3 insan, 3 performans, yüzlerce insan, sanat ve “umut” :)
“Hayal kurmak” güzel şey ve insanın hala hayattan alacağı olduğunu söyleyen bir yanı var bence. Her şey üzerimize gümbür gümbür geliyorken ve yaşam sahiden de zorlaşıyorken hayal kurmak da zorlaşıyor ve bu da her birimizi ayrı ayrı umutsuzluğa itiyor. Sonu iyi mi, elbette değil. Neyse, Genco Erkal’a saygı duyarım ve hayatı deneyimleme şekliyle de mutlu olurum. İşte bir hayalim; onu sahnede izlemekti. Fazıl Say’ı sosyal medyadan takip ederken ama bir yandan da kendi gündemimin yoğunluğu ile boğuşurken duyurularını gördüm. Fazıl Say, Serenad Bağcan ve Genco Erkal’ın birlikte bir çalışmaları vardı ve işte o an bir süre tepkisizce kaldım ekran karşısında. İçimden “En son ne zaman kendin için nefes alacak alan oluşturdun ki?” dedim ve düşünmeden iki bilet aldım. Almakla kalmadım, eğer Emrahcık efendi (eşim olur kendileri) gelemezse ablamla, o olamazsa annemle, o da olamazsa bir arkadaşımla giderim diye kurdum kafamda. Sonra da çocuklar hasta olursa ne olacak, zaten çok sık hasta oluyor özellikle kreşe yeni başlayan (7 haftada 7 kez hastane ziyareti az değil sonuçta) diye bir ton cümle geçti zihnimden. Olsun, en azından biletlerim elimdeydi, en kötüsü İstanbul’daki iki arkadaşıma veririm diye de düşünmedim değil ama bunu istemiyordum. Sonra çocukluk arkadaşım(Çiğdem Çıracı Bulut) geldi ve ben bu konuyu açtım, biraz düz ve sert tavırla cevap verdi kendileri. “Saadet, hani ben hemşireyim ya, hani biliyorsun çocuk hasta olsa da bakabilirim ya, heh işte sen de saçmalama, olumsuz düşünme, kimse hasta olmayacak, sen de istediğin o etkinliğe gideceksin, ben bakarım Aren’e” dedi. Yoğun bakım hemşiresi olması elbette kocaman bir artı olarak kaldı yanıma. Böylece azıcık ferahladım ve günler geçip de Emrahcık efendi de bize süpriz yapıp erken gelince hadi bize İstanbul yolu göründü. Küçük Cadımı da sevgili komşuma(Nevin ve Özgür Çetinkaya) bırakınca yola çıktık.
Evden çıkarken navigasyon 1 saat 10 dk.gösteriyordu ama İstanbul’a geldiğimizde bu sefer 1 saat 3 dk.gösterdi. Yani anlayacağınız İstanbul’a giriş işin en kolayı bence ve gerisi bizim gibi, bir çeşit köyden geldim şehre, olanlar için minik kabuslar geçirmeye elverişli. Neyse sözü çok uzatıyorum ama paylaşmak da istiyorum. Biz arada türküler, şarkılar dinleyerek, arada sohbet edip İstanbul’u da çekiştirerek konser alanına geldik. Yandaki kare işte salona neredeyse herkesten önce geldiğimiz zamana ait. Bugün baktım, 4500 ile 6000 arası diyor kapasitesine salon için. Yarım saate kalmadan tüm yerler doldu. Sanki hızlandırılmış bir sahneyi izliyorduk. Önce Serenad Bağcan ile Fazıl Say geldi sahneye. Başladılar ruhumuzu dinlendirmeye, coşturmaya. Nazım Hikmet, Metin Altınok, Ömer Hayyam, Cemal Süreyya(2 şiiri), Can Yücel, Turgut Uyar, Aziz Nesin, Yunus Emre (Fazıl Say, kızı Kumru için bestelemiş Aşkın Elinden şiirini) ve finalde Muhyiddin Abdal’ın “İnsan insan derler idi” şiirini besteleyen Fazıl Say’a sesiyle can verdi Serenad Bağcan. Toplam 10 parçayı çalıp söylediler ama her birinin kısacık hikayelerini de paylaştılar bizlerle. Bu toprağın insanına dair yaşanan onca acı, üzüntü, umut sanatla akıyordu bu iki güzel insandan salona.
Müzikten çok anlayamam ama içime işleyen duyguları biliyorum o 10 parçadan. Daha önce ekran karşısında dinlemiştim bir kısmını ama canlı dinlemenin de kendine has güzellikleri varmış sahiden. Kimseden çıt sesi bile çıkmadı ve aşağı yukarı tüm salonun dolu olduğunu düşünürseniz bu çok kolay bir şey değil. Bu güzel ikiliden sonra bu kez Genco Erkal geldi sahneye. 1938 yılında doğan, tiyatro ve sinema oyuncusu Genco Erkal. Yani, 84 yaşında kocaman yürekli, minik bir dev adam vardı karşımızda. Nazım Hikmet’in şiirlerini yaşayarak okudu. “Bugün beni ilk kez güneşe çıkardılar” ile başladı “Yaşamak, yani ağır bastığından” diye devam etti. “Hava kurşun gibi ağır” dediği yerde ağırlaştı hava salonda ve sonra “Dünyanın en tuhaf mahluku” diye devam etti usta sanatçı. Elbette Fazıl Say kendisine piyanosu ile eşlik ediyordu her mısrada. Yine Nazım Hikmet’in “Hapisten Çıktıktan Sonra” şiirine can verdi Genco Erkal. Can verdi kelimesini, her bir hücresine kadar hissedip, o hissi izleyici olarak bizlere de geçirdiği için söylüyorum, öyle alelade dilime geldiği için değil. Beden dili, tiyatrocu kimliği, duruşu, sesi ve her şeyiyle yaşıyor ve yaşatıyor her şeyi büyük usta. Dünyayı Çocuklara Verelim ve sonra Masalların Masalı’nı dinledik. Yaşamaya Dair’de tüm ses telleri eşlik edip orkestra kurdular sanki. Güzel günler göreceğiz çocuklar, umutlu günler diye devam ettikleri yerde içimden “umarım, çocuklarım, tüm çocuklar, ülkem ve dünya için” diye geçirdim. Dünyanın her yerindeki çocukları konu alan şiirlerde beraberce duygulanmanın dışında çocuk ortak paydasında birleşen o kocaman yürekler azıcık da olsa içimi ferahlattı. Onca kötülük yaşanıyorken, onlara dair güzel şeylerin geçtiği her kelime nasıl da kendine getiriyor insanı. Usta Genco Erkal, son olarak Nazım Hikmet’in Vatan Haini şiirini seslendirdi salona. Neredeyse hiç oturmadı, ayakta ve tek kelime şaşırmadan, tüm sahneyi gezerek sergiledi performansını. Sarıp sarmaladı hepimizi sesiyle, duruşuyla, yaşamıyla ve varlığıyla.
Yazarak dinlemeye, yazarak anlatmaya, yazarak paylaşmaya alışkın biri olarak kendimce notlar aldım onları dinlerken. Bazen duygularımı da böyle dizginleyebiliyorum, bazen de böyle akmasına izin veriyorum. Tam da bu nedenle elimde kalemle ve bir kitabın arka sayfasında aldığım notlarla biraz geç kalktım ayağa. Neredeyse tüm salon ayaktaydı ve herkes alkışlıyordu bu güzel insanları. En ufak bir taşkınlık olmadan, en ufak bir ses olmadan ve pür dikkat izlenen sahnedekilere Serenad Bağcan da eklenince ayrı bir şey duyumsadım kendimde. Bazen; beraberce duygulanmak, beraberce dinlemek ve içlenmek (yanımda oturan adamın ara ara ağladığını gördüm, siliyordu sakince gözyaşlarını) ama bunu yaparken herkesin birbirine ve sahnedekilere saygı duyduğunu görmek çok iyi geldi bana. Bunu özlemişim. Bunu görmeyi çok ama çok özlemişim. O nedenle seyircinin o kalabalığa rağmen, o dikkatini aldım yanıma ve öyle ayrıldık salondan. Çıkarken eşime de söyledim buraya da yazmak istiyorum; “Hayatını, içini istediği gibi dolduran, istediği gibi yaşayan/yaşayabilen ve duruşunu koruyan insanlara çok saygı duyuyorum.” Genco Erkal yaşıyla, dün akşamdan şu an bu yazıyı yazdığım ana kadar bende bıraktıklarıyla tam da böyle insanlardan. Konserde benim açımdan güzel olan bir diğer yan ise 12 yıllık evliliğimde ilk kez eşimle yalnız konsere gitmemiz oldu. Ya zamanımız, ya da koşullar uygun olmadı diye yapamadığımız bir şeydi. Bunun olmasını sağlayan canım kadınlar ve eşleri (Çiğdem&İbrahim, Nevin&Özgür) sizlere tekrar teşekkürler. Yavrularımızı alıp güvenle emanet ettik ve evlerinizde uyuttunuz. Fazıl Say, Serenad Bağcan ve Genco Erkal iyi ki varsınız, azıcık da olsa “umut” devşirdiğimiz bir gece oldu bizim için. Yazayım, dillendireyim, paylaşayım istedim bende bıraktıklarınızı 🙂
Son Yorumlar