Fesuphanallah ile okulöncesinde yılsonu gösterisi

Geçtiğimiz haftasonu bizim ufaklığın, yani Şakir efendinin yılsonu gösterisi vardı. İtiraf edeyim bir halk oyunları gösterisi ve ardından dans ile bitecek sanmıştım. Ama öyle olmadı, arka arkaya bir sürü performans sergilediler. Ritim tuttular, şiirler okudular, dans ettiler ve fazlası. Onları ve heyecanlarını izlemek çok ama çok duygulandırdı beni. Bir sürü konuda zor dönemlerden geçiyoruz. Binbir emekle büyüyen çocuklarımız saçma sapan ihmaller ve kişilerce hayattan koparılıyor ve toplumdaki her aklı selim annenin de içine endişe, üzüntü, korku, öfke ve yas yerleşiyor. İşte öylesi zamanlar ve tek tek dillendirmeyeceğim ama uzun süredir aklımda olanı yazmak istedim. Sahiden iğne oyası gibi bir iş çocuk büyütmek. Öyle ilmek ilmek, tel tel işleniyor ve kocaman bir emek kalıyor ailelere. Bu gösteride toplumsal yaralarımız henüz kabuk bağlamamış ki ben ufaklıkları; telaşları ve heyecanları ile sahnede görünce çok ağladım. Bir çok anne de benzer durumdaydı ama her birinin içinden neler geçiyordu bilmiyorum. Sadece herkesin (elbette anneanneler, babaanneler, dedeler, kardeşler, amcalar, teyzeler, halalar, dayılar vb de) o anları kaydetmek için ayağa kalkması bile her bir çocuğun birçok kişi için nasıl da büyük anlamlar taşıdığını gösteriyor ve bu bile çok duygusal bir andı. Yandaki görselde yer alan kare işte bu düşünceyle çekildi. Bir çocuk dünyaya geldiğinde etrafındaki herkesin de bir rolü artıyor hayatta. İşte bu yüzden belki de eskiler boşuna “bir çocuğu bir köy büyütür” dememiş. Sahiden çok fazla kişinin sevgisi, ilgisi ve şefkati oluyor çocukların üzerinde. Elbette aksi durumlar da maalesef fazla ve zaten en çok oralardan yara alıyoruz toplum ve insanlık olarak ama kötüyü detaylandırmak istemiyorum bu yazıda. 

Öğretmenimiz mesela; Merve Başay, o da sanki işi gücü azmış gibi, yılsonu etkinliğinden bir gün önce oturup çocukların okula başladığı ilk günkü fotoğraflarına bakıp ağlamış 🙂 “Çok miniklermiş, yüzleri bebek gibiydi o karelerde, akşam çok ağladım” dedi konuşunca. Bu grup seneye birinci sınıf olacak ve artık anaokulu denilen “ana” kavramından, “anne kucağı ve şefkatinden” uzaklaşacaklar. Dilerim o şefkat her yıl önlerine gelen eğitimciler ve idari personel ile devam etsin. Hayat hepsinin önüne güzel insanlar çıkarsın ve onlar da güzel insanlar olsunlar. Bizler aileler olarak elimiz kalbimizin üzerinde ve dinlemeyen kalp sızısıyla dolanırken, umarım gelecek onlar için daha güvenli, adaletli, eşitlikçi devam eder ve bizler de daha az kaygı ile ve daha fazla eğlence ile onların büyüme sürecine eşlik ederiz. “Coğrafya kaderdir” cümlesi bizde de iyiye dönsün diye dileğimi bu topraklarda yaşayan ve yaşayacak olan her çocuk için salıyorum evrene. 

Çalışan anne olunca bir kat daha artıyor yükünüz ve sabahın erken saatlerinde okul öncesi grubundaki çocuğunuzu binadaki boş sınıfa bırakırken (Şakir galiba tüm yıl boyunca okula en erken bırakılan çocuk olarak bu kategoride yer alıyor) içinizin rahat olması önemli. O nedenle bizlere kapıyı açan pesonel kadar, çocuğu emanet alan her bir öğretmen de (hergün bir başka öğretmen nöbetçi oluyor) çok kıymetli benim için. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Gönül rahatlığı ile çocuğunu bırakabilmek çok büyük bir şey bir anne için. Kızım büyürken de başka bir kurumda bize eşlik eden ve her defasında ben iş yeri servisine yetişeyim diye gizlice mutfak kapısından kızımı içeri alan Mukadder teyze seni de anacağım mutlaka. İyi ki varsınız hepiniz ve tüm olumsuzlukların yanında ışık gibi parlıyorsunuz. Geliyorum yandaki görseldeki minik kedi yavrusuna. Çok fazla oyun oynamayı seven ve okulun kapısı açılsın da içeri gireyim diye bekleyenlerden birisi o da. Yine bir sabah oğlumla binada tekken, epey bizi oyaladı ve tam da bu okuldaki okul öncesi çocuklar gibi masum, temiz ve saf haliyle durdu öylece 🙂 Kedi yavrusu demişken, Şakir efendi bu okulda abi bile oldu. Kendisinden epeyce küçük bir çocuk onu sevmiş ve “abi abi” diye peşine dolanmış ve hatta sıkıldıkça onun sınıfına girip yanında duruyormuş. Allahım kalbim nasıl ısındı bu anlatılanlara. Yanılmıyorsam adı Metehan’dı ve onu ilk gördüğümde gidip Şakir’in kolunun altına kafasını soktu. Sabahın erken saatinde okula gelen minikler birbirlerine abi, abla olmuşlardı ve bu sıcaklığı görmek çok güzeldi. Hoş sonrasında uzun süre “Anne kardeşim olsun, lütfen anne kardeşim olsun” baskıları geldi ama bizde dükkan kapalı ve isteyenlere geçsin o dilek diyeyim. Yani efenim bizim kedi yavrusu da büyüdü bu okulda ve abi oldu bir miniğe, çok da sahiplendi onu. 

  Yılsonu gösterisinde iki sınıf mezun oluyordu. Bunlar seneye mecburen birinci sınıf oluyorlar, artık uzatmalar yok. Geçen gün Aren (Şakir efendi), “Anne ben birinci sınıf olmayacağım, tatile gireceğim ve orada kalacağım” dedi de güldüm. Gösteride son bölümde iki sınıf beraberce geldi salona ve meşhur Hababam Sınıfı’nın mezuniyetinde söylediği Erkin Koray’ın “Fesuphanallah” şarkısını söylediler. Hepsi birbirine sarılarak, omuzlarına ellerini geçirerek bu şarkıyı söyleyince kendi çocukluğuma gittim. Münir Özkul gibi değerler, Adile Naşit ve diğerleri geçti gözlerimin önünden. En baştaki herkesin ayakta olup da görüntü almaya çabaladığı kareyi o  şarkıda çektim zaten. İyi niyetimizden, çocukluğumuzdan ve hala belki her şeyin daha iyi olacağına dair taşıdığımız büyük inançtan yakaladı bu parça beni. Sonra sözleri içimi acıttı. 

“Arkası gelmez dertlerimin bıktım illallah
Arkası gelmez dertlerimin bıktım illallah

Biri biterken öbürü de başlar vermesin Allah
Biri biterken öbürü de başlar vermesin Allah

Böyle gelmiş böyle gidecek korkarım Vallah
Böyle gelmiş böyle gidecek korkarım Vallah

Yok mu çaresi dostlar fesuphanallah
Yok mu çaresi dostlar fesuphanallah”  diyor ya parçada, niye dert kelimesi bu kadar uzak olsun isterim çocuklara ve dillerine, çünkü hak etmiyorlar. Parçayı severim orası ayrı ama bizlere düşen o korkuyu ve endişeyi yok etmek ve çocuklara daha iyi bir gelecek bırakmak. Bunun zorluğunu da biliyorum ve bu yazı biraz iç dökme alanı oldu ama olsun. İsterim ki; dert, gelecek kaygısı, sınav kaygısı, korku onlara ulaşmasın ve bunun için herkes kendi alanından gerekeni yapsın. Tüm politik liderler çocuk haklarını önceliklerine alsın mesela, tüm yerel yönetimler çocuk dostu mekanlar inşa edip etkinlikleri her gruba açık hale getirsin. Eğitimde fırsat eşitliği olsun mesela ve çocuklar çığlık çığlığa kahkahaları ile ortalığı inletsin. Bunlar ve fazlası içimde ve yazarım uzun uzun ama yazıya dönmek istiyorum. Biz yılsonu gösterisi sonrası bir çocuğun doğum gününe davetliydik. Ne yalan söyleyeyim; bu okulun saniye başı mesaj atan ve bunda saat konusuna da önem vermeyen veli grupları olmaması çok işime gelmişti. Öğretmen ne söylemesi gerekiyorsa söylüyor tek tek velilere ve iletişim gayet sağlıklı ilerliyordu. Bu nedenle velileri de pek tanımıyordum ve evine gittiğim veliyi de ilk kez tanıdım. Tuba Kılıç hanım sınıftan birçok veliyi çağırmış ve üstüne Merve öğretmen ile Selime öğretmen de geldi. Çocukların neler yaptıklarını anlattıkları, güldüğümüz, eğlendiğimiz bir gün oldu. Bu öğretmenler genelde bu çocukların abla ve abilerini de mezun ettikleri için aileden olmuşlar. Ayrıca çocuklar coşarken ve biz anneleri dinlemek istemezken Merve öğretmenin tek bir uyarısı ile hemen kutu oyununa dönüp eski tabirle muma döndüler ya, ben hala orada kaldım 🙂 Çocuklar pür dikkat öğretmenlerini dinlediler ve biz de sohbetimize geri döndük. Biraz kişisel bir yazı oldu yine, farkındayım ama son karedeki yapma çiçekler de aynı okulun büyükler bölümünde bu sabah çekildi. Hatta Şakir çekti beni. Sabah erken gidince bazen yan binaları geziyoruz ve ortada bulunan masa tenisiyle oynuyoruz. Bugün orada öğrencilerin resim sergisi vardı ve şahaneydi. Resimleri tek tek inceledik, tuvale yansıyan renkler kadar tavana asılı sözler de güzeldi. Kısacası biz sizden razıyız sayın Körfezim Okulları ve sizlerle geçirdiğimiz bu bir yıl için teşekkür ederim. İlk tanıştığımızda bizleri ilgi ile dinleyen İlkokul Müdürü Çiğdem Aytekin hocam kadar, öncesinde konuştuğumuz Sınıf Öğretmeni Tülay Günerhan hocama da teşekkürler. Elbette tüm bunların yanında her sabah bizlere ana kapıyı güler yüzüyle açan güvenlik görevlisi ablamız ve diğer tüm idari personele de emekleri, miniklere olan ilgileri nedeniyle teşekkür ederim. Yılsonu gösterisinde duygular şelale olsa da, sonrasında Tuba hanımın ev sahipliğiyle yeni ve güzel insanlar tanıdık ve onlara da teşekkürler. Ne diyelim tüm çocuklarımızın yolları açık olsun ve onlarla beraber bizlere de güzel diyaloglar, tanışıklıklar düşsün. Korkumuz yok, gelsin birinci sınıf 🙂   

                                                                                              

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.