Bir Güzel Çocuk Oyunu “Örgü Sultan, Buzul Prens ve Küsküs Araba”
Geçtiğimiz yarıyıl tatilinde elimde birisi 3, diğeri 6 yaşında olan iki çocukla bir çocuk oyununa gittik. Çoğu zaman onlara ayrılan zamanda aslında ben de eğleniyorum. Çocukların o duru ve güzel dünyasında yer almak ve onların “ilk”lerine dahil olmak bende de heyecan yaratıyor. Galiba büyüklerin dünyasından sıyrılmak için bir anahtar buluyorum kendime bu zamanlarda. Ayrıca hem çocuk kitapları, hem de onlar adına yapılan her işin içinde bu keyif sürüyor. Animasyonlar, çocuk oyunları, atölye çalışmaları vb. Hele de iyi ellerden çıkıyorsa bu işler, demeyin keyfime. Örgü Sultan, Buzul Prens ve Küsküs Araba da bu gruba alabileceklerimden.
Bir oyuncakçının ve oyuncakların hikayesini getiriyor bize oyun. Öylesine güzel bir yerden yakalıyor ki gündemi, açıkçası izlerken pek çok açıdan mutlu oldum. Hikayesi olan oyuncakların kendisiyle konuştuğunu söyleyen oyuncakçı, onlarla sohbet ediyor. Oyuncaklar, düşüncelerini ve kaygılarını anlatıyor oyuncakçıya. Bunlar el emeği ile yapılan ve önümüze bırakılan oyuncaklar. Örneğin Küsküs Araba anne ve babası olmayan ve dedesiyle yaşayan bir çocuğa yapılan tahtadan bir araba. Dede torunu için yapıyor bu oyuncağı ama çocuk arabayla ilgilenmiyor. Tahtadan araba da bu duruma içerliyor ve yavaş yavaş uzaklaşıyor ordan, gelip oyuncakçının önünde duruyor. Örgü Sultan da yine el emeği yapılan bir bez bebek. Kısacası hazır alınan ve hiçbir hikayesi olmayan oyuncakların yanında, kendilerine ait bir güzellikleri var.
Çocukların oynayacağı oyuncakların el emeğinden çıkmasını önemsiyorum. Her bir dakikasında emek var, çaba var, sevgi var ve en önemlisi çocuğun önemsenmesi var. Sıradan olmayan ve size ait bir tınısı var bu oyuncakların. Bir şeyler üretmeyi seven insanları seviyorum. Birebir hayatlarına dahil olmam gerekmiyor, sadece sıradan olanın dışında ve elindekini dönüştürebilenler bence özel insanlar. Bu özel insanların yanında büyüyen çocukların da hayatı doğru yerinden algıladıklarını düşünüyorum. Bir videoda görmüştüm, plastik bebekleri bir anne alıyor ve yüzlerindeki abartılı makyajı silerek onlara gerçek çocukların yüz ifadelerini kondurmaya çalışıyor. Ayrıca onlara uygun kıyafetler dikiyor. Dolayısıyla çocuklara tek tip dayatmanın dışında bir şeyler söylüyor aslında. Yani genel kabul görmüş güzellik ve tüketim algısını tersine çeviriyor bir başka ifade ile. Siz de hayal edin şimdi satın alınan (sürekli ve sadece para ödemeniz şartıyla, üstelik herkesin elindeki ile aynı olan) oyuncaklarla çocukların ne kadar oynadıklarını. Ben söyleyeyim, büyük bir ısrarla alınan onca oyuncak çok kısa sürede kırıldığı veya bozulduğu için (tüketim sektörü zaten bunun için yok mu), yerine hemen yenisi alınıyor. Ayrıca bu süreçte yaratılan haz duygusu hemen yerine yenisini bırakıyor. Yani basit görünenin ardında, maalesef bizler kendi ellerimizle çocuklarımızın hayatına kötü alışkanlıklar getiriyoruz. Onların hayattan keyif almalarını engellemek bir yana, satın alabildiği ölçüde mutlu olabileceği yanlış bilincini de yerleştiriyoruz. Oysa oyuncağını kendi yapan ve onun yapımına dahil olan çocuklar kıymet vermeyi, sabretmeyi ve üretmeyi öğreniyorlar. Bu da onların aslında hayata değer vermeleri ve kendi duygularıyla baş etmelerini sağlıyor.
Bu oyunu izlerken aklımdan tam da bunlar geçiyordu. Nasıl güzel bir yerinden yakalamışlar ve nasıl da usulca sunuyorlar konuyu çocuklara diye düşündüm. Şanslı bir azınlıkta ama yine de azınlıkta olarak bir süredir rahatsızlık duyduğum bir konuyu dillendirmeme vesile oldular farkında olmadan. Evde maaile yaptığımız bez bebekleriyle bir süredir oynamayan ve arkadaşlarından gördüğü standart ve belirli kalıpları dayatan tüketim nesnesi bebekleri tercih ediyordu bizim küçük cadı da. Oysa Hatice, Şaziye ve Ahmet’i yaparken nasıl da eğlenmiştik. Onlara salıncak yaparken de öyle. Bu oyun sayesinde ne oldu biliyor musunuz? Küçük cadı eve geldiğinde o akşam Şaziye ile uyumak istediğini söyledi 🙂
Şakire Hanım
Ahmet Bey
Oyunla ilgili vermek istediğim bir başka bilgi ise kostümleri yapan Erhan Demiray’ın tüm dekor ve malzemeleri geri dönüşümden elde ediyor olması. Etrafında bunca insan sadece “tüketmeye” koşullanmışken Erhan bey tüketilenleri dönüştürüp tekrar üretime sokuyor. Sadece bu yönü bile ekibi değerli kılıyor bence. Bırakın oyuncuları, müzikleri, kurguyu; sadece bu yönüyle bile takdir edilesi değil mi sizce de? Erhan beyin sözlerine kulak vermek isteyenler için 🙂 Erhan Demiray ile yapılan röportajı tıklamanız yeterli.
Örgü Sultan, Buzul Prens ve Küsküs Araba’da Cici ile Bici karakterleri de çok güzel konulara değiniyorlar. Bu iki çocuk kent yaşamının hengamesinde mutsuz olan ve sokakların, doğanın, gökyüzünün keyfini sürmek isteyenlerden. Sabahın erken saatlerinde dışarı çıkarak trafik, gürültü ve insan kalabalığından ayrı bir gün geçirmek isteyen ikilinin yolu nereye düşüyor dersiniz? Evet tam da tahmin ettiğiniz gibi bizim oyuncakçının yanına varıyor yolları. Böylece oyuncakçı bizlere elindeki oyuncakların hikayelerini anlatıyor. Cici ve Bici aslında hepimizin çocukları. Ağacı seven, doğayı seven, özgürce koşup oynamak isteyen çocuklarımız. Değer veren ve verdiği değeri görmeyi hak eden çocuklarımız. Hikayesi olan oyuncakları büyük bir ilgi ve dikkatle izleyen ikili, bu güzel dünyanın kapılarını aralıyor bizlere.
Ne yalan söyleyeyim şimdilerde aklımdan geçen tek şey; kendi çocukluğumda bana iyi gelen şeyleri çocuğuma aktarabilmek. Sokakların, mahalle kültürünün, köyün, doğanın, el emeğinin türlü hallerine tanık olduğum çocukluğumun bu güzel yanlarını onlara aktarabilsek belki azıcık da olsa rahatlayacağım. Bu duyguları yaşayan elbette ki sadece ben değilim. Kendimi yalnız hissetmiyorum. Aniden bir resim görüyorum ve o an, aslında yapabileceklerimiz geliyor aklıma. Örneğin bir arkadaşımın annesi Zehra Şahin torununun oyuncakları için bir sürü şey yapmıştı ve bunu çok beğenmiştim.
İşte bu kare ile içim ısınmıştı. Gönlüm ferahlamıştı. Ne “Örgü Sultan, Buzul Prens ve Küsküs Araba”yı çocukların izlencesine sunan Kocaeli Bölge Tiyatrosu’nun ekibi, ne de ben yalnız değiliz işte. En somut örneği yandaki resim bence. Tüm bu yazdıklarımı söylemem için bana ilham veren bu güzel oyunu, Kocaeli’de olanlar ve hala izlememiş olanlar, bence zaman kaybetmeyin ve çocuğunuzla / yeğeninizle / kardeşinizle beraber siz de izleyin. Çıkarken yüzünüzde bir tebessüm kalacağı gibi, belki siz de çocukların o güzel dünyasından umut devşirirsiniz kendinize 🙂
Son Yorumlar