Hoşgeldin Ali
Hoşgeldin Ali oldukça güzel bir konuyu getiriyor önümüze. Bir çöp kutusuna bırakılan bebeğin evlat edinme sürecini konu edinen kitap Necdet Neydim’in kaleminden çıkıyor ve çizimlerine Canan Barış eşlik ediyor. Can Çocuk Yayınları’ndan çıkan kitap oldukça kırılgan ve zor bir konuyu çocuk dünyasından bizlere taşırken sanki o zorluğu hafifletiyor.
Doktor olan Ayhan bey, soğuk bir kış günü buluyor Ali bebeği çöp kutusunda. Alıp hemen ısıtıyor ve hastaneye getirip muayenelerini yaptırıyor. Yazarın da söylediği gibi bu konuları haberlerde sıkça duyarız ama hep uzak kalır bizlere. Elimdeki kitapla birlikte bu konuları da çocuklarla konuşabileceğimiz bir aralık oluştu. Kendi küçük cadıma bu kitabı okurken vereceği tepkileri merak ediyordum doğrusu ve onu en sona bırakayım. Ayhan bey bu bebeği çok seviyor ve ona gönülden bağlanıyor. Eşi Berrin hanım da bebeği duyduğu andan itibaren mutluluk ve heyecanla onunla tanışmayı bekliyor. Benzer hayatı yaşayan bebekler içinde Ali şanslı diyebiliriz. Kendisini seven ve onu evlerine götürmek için sabırsızlanan bir çift var karşısında.
Evlat edinme sürecinin zorluklarıyla uğraşan çift nihayet Ali’yi evlerine getiriyor ve büyüme sürecine eşlik ediyor. Kitabı okurken çok fazla şey geldi aklıma. Ali sürekli nasıl evlat edindiklerini anlatmasını istiyor anne ve babasının. Onlar da aynı hikayeyi her defasında en ince ayrıntısına kadar anlatıyorlar. Dedesinin tepkisi, hala ve dayısının nasıl mutlu olduklarını, bir bebeğin eve gelmesiyle yaşanan değişimleri ve onu ne kadar sevdiklerini her defasında hayranlıkla dinliyor Ali. Aynı soruları soruyor ve aynı yanıtları alınca rahatlayıp, huzur doluyor. Çocuklar kendilerini güvende hissetmek isterler. Onları seven bir aile ortamına ihtiyaçları vardır. Onların en temel haklarıdır bu. Sevilmek ve güven dolu bir evde büyümek.
Kitapta en başından beri Ali’ye gerçekler söylenmiş ve üzerine basa basa biyolojik anne/baba olmanın veya olmamanın tek başına anneliği veya babalığı tanımlamada yetersiz olduğu vurgusu yapılıyor. Oldukça yerinde bir vurgu bence de. Aslolanın sevgi olduğu, özveri ve güven vermenin daha kıymetli olduğu söyleniyor. Ali hemen her çocuk gibi kendisini sürekli uyaran(beslenmesine dikkat etmesi, fazla tv.izlememesi gerektiği vb konularda) annesine ara ara tepki duyuyor ve acaba biyolojik annesi olmadığı için mi böyle davrandığını sorguluyor. Bu durumlarda arkadaşı Hasan giriyor devreye ve kendi annesinin de aynı olduğunu söylüyor. Şu cümleler önemli: “Bütün bunları arkadaşı Hasan’ın annesi de yapıyor. Üstelik Hasan onun karnından çıktı. Demek ki karnından çıkmak o kadar da önemli değilmiş. Sorunlar yaşanırsa bunun nedeni hiç de karnından çıkmak ya da çıkmamak olmuyormuş. Demek ki sorun buradan kaynaklanmıyormuş.” Evlat edinme süreci elbette kolay bir süreç değil. Bu süreçle ilgili birkaç tane röportaj okumuştum ve süreci yaşayan ailelerin karşılaştığı güçlükleri anlatıyordu. Sanırım temel olan mesele bir çocuğun bakımını üstlenecek yeterlilikte olmak. Etrafımızda çocuğuna zarar veren biyolojik ebeveyn haberleri bunca fazlayken başka türlü düşünemiyorum. Bir çocuğu sahiden istemek ve ona bakacak duygusal durumda olmak gerekiyor. Büyümüş olmak, sabırlı, özverili ve özenli olmak gerekiyor. Sadece üremek değil yani mesele. Öyle olsaydı tüm çocuklar mutluluk içinde büyürlerdi ama maalesef öyle olmuyor. Açıkça söylemem gerekirse koruyucu aile olanlar kadar evlat edinen ailelere de ayrıca saygı duyuyorum. Sadece ama sadece istedikleri ve sevgi duydukları için bu büyük ve güzel yükün altına giriyorlar. Bu çok kıymetli bir şey. Hayata kocaman bir ekside başlayan çocuğa yeni ve güzel bir hayatın mümkün olabileceğini gösteriyor bu aileler. Çocuğun onlara verdiği yaşam enerjisi ayrı elbette ve bunu gözardı etmiyorum zaten.
Bizlere bu kavramlar ile ilgili düşünme ve konuşma yolu açtığı için kitap bence güzel. Kitabın arka kısmında yaratıcı okuma dosyası da var. Biz kitabı okuduktan sonra küçük cadı biraz kafası karışmış olsa da ardı ardına sorular sordu. Bunlardan birkaç tanesi “Anne ben senin karnındayken beni seviyor muydun? Beni karnında olmasam da sever miydin? Peki beni karnındayken mi daha çok seviyordun, yoksa karnından çıktıktan sonra mı?” oldu. Farkında mısınız her soru sevgiye gidiyor. Tıpkı Ali’de olduğu gibi. Yazarın da söylediği gibi evlat edinme sürecini her defasında anlattırmasındaki aslında temel amaç işte “Çünkü seni çok sevdik!” cümlesi. Çocuklar sevilmeye ihtiyaç halinde, tıpkı büyüklerin olduğu gibi. Bu sevgiyi bir çocuğa, hayvana, bitkiye, doğaya, işinize ama neye isterseniz verebilirsiniz. Çocukları ve hayvanları, doğayı sevmeyen insanlar da sadece mutsuzluklarından mutsuzluk üretirler ve hayatı hepimiz için daha da zorlaştırırlar. Galiba bu kitap aynı zamanda bunun da kanıtı. İnsanların sevginin kıymetini fark edecekleri bir dünya düşü ile…
Son Yorumlar