsunuz.
Mesela İnatçı Kirpi Mina, normalde inatçı dediğimiz kişinin inatçı ilan edilmesi için aslında karşısındakinin de en az onun kadar inat yapması gereği beliriyor satır aralarında. Böylece çocuklarla hele de okul öncesi çocuklarla inatlaşmadan, başka yollarla iletişim kurulması önerisi yer alıyor. Çünkü onlar biraz da etkiye tepkiyle en hızlı cevap veren kesim. Sabırsız Sinek Feza, Utangaç Köpek Kaya, Kıskanç Kurbağa Eda, Bilmiş Fare Tuna, Tembel Balık Sefa, Öfkeli Örümcek Rıza, Korkak Kuş Sema, Mutsuz Kedi Dila serinin diğer kitapları. Hepsini zevkle alıp okumuş ve karakterlerini bağrına basmış okuyucu olarak gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim bu seriyi. Birbirinden farklı özellikte ve bu kadar çeşitlilikte canlının aynı evde nasıl yaşadıkları, nasıl güzel maceralar geçirdikleri bizlere de içinde yaşadığımız Dünya’da nasıl yaşamamız gerektiğini gösteriyor inceden inceye.
İşte bakın daha asıl kitaba gelemedim ama bu seriyi söylemeden bu yazıya konu olan kitaba gelemezdim. Kısacası Tülin Kozikoğlu ve kitaplarını birbirinden ayırmak zor bir şey ve hepsine kısa kısa değinmek istiyor insan. İşte bu yazıya konu olan “Yemeğini Arayan Tırtıl” da yine bir serinin içinden çıkıp geliyor önümüze. Hemen belirtmek lazım diğer seride olduğu gibi bunda da güzel yanlar var ama başka ilaveler eklenerek. Öncelikle kapak tasarımı, çizimler ve kitabın tasarımı farklı ve güzel. Yemeğini Arayan Tırtıl, Özgürlüğünü Arayan Kelebek ve Kelebeğini Arayan Ayşe üç kitaplık bir seri. Üçünde de aynı güzel tasarım karşılıyor bizi. Tırtıl karnı açken başladığı serüvende nerelere gidiyorsa kitap ortadan açılıyor ve kocaman iki sayfada bizler onun gittiği yerleri görüyoruz. Diğer iki kitap da böyle. Çocuğuna kitap okuyan bir anne olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki en çok da bu sayfaları açmayı seviyor çocuklar. Çünkü kapalı bir sayfadan açılan kapılar, pencereler ile bizler de tırtılın, kelebeğin ve en sonunda Ayşe’nin yanında dolaşıyoruz bahsi geçen yerleri. Anlaşılacağı üzre Ayşe de ana karakterlerden bir tanesi ve ilk seride başlıyor serüven. Aç bir tırtıl okul kapısından içeri giriyor önce ve gördüğü her şeyi sanki biz de ilk defa onunla ama çocuk gözüyle, pardon tırtılın gözüyle görüyoruz. Tırtılın heyecanı ile çocuğun heyecanı arasında pek de bir fark yok elbette. Bu güzel sebeple bile çocukların ilgisini çekiyor kitap; çünkü dili onlardan yana. Örneğin açılan kapıdan karşımıza çıkan sınıfta çocukların sıkıldıkları durumlarda balonlarla uçup başka yere gidebileceklerine dair bir resim var. Çocukların ilgi süreleri, sınıfın düzeni vb birçok şeyi de düşünüyorsunuz elbette tırtılın gözünden sınıfa bakarken. Kısacası bizim normalleştirdiğimiz tüm mekanlara Tülin Kozikoğlu ve elbette tırtılı ile yeniden bakıyor ve başka bir gözle çocuklara sunuyoruz o mekanları. Sınıftan sonra Ayşe ile birlikte parka giden minik tırtıl için olduğu kadar parkları seven her çocuk için de çok güzel bir kapı aralanıyor okuyucuya. Parkta oynayan Ayşe’yi almak isteyen annesine-anne çalışan bir anne- çocuğun “Anneciğim o zaman eve gideceğimize kütüphaneye gidelim. Orada sakince kitap okumak seni de mutlu eder eminim” diyor. Kitap kelimesi koyu harflerle yazılmış. Evet işte harika, kitap okumanın mutlu ettiği bir anne var karşımızda. Böylece tırtıl, Ayşe ve annesi ile bizler de kütüphane kapısında buluyoruz kendimizi. Durun bitmiyor buradan tiyatroya gidiyor anne kız. Elbette bir de hala karnı aç olan ve onlara eşlik eden tırtıl. O kapı aralandığında tırtıl da merakla sahnenin büyüsüne kapılıyor. Tiyatro sonrası Ayşe’nin evine geliyorlar ve tırtılı eve gelince fark eden Ayşe hemen onun için bir yer hazırlıyor ve nihayet yemesi için yanına yiyecek bırakıyor. Böylece tırtıl uykuya dalıp bir sonraki seride karşımıza kelebek olarak hem de “Özgürlüğünü Arayan Kelebek” olarak gelecek. Elbette Ayşe de onunla beraber, onun peşinden gezecek, görecek ve bizlere de taşıyacak gördüklerini. Son bölümde ise “Kelebeğini Arayan Ayşe” çıkacak karşımıza. Yine aynı şeyi yapıyorum değil mi, bir kitabı konu alırken diğerinden de bahsetmekten alıkoyamıyorum kendimi. Bu da hem serinin güzelliğinden hem de yazarı kendimize yakın hissetmekten geliyor. Burcu Musselwhite’nin resimlediği ve bu yazıya konu olan kitap Red Kidz Çocuk Kitapları tarafından yayınlanmış. İçinde yaşadığımız Dünya’da tüm farklılıklarımızla birarada nasıl güzel ve özel olabileceğimizi gösteriyor tüm hikayeler. Yine aynı şekilde çocuklarını okumaya, tiyatroya, sanata bulaştıran/bulaştırmak isteğinde olanları veya bunda eksik kalanlara da inceden mesajlar veriyor. Keşke tüm çocuklara en azından tırtılın gezebildiği kadar, özgürlüğünü arayan kelebeğe eşlik ederken gördüklerimiz kadar yer gösterebilsek. Keşke onların büyümelerinde, özgürlük arayışlarında tek endişemiz onları özlemek ve bu duyguyla baş etmek olsa. Örneğin terörün her türlüsünden, savaşın her türlüsünden, şiddetin her türlüsünden nasibini alan çocukların önüne yeni ve en azından ama en azından bu tırtılın hayata hazırlanacağı kadar bir yaşam alanı sunsak. Tüm çocukların anne babaları, büyükleri ve sevdikleriyle, sevildikleri, sanata ulaştıkları, istedikleri gibi parklarda, yeşil alanlarda oynayabildikleri alanlar yaratabilsek. Keşke onları tiyatronun, kitapların, doğanın gizemine ve büyüsüne salabilsek. Keşke çocukların masumiyeti ve sevgisi sarsa hayatın her alanını. Kendi küçük dünyamızdan onlara sunabileceğimiz küçücük sevgileri misliyle bize getiren, taşıyan tüm çocukları keşke hayata hazırlarken harcımız sevgi, tuğlamız güzellik, çatımız sanat olsa ve bu eve tüm canlıların güzelliği ve zenginliğini katabilsek…
Metnin Yayınlandığı Gazete için tıklayınız
Son Yorumlar