Duyguda Birleşmek ve MARMARAKAF’tan Geriye Kalanlar…

Aylardır hummalı bir çalışma vardı kurumda ve elbette paydaş kurumlarda. Büyük bir fuara ev sahipliği yapıyordu benim de mensubu olduğum Kocaeli Üniversitesi. Etkinlikler zinciri için benim diyeceğim yok, umarım faydalananı çok olmuştur ve bunu ilerleyen zamanlarda görürüz. Benimki kişisel bir anlatım olacak ve zaten bu blog biraz da bende kalanlar üzerinden bir iç dökme alanı diye var ve iyi ki var. Çünkü bazen, bende birikenlerin de aktarılmaya ve aynı duyguda olanlarla buluşmaya ihtiyacı oluyor. Bu yazıyı okuyanların da bu bağlamda okumalarını beklerim bir blog yazarı olarak. Öncelikle emek harcayan herkesin emeklerine sağlık. Kapaktaki görsel Kocaeli Üniversitesi Türk Halk Müziği Korosu’nun MARMARAKAF etkinliğinin son etkinliğinde verdikleri konsere ait. İçinde ben de korist olarak yer alıyorum. Hani bir ton etkinlik yapılmış ve herkes yorgun argınken ve aslında evlerine gidip dinlenme niyetindeyken olan saatte biz sahneye geçtik. Hadi bir kişisel paylaşım daha; hani tam konser öncesi Dr. Öğr. Üyesi Berkant Yılmaz ve Ömer Şekeri gördüğümde “Aaaa bizi dinlemeye mi kaldınız?” derken aldığım “Aslında tercihen olmayabilirdi, bizi başka türlü bir müzik dinlendirebilirdi” dediklerini de fısıldayayım yazıya. Konser sonrası bu söylem yerini başka türlü bir şeye bıraktı çünkü ve bu nedenle yazmakta sakınca görmüyorum. 

Bunlardan önce, hatta konserden de bir gün önce Yoshinori Moriwaki’nin söyleşisinden bahsetmek istiyorum. Bana “bu konudaki sunum sizde” denildiği anda, adı nasıl okunuyor acaba diye birkaç kişiye sorduğum, sonra google üzerinden kendisiyle ilgili araştırma yaptığım kişi. Japon kültürüne dair bir merakım zaten vardı ve yakın zamanda onların bir çeşit yaşama tutunma çabalarını içeren felsefeleri Ikigai üzerine bir kitap da kütüphaneden alıp okumuşluğum var. ’99 depreminden sonra üniveritemize de gelip bitki ekmişlerdi ve yıllar sonra ilk geldiklerinde önce o bitkilerin gelişimi görmek istemişlerdi de ben o heyete hiçbirini tanımadan saygı duymuştum. Başka türlü bir bakış açıları var hayata dair. Vefa duyguları çok yüksek mesela, bir de iş etiği meselesi oldukça baskın. Elbette olumsuz bir sürü şey de vardır ama bende kalan iyiler üzerinden konuşmak istedim. Yoshinori de oldukça mutevazi ve çalışmalarıyla saygı değer bir mimar. O da ’99 depreminden sonra Türkiye’ye geliyor ve bir daha gitmiyor. Sunumunu dinlerken çokça şey geçti aklımdan. Öncesinde kendisiyle ilgili araştırmalarımda bir röportajında “Ben de artık kendimi buralı hissettiğim için, depremde bu kadar fazla kişinin ölmesinden utanç duyuyorum” cümlesini okuyunca iç sızım arttı doğrusu. Geldiği ülke depreme dayanıklı binaları ve yerleşim yerleri ile bu oranı en aza düşüren ve dünyaya örnek bir ülke çünkü. Yoshinori’nin konuşması İkigai felsefesi üzerinden yürüdü ve hayata yüklenen anlamı bir kez daha sorgulamama olanak sağladı. Sunumu esnasında sahne gerisinde çektiğim fotoğrafları bazı whatsapp gruplarımda da paylaştım. “Mutlu olmak için başkalarını mutlu et, yaşam boyu öğrenmeye açık ol” bunlardan bazılarıydı. Elbette bu kadar kısa değil ama bu yazı başka bir yere evrilecek ve o nedenle sınırlı tutmaya çabalıyorum. Yoshinori sunumunu Atatürk’e olan hayranlığını ifade ederek bitirdi ve bu hayranlığını somut örnekleriyle gösterdi. Yaşamı; kendisi için değil, toplum için önceleyen bir felsefeden Atatürk’e saygı ve hayranlığı anlamak aslında zor değil ama yine de mutlu edici doğrusu. Katıldığım diğer sunumlarda da oldukça güzel şeyler söylendi ve umarım sözden öte hayata geçtiği evreleri de görebiliriz. Şimdilik bu söyleşi ve sunum kısımlarını burada bırakıyorum ama eş zamanlı etkinliklerde yer alan ve özveriyle çalışan öğrenci arkadaşlarımı da anmadan geçmeyeyim. Onlar için de bence hem güzel bir deneyim, hem de umarım faydalı buluşmalar olmuştur. 

 Şimdi yine konser gününe geri geliyorum. Bu fotoğrafı özellikle çektim, yakamdaki sevimli broşu göstermek için. Aynı ofiste görev yaptığımız Öğr. Gör. Hacı Mehmet Duranoğlu’nun eşi Özlem Duranoğlu hediye olarak almıştı ve kullanmak için konser gününü bekledim. Daha önce yan yana geldiğimizde kendisine aynı bir çocuk sevinciyle “Özlem hanım bakın hayatımda kendime aldığım ilk broş, nasıl cici değil mi?” demiştim ve o da bu yakamdakini görünce alıp göndermiş bana, sağolsun, pek sevdim, çok da gösterdim herkese 🙂 Minicik dokunuşlarla birini düşündüğünü göstermek bazen iyi geliyor insana, bu broş da öyle iyi geldi. İyi gelenler demişken taze doçentimiz Murat Kadiroğlu’nu da anmadan geçmek istememem. Aslında o da koro üyesi ama bir süredir gelemiyor provalara ve son konserlerimizde de yoktu. İyi ki yoktu yani, olsaydı ne olabilirdi diye düşündüm onu sahnede herkesi coştururken ve mikrofondan herkese neşe saçarken ki hallerini görünce 🙂 Bundan da öte koro arkadaşlarımıza doğru ilk andan itibaren pozitif enerji veren ilgi ve samimiyetiyle zaten hep oradaymış gibiydi. Girdiği ortama neşe katanlardan diye düşündüm onu sahnede gördüğümde. 

Bizim ellerimizde halay mendilleri sallanırken salonda da hemen herkes halaya durmuştu bile. Her yöreden ve her telden türküler eşlik ediyordu herkese ve açıkçası o anları izleyince “Herkesin buna ihtiyacı varmış” dedim. Birçok açından zorlayıcı gün ve gündem karşısında ve yoğun bir çalışma sonrasında insanlar eğlenmek, azıcık moral bulmak istiyordu ve ne güzel ki biz de buna vesile olacak bir şeyin içindeydik. Hoş biz olmasak da olurdu ama minik bir adımla da olsa salonun nabzına göre hareket etmek kısacık koristlik hayatımda bana mutluluk verdi. Sunucumuz İbrahim beyin de ifade ettiği gibi oldu sahiden, aynen şunları söyledi salondaki coşkulu kalabalığa: “Salona göre sürekli farkındaysanız repertuarımız değişiyor ve şefimiz sıralamaları sizin isteğinize ayarlıyor.” Biz de ezberimizde olan ve Şefimiz İsmet beyin anlık komutlarıyla bildirdiği hareketli parçaları ardı ardına söyledik. Ayrıca sadece söylemedik, ilerleyen dakikalarda bizler de o neşeye sahneden dahil olduk, koro üyeleri bir bir ayrıldı yerlerinden ve onlar da o coşkuya dahil oldular. 

Hatta enstrumanları konuklara kaptırdığımız anlar bile oldu:) Akşam eve geldiğimde eşime de anlattım, buradan da dillendireyim. Salonda bana en samimi gelen anlardan birisi de Rektörümüz Prof. Dr. Nuh Zafer Cantürk hocanın birara eşiyle görüntülü açtığı telefonda ona sahneyi gösterdiği anlardı. Saz sanatçılarının yanına geçip eline kabak kemane aldığı bir anda bir baktım cep telefonundan eşine salonu gösteriyordu. Yandaki karede ise davulumuz konukların elinde coşkuya eşlik ediyor. Şimdi buradan sonra protokolün sahneye geldiğine geçebilirdim ve öyle de yaptılar ama bundan öte, girişte alıntıladığım cümleye geleceğim. Salonda “Evet sizi bekliyoruz heyecanla” diyen Prof. Dr. Seda Karayünlü Boztaş’ın söyleminin aksini söyleyen Sevgili Berkant hoca aradı “Hocam çok eğlendik, konser öncesi söylediklerim tamamen havada kaldı, çok güzeldi emeklerinize sağlık” dedi. Haydaaa, nasıl oldu da 180 derece değiştik 1 saat içinde demedim; çünkü samimiyetine inanıyorum ve sahiden beklemediği şekilde geçti konser onun için de, bizler için de. Not: Bu arada Seda hoca sahiden hakkını verircesine tüm parçalara eşlik etti ve ilk halaya duranlardan oldu, söylemeden geçmeyeyim. Yine aynı akşam telefonuma birkaç görseli gönderen ve sonra da “Çok keyifli bir konserdi sizlerin de emeğinize sağlık💕” diyen taze öğretim elemanlarımızdan Öğr. Gör. Esra Kayapınar da sağolsun, benim de içinde olduğum videolardan bir kesit göndermiş. Bende bunca olumlu duyguyu yazıya dökeyim istedim. Ayrıca söz uçar yazı kalır derler ya, Rektör hocamız “Bu koro ülkedeki her yeri gezsin, bu güzelliği herkese göstersin” dedi sahneden, hadi bakalım, bize yol görünsün o zaman 🙂 

Son olarak; bu yazı birilerinin adı geçerken diğerlerini dışarda bırakma niyetinden ve aslında resmi olmaktan tamamen uzak, sadece birkaç gündür bende kalan duyguları yazma isteğinden ortaya çıkmıştır. O nedenle emeği geçen herkese çok teşekkürler. Son olarak güzel olan bize de anı kalsın ve oradan çoğaltalım gerçek ve samimi olanı diye bir paylaşımdır bu blog sayfasında… 

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

2 Responses

  1. Seda dedi ki:

    Cnmsin

  2. Seda dedi ki:

    Cnm cok guzel dile getirmişsin KOU ailesi olduk tam orada

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.