Ey Kardeşlik!…

Bu yazıyı okuyacaklara haksızlık olur mu bilmiyorum ama biraz kişisel bir yazı olacak; baştan söyleyeyim. Bu sabah bu kareyi çektim ve içimden geçeni birkaç kişiye yazarak gönderdim zaten. “Ey Kardeşlik!… Bunca zorluk bunun için işte” sözleriydi içimden geçen. Kültürel öğrenmişlik de olabilir elbette ama insanın kardeşinin olması (hele anlaşıyorsanız ve birbirinize hayatı daha yaşanır kılabiliyorsanız) galiba bu dünyada başınıza gelen en güzel şey.

Bir süre önce Bitlerimi Geri Verin kitabını okumuştum ve orada Anton adında  bir çocuğun yalnızlığından ortaya çıkan trajikomik bir hal anlatılıyordu. İçimi sızlatan bir diyalog da anne ve babasının ikinci çocuğu düşünürken aniden hayatın gerçekleriyle yüzleşmesi ve bu fikirden hızla vazgeçmeleriydi. İçimi sızlatan kısmı elbette tek çocukla kalmak istemeleri değil; ikinci çocuğu yaşamın zorlukları nedeniyle düşünmekten vazgeçmeleriydi. Yoksa yakın zamana kadar ben de tek çocukla kalmak isteyenlerdendim. Sonra aniden başımıza bu güzellik geldi ve ben o haftasonu kardeşlerimin yanına gittim. Onların yanından dönerken eşime “Ben en çok kardeşlerimle gülüyorum ve mutluyum; o zaman bizim küçük cadının da yola çıkan bu kardeşi gelsin” dedim. Böylelikle gelmesine karar verdiğimiz Şakir efendi 27 Ekim’de aramıza katıldı. Adını bile hastane odasında çekilişle belirlediğimiz Şakir efendi hayatına Aren olarak ama daha önemlisi Armin’in kardeşi olarak devam ediyor. Tebrik eden ve iyi dileklerde bulunan hemen herkese de belirttiğim gibi bizim yeniden anne ve baba olmamızdan ziyade küçük cadının “abla” olması önemliydi. Sahiden de öyle. Bir sürü duygu karmaşası bir yana en çok yine de onun ilgi ve merakında küçük adam. 

Lohusalık diye bir gerçeklik var ve hormonlarınız aslında hamileliğinizden itibaren sizi rehin alıyor bu bir gerçek. Hiç sağda, solda araştırmaya veya okumaya çabalamayın; yaşadığım tüm tecrübeler eşliğinde söylüyorum kesinlikle normalliğinizden arındığınız bir dönem bu dönem. İyi ve kötü yanları var elbette. Üzerinize kusan, sizi uykusuz bırakan, sersem gibi olmanızı sağlayan ve geçirdiğiniz büyük ameliyat grubu sayılan sezeryana rağmen sizi ayakta tutan bu küçük canlıyı ayakta tutmak isteği sizin en büyük hedefiniz oluyor. Tüm bunlara rağmen yüzünüzde şapşal bir gülümseme varsa tek sebebi “sağlıklı” bir bebeğinizin olması oluyor. Buna binlerce defa şükrediyorsunuz ve tüm bebeklerin sağlıkla büyümelerini diliyorsunuz. Artık hiçbir dileğiniz tek kişilik olmuyor; en azından bende öyle. Tüm çocukların iyiliğini isterken kendi çocuğunuzunkini de istiyorsunuz. Mesela televizyona bakarken haberlerde çocuğunun ilacı karşılansın diye nöbet tutan aileleri görünce hemen gözleriniz doluyor. Her bebeğin, çocuğun yaşama hakkı olduğunu biliyor ve bunun her coğrafyada gerçekleşmesini diliyorsunuz aniden ve hemen hüzünleniyorsunuz. Duygularınızda hızlı iniş çıkışlara dikkat etmezseniz bu dönem daha da zor geçebilir. 

Oldukça güzel ve zor geçen ilk günlerde yanınızda birileri varsa ve sizi rahatlatmak için çabalıyorsa yükünüzü bölüşebiliyorsunuz. Galiba bu anlamda şanslıyım. İki anne de epeyce süredir aynı evde ve aynı insanların etrafında pervane oluyor. Geçenlerde eşime de söyledim ve yineliyorum; “Bir insanın “normal” bir anneye kötü davranması için mental bir sorunu olmalı.” Hala aynı fikirdeyim; detaya girmeyeceğim ama sahiden kolay bir iş olmadığını yaşayanlar kendi bedenlerinden; yaşamayanlar da sadece gözlemlerinden bile anlayabilirler. Hakları ödenmezlerden sahiden kimi anneler. Bunları yazarken milyonlarca şey geçiyor zihnimden. Çocuğunun başında hastanelerde sabahlayanlar, mezarı başında çocuğunu ananlar ve daha neler neler. Kimilerine göre bizim yaşadıklarımız nedir ki? O yüzden diyorum işte; sağlık ve huzur tüm evlerde ve çocuklarda olsun ve bizler de nasiplenelim bu huzurdan. 

Gelelim bana bu kararı almamda farkında olmadan katkısı olan ablam ve Servet’e 🙂 Gelmeyeyim vazgeçtim. Sadece hayatımda olmalarının şans olduğunu ve acılarını yaşamamak gibi hep yanımda duran bir dileğin olduğunu söyleyeyim. Mutluluklarından nasipleneyim ve acılarını yaşamayayım yeterli. Çocuklarıma anne ve baba gibi yakın olmaları hem benim, hem de çocuklarımın (bu çoğul eklere daha alışamadım :)) en büyük şansları. Elbette sadece bu değil, kardeş gibi benimsemelerini dilediğimiz kuzenleri ve onların anne/babaları da (Ender abi ve Kumral oluyor bunlar) ilavesi  🙂 Bundan güzeli olabilir mi? Bence olamaz. Gerisi güllük, gülistanlık olsun ömrümüz. Onların büyümelerini izleyelim keyifle; aşık olmalarını, ilk kaçamaklarını ve mutluluklarını bölüşelim. Sonra geriye dönüp dönüp güzel anılar bıraktığımıza sevinelim  hep beraber. Yalnız bu yazı da benim dilek yazım gibi oldu. Yazıyı okuyan herkesi sarsın o zaman o dilekler. 

Son olarak biliyorum ki; niyetimiz hep iyiden yana olsa da o kadar da kolay olmayacak hayat. Biz neşe ümit ediyoruz ama hunili yaşam sanırım hep bizimle olacak. Yine de ve her şeye rağmen; delireceksek sebebimiz yerinde duramayan ve sürekli zıplayan oğlaklar gibi olan çocuklarımız yüzünden olsun. Onların neşesi sarsın hepimizi. Sevimliliklerine bakıp unutalım tüm hunili halleri 🙂  

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.