Daha da Fazla Kumkurdu
Bu sefer bilerek ve merak ederek aldım bu kitabı elime. İthaki Yayınları tarafından basımı yapılan ve Türkçe’ye Ali Arda tarafından çevrilen kitabın yazarı Asa Lind. Üzerinde epeyce söz duyduğum kitap söylenen olumlu sözleri fazlasıyla hak ediyor. Neden mi?
Öncelikle çocukların dünyasına onların diliyle ulaşan ve onların dilinden büyüklere seslenen bir kitap. Sadece çocuklar için değil her yaştan insanın rahatlıkla okuyabileceği bir kitap desem fazla ileri gitmiş olmam.
Öncelikle çocukların dünyasına onların diliyle ulaşan ve onların dilinden büyüklere seslenen bir kitap. Sadece çocuklar için değil her yaştan insanın rahatlıkla okuyabileceği bir kitap desem fazla ileri gitmiş olmam.
Kristina Digman tarafından resimlenen kitapta bir çocuğun hayalindeki bir canlı ile konuşmasına tanık oluyoruz. Bu canlı da Kumkurdu. Her an onu dinlemeye, onunla hayatı öğrenmeye hazır ve hayatta yer alan tüm değerler kadar merak edilen kavramları da masaya yatıran bir arkadaş. Hatta arkadaştan öte bir dost. Sonsuz güven duygusu bulur onda kitabın kahramanı olan küçük kız Zackarina.
Deniz kenarında ailesiyle birlikte yaşan Zackarina sıkıldığında, mutlu olduğunda, merak duygusu geliştiğinde, keyifsiz olduğunda kısacası zamanının büyük bir kısmında Kumkurdu ile konuşuyor. Atomun özelliklerinden tutun da gündelik hayatın içinde yer alan en basit konulara kadar bu sohbet çeşitleniyor. Çeşitlenirken üzerinde duruluyor, sorgulanıyor ve en önemlisi kavramlar hakkında düşünülüyor. Olaylara ve kavramlara alışılmışın dışından bakmaya çalışıyorlar beraberce. Bunu da zorunluluk olarak değil son derece olağan bir şekilde yapıyorlar. Mesela Zackarina anne ve babasıyla elma toplamaya gittiğinde aniden üşüyor ve annesi ona kırmızı bir üst getiriyor. Ancak küçük kız geçen bir sene içinde büyüdüğü için bu kırmızı üst artık kendisine olmuyor. Aniden buna içerleyen Zackarina soluğu arkadaşı Kumkurdu’nun yanında alıyor. Büyümenin sancılı aşamalarını da beraber geçiriyorlar. Kumkurdu ile yapılan her konuşma sonrasında daha da rahatlamış hisseden Zackarina evine dönerken kafasındaki soruları arkasında bırakıyor ama çözümlenmiş olarak.
Kitap herbiri birbirinden farklı hikayelerden oluşuyor. Onlardan bir tanesi de ölen bir kuşla ilgili. Başlığı “Cenaze Töreni” olan bu bölümde hayatın içinde yer alan hemen her konuyu çocuğun anlayacağı şekilde aktarma başarısı devreye giriyor yazarın. Cama çarpıp ölen bir kuş için üzülüyor Zackarina ve onu kutuya koyup Kumkurdu’nun yanına gidiyor yine. Onunla ne yapacağını bilemeyen küçük kız aklından türlü alternatifler geçiriyor. Toprağa gömmek, bir kutu içinde denize bırakmak veya ağaca bağlamak bunlardan birkaçı. Hepsinde de onun için daha iyisini bulmaya çabalıyor. En sonunda onu toprağa gömmenin daha iyi olacağına karar veriyor. Üzerine gül yaprakları bırakıyor ve belirginleştiriyor kuşun mezarını. Sonrasında anne ve babası geliyor yanına küçük kızın ve beraberce eve dönüyorlar. Böylece biz okurlara da aslında ölüm üzerine de çocuklarla doğru şekilde konuşulabileceğini gösteriyorlar.
Renklerin oluşumundan ölüme, zaman kavramından evrene, pişmanlık duygusundan eğlence kavramına kadar çok çeşitlilikte konu bu kitapta yer alıyor. Bir başka öyküde Zackarina evde tek kalmak istiyor. Bu, önce istediği bir şeyken sonrasında onda tedirginlik duygusunu getiren bir şeye dönüşüyor. Evdeki cansız varlıkların görünüşlerinden daha önce hiç dikkat etmediği çoğu şeye kadar her şey onda farklı görünmeye başlıyor. Evde ilk defa tek kalan bir çocuğun yaşayabileceği olası tedirginlikler aktarılırken Zackarina yine soluğu Kumkurdu’nun yanında alıyor. Onunla konuşurken yeniden düşünüyor ve anlatmanın doğası gereği kendi sesinde yaşadığını duyunca duygularını daha net tanımlıyor. Kumkurdu her zaman onu dinliyor, sorular soruluyor ve düşündüğünü anlamasına yardımcı oluyor. Didaktik bir dil yok, nasihat yok aksine bir anlamda eleştirel düşünme pratiği veriliyor bu güzel ikili tarafından biz okurlara ve dinleyenlere.
Doğru ve adil kavramları tartışılıyor mesela bir başka bölümde. Hem de öyle içten, öyle sıcak bir anlatım ki belki sırf bu bölüm için bile bu kitap okunabilir diyeceğimiz bir bölüm. Kumkurdu’nun cümlelerinde biz de belki ilk defa ödül ve kazanmak kelimeleri üzerine farklı açıdan bir okuma yapıyoruz. Mesela oynadıkları maçı kazanan Kumkurdu iken ödülü Zackarina’nın almasını isteyen Kumkurdu’nun şu sözleri çok kıymetli; “Çünkü ben kazandığım için zaten mutluyum. Ödüle ihtiyacım yok ki.” Şimdi bu güzelim dünyadan çıkıp gerçek dediğimiz ve klasik olacak ama büyüdükçe daha da kirlettiğimiz dünyada bu diyaloğun nereye denk düşeceğini düşünelim mi? Ya da Kumkurdu’ya devam mı edelim? Bence devam edelim hem de merhem niyetine. Biz kütüphanede “Daha da Fazla Kumkurdu” adlı 2.cilt olduğu için ondan başladık ama en kısa sürede serinin diğer iki cildini de okuyacağız.
Kumkurdu’yu isteyen Zackarina’nın hayali arkadaşı sayabilir, isteyen de Zackarina’nın iç sesi ilan edebilir onu. Çocuklar hayal ederler ve hayal ederken yeniden kurarlar hayatı. Onlar bu güzel eylem sayesinde kavramlar ve değerler hakkında bir kez daha düşünüp kendi doğrularını oluşturabilirler. Kesin doğrular yoktur onların hayatında aynı feslefe gibi. Soru sorarlar bolca ve sorarken cevaplar ararlar küçük kaşifler gibi. Hayallerini hatta hayal kurmayı unutan büyükler ise hayatın tüm renklerini; yıldızları mesela, denizi, toprağı ve doğayı en azından Zackarina kadar şanslı izleyemez, deneyimleyemezler. Kısacası hayattan zevk alamazlar. Bir de elbette öylelerinin yarattığı kaosta çocukların hayatları kadar hayalleri de zarar görür. O zaman neye niyet edelim bu hafta? Kaosa sebep olanların en azından Kumkurdu serisindeki “Doğru ve Adil” kavramlarının tartışıldığı kısımdaki kadar düşünmelerini ve kıstıkları iç seslerine izin verip ondan gelecek “iyiyi” duymalarını dileyelim. Çünkü her çocuk hayaline güzel şeyler alır ve kıymetlidir. Hayallerini çalmayalım çocukların, onlarla büyüsünler ve hayatlarımızı güzelleştirsinler…
Metnin Yayınlandığı Gazete için tıklayınız
Son Yorumlar