Kırlangıç Zamanı
Bazen bir kitabın son sayfasına geldiğinizde içinizde duygular birikir ve hemen onun üzerine konuşmak istersiniz. İşte Kırlangıç Zamanı için de aynı şey oldu. Ahmet Büke’yi zaten biliyor, kalemini beğeniyordum, tam da bu nedenle okumadığımız kitaplarını da almıştım geçen haftalarda. Evdekilere kalmadan kendim başladım okumaya. Girişte “Orhan Kemal ve Berivan Karakeçili’ye” diye yazmıştı. Önce üzerinde durmadım bu ithaf meselesinin. Şimdi kitabı bitirince yine gözüm o kısma ilişki ve Berivan Karakeçili kimdir diye baktım. Mevsimlik tarım işçisi bir ailenin 13 yaşındaki bir kızıydı Berivan ve çocuk işçiliği kavramıyla tanışmıştı maalesef. Gittikleri yerde çıkan hortum nedeniyle çatıdan gelen sacın kafasına düşmesi ile yaşamını yitirmişti. Sanırım “İki Mektup” öyküsünde yazara Berivan eşlik ediyordu. Can Çocuk Yayınları tarafından basımı yapılan ve Mert Tugen’in resimlerini çizdiği Kırlangıç Zamanı toplumda olanları çocukların göz hizasından bakarak anlatıyor bizlere.
Maalesef hayat acımasız ve adil değil. Bunda en çok çocuklar ve çocuk yanımız yara alıyor. İşte yazar o yarayı gösteriyor hepimize çocuğun ağzından. Mesela zorbalığa maruz kalanı ele alıyor bir öyküsünde, diğerinde maden ocağından babasının gelmesini bekleyen bir çocuğun gözünden izliyoruz yaşananları. Güzel Gözlü Halime’de ise çocuğunu okutmak için çırpınan anne ve babayı izliyoruz. Göç ve öteki olma kavramını düşünüyoruz yine birbirine sarılan kardeşlerin hikayesiyle. Çırak Savaşları çocuk işçiliği kadar yine mültecilik konusuna ve çocuk olma haline değiniyor. İki yerden yara alıyor yani çocuklar bu hikayede, daha doğrusu biz büyüklerin iki ayrı ayıbıyla karşılaşıyoruz her cümlede. Biz büyüklerin kararları ile hayatları kabusa dönen ve mücadeleye çok erken yaşlarda başlayan çocuklar… Bir Gün Kuyuda Kimse Kalmayacak adlı öyküde dayanışma, arkadaşlık, kağıt toplayıcılığı, çocuk işçiliği konuları yer alıyor. Kocaman kocaman sözlerle değil de usul usul anlatıyor yazar yaşananları. Az sözle çok şey söyleme sanatı yani onunki. Yetişkin okur olarak baktığımızda çok çarpıcı şeyler beliriyor gözümde haliyle. Her cümle damıtılarak akıyor Ahmet Büke’nin kaleminden.
İtiraf edeyim yüzümde tebessümle okuduğum öykü “Denizcinin Hası Kimdi?” başlığındaydı. Yine bir çocuğun gözünden annesinin ve babasının arasındaki cinsiyet eşitsizliğini öylesine güzel bir şekilde sunuyor ki yazar, istemsizce gülüyorum son sayfada babanın durumuna. Yani anlayacağınız gümbür gümbür konular toplamı bu incecik kitap aslında. İki Mektup öğrenci ve öğretmen arasındaki sıcacık sevgi ilişkisi kadar yoksulluk, mevsimlik tarım işçiliği konularını, ayrılık ve hasreti de ele alıyor ve içimi sızlatıyor. Yukarıda da bahsettiğim gibi Berivan sanki yazarı izliyor klavyenin başında ve tebessüm ediyor mektuplara…
Bir Şeftali ise ölüm konusunu cesurca ele alıyor. Dedesinin kaybıyla yas tutan aile ve dede torun ilişkisi var bu sayfalarda. Ninenin yardımı ile hayat döngüsü farklı bir şekilde anlatılıyor çocuğa. Dededen kalma şeftali ağacının kuruması ve kesilip yerinden sökülmesi ile katlanan üzüntümüz ninenin getirdiği ve dededen kalma şeftali çekirdeklerinin yeniden çimlendirilmesi ile azıcık hafifliyor. Çocukla hayata dair her şeyi uygun cümlelerle konuşabileceğimizi söylüyor aslında yazar her bir hikayesiyle.
Bu topraklardan beslenen, suyunu içip kültürünü bilen, acısını hisseden ve söyleyecek sözü olan bir isim Ahmet Büke. O kadar çok şeyi derli toplu bir şekilde öykülerinde işliyor ki, okuyucu olarak ben de üzerine yazmayı istedim. Çocuk ortak paydasında ve onların sadece çocuk olmalarıyla sahip oldukları ama yaşayamadıkları hakları öyle usulca önümüze bırakıyor ki yazar, sanki herkes payına düşüni yapsın der gibi. Elbette böyle didaktik bir tavır veya çağrı yok ama evrensel değerlerle, yerelden bakarak bizlere çocukların maruz kaldıklarını söylemekle uyarıyor ve not düşüyor aynı zamanda tarihe. Kaleminize sağlık sevgili Ahmet Büke…
Son Yorumlar