Siyasetüstü Zamanlar…
Bu kare sanırım 1999 yılına ait bir kare. Babamın hayatta olduğu son aylar. Sigarayı bırakmıştı ve kısa süre içinde hayatında belki de ilk defa kilo alıyordu. Kolay değil, günde 3 paket sigaradan bir anda vazgeçmişti. Daha çok yaşamak ve çocuklarıyla daha çok zaman geçirmek ve daha çok güzel zaman biriktirmek istiyordu belki de ama hayatın başka planları vardı. Karede; İlkşen, Hikmet ve Ali var. Muhtemelen bu durumda fotoğrafı çeken kişi de benim 🙂
Bu akşam “Nezahat’ın Ailesi” adını verdiğimiz gruba Servet birkaç video yolladı. 1999 yılına ait videolar ve babam halayın başında. Zaten vefatı da halay başı olduğu bir güne aitti. Evden süslenip, püslenip çıkmış ve 3 dk içerisinde hastaneye yetiştirilmesine rağmen bir şey yapılamamıştı. Oysa Servet’i dinlemeye gidecektik. Galaksi AVM’nin üst katındaki müzik yapılan teras katında Servet’in akşama programı vardı ve biz de ona gidecektik ama ani gelen haberle kendimizi hastanede bulduk. Sonrası en sık yinelediğim “hayır” kelimesi oldu. Çünkü içeriden çıkan doktor “Buraya geldiğinde zaten ölmüştü” dedi bize ve kalp krizinin, yani bir diğer deyişle ani ölümün en zorlayan ve şoka uğratan tarafı bu, sizde bir anda “Hayır ne münasebet, az önce yanımızdaydı” etkisi yaratması. Aslında bu yazıda onu anlatma niyetinde değildim ama bazen bu oluyor; klavyede parmaklarım istediği gibi yol alıyor.
Oysa bu yazıda aslında eski zamanları neden özlediğimi yazacaktım. Karedeki aile Artvinli ve biz de Bingöllüyüz. Biz Yıldız Sitesi’ne 1996 yılında taşındık ve bir aile gibi olduk. Öyle ki; az önce eşime de anlattım (nadiren yanımıza gelebilen eşim bu sefer Bitlis’ten km.lerce yolu sadece 3 gece için gelebildi ve bu ayrı bir yara bize); biz bir aile gibiydik. Yılbaşı akşamları saat kaç olursa olsun birbirimizin kapısını çalabiliyorduk ve beraber eğleniyorduk. Onların akordiyonlarına bizim sazımız eşlik ediyordu ama kahkahalarımız ve halaylarımızı beraberdi. Zaten iki kültür aslında birbirine çok yakın, ve hep şunu derler “Birisi deniz görmüş, diğeri görmemiş hali.” Bu akşam aile grubuna gelen videoda babam halay başı ve ikinci yanındaki de Selahattin amca. Şimdi ikisi de yok hayatta ve galiba çocukları olarak hepimiz garip duygular içindeyiz.
Yalnız yine diyeceklerimden uzaklaşıyorum; ben babamın ve Selahattin amcanın siyaset konuştuğuna, ayrımlaşmaya sebep olacak en ufak bir sohbete girdiklerine tanık olmadım. O zamanlar (1999 yılında kaybettik babamı), sosyal medya da yoktu ve bu denli paylaşımlar da. Yani kimin özünde ne tür şeyler hissettiğini bu denli bilmiyorduk, biz sadece “komşuluk” ilişkisi üzerinden aile olmuş ve beraber bayramları, yılbaşlarını kutluyorduk. Sonra, önce babam gitti ani bir şekilde, sonra sosyal medya hayatımıza dahil oldu ve daha da fazla ayrımlaşmalar başladı. Herkesin bir olduğu zamanlardan herkesin taraf olduğu zamanlara doğru kaydık ve orada da can sıkıcı paylaşımlar yaşandı. Sonra 15 Temmuz akşamı 2016 senesinde Selahattin amca da ayrıldı aramızdan. Garip dönemler, cenazeye bile gidip gelme konusunda tereddüt yaşadığımız dönemler.
Sonra aradan yine yıllar geçti ve 2023 Haziran’ında ablam beyin kanaması geçirdi, tüm kopmalara, hayatın değişen ritmine rağmen 3 kardeş (İlkşen, Hikmet ve Ali) hemen hastaneye koştular. Hem de ablamı aslında görmeyeceklerini bilmelerine rağmen; sadece annemi ve beni görme ve ablama uzaktan destek olma ihtimali üzerinden. Ben hastane odasından aşağı indiğimde onlar otoparktan hareket etmişlerdi bile ama olsun, telefonla konuştum ve belki de “iyi ki görmedim onları, çünkü dağılabilirdim.” Yani aslında demek istediğim tüm yazı boyunca “bence” insani ilişkiler kesinlikle siyasetüstü ve aslına bakarsanız onun da ne işe yaradığına artık emin değilim. Bu yazı “babam Hüsnü Sevinç ve Selahattin Demiral” adına kalsın sadece. Çünkü onları aynı karede görmek garip bir duygu, hüzün ve mutluluk bıraktı bende. Umarım bizim yaşadığımız “siyasetüstü” yaşamı çocuklarımız da yaşar ve aslolan şeyin insani değerler olduğunu görürler. Şahsen kendimi bu anlamda şanslı görüyorum. Bunca ayrımcılığa ve ötekileştirmeye inat, kardeş olmayı bir dönem başardık biz, umarım çocuklarımız da yaşar ve aslolanın din, milliyet ve aidiyetten öte insan olmak olduğunu görebilirler 🙂 Bir umuttur yaşamak ya, ben o umutta kilitli kaldım işte 🙂
Son Yorumlar