Küçük Pis Yeşil Böcek

Başkasının acısında kendi acına ağlamak diye bir şey var galiba ve bunun bir örneği bu hikayede anlatılan. Hani hiç tanımadığınız birisinin cenaze törenine katılırsınız da fazlaca ağlar ve sonra kendi durumunuza anlam veremezsiniz. işte tam da böyle bir durum. Çünkü o acıyı yaşamış veya başka acılar içindesinizdir ve sizin duygusal olarak rahatlamanız için herhangi bir şey vesile olabilir. Bu kitapta da Aziz adlı çocuğun yaşadıkları bundan ibaret.  Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan ve Füsun Çetinel’in yazdığı hikaye açık söylemem gerekirse söyledikleri ve söylemedikleri ama anımsattıkları üzerinden içimi acıttı. Yusuf Tansu Özel’in resimleriyle eşlik ettiği kitap bir çocuğun köyünden istemeyerek ayrılması ve İstanbul’a alışma sürecinden bahsediyor.

Gaziantep’in Suriye sınırındaki bir köyünde ailesiyle birlikte yaşayan Aziz’in babası şehit olunca ve köy sınır bölgesi olması ve savaşa yakın olması nedeniyle yaşamak için artık eskisi gibi güvenli olmayınca Aziz ve annesi İstanbul’a göç ettirilmek zorunda bırakılıyor. Amcası onları yanlarına alıyor ve bir oda ilave ediliyor İstanbul’daki gecekondu eve. Ancak Aziz geldiği şehirde hem amcası ve ailesi için, hem okuldaki arkadaşları için hep öteki olarak kalıyor. Ayrımcılık ve dışlanmışlığı bir çocuğun gözünden okumak dokunuyor insana. Annesi evlere temizliğe giden Aziz aileye destek için mendil satmaya başlıyor. İstanbul’da sıkça görebileceğiniz manzaralar aslında. Ben galiba bu yönüyle sevmiyorum İstanbul’u. Çok fazla insan olması bir yana “her şeyi” çok fazla görebildiğiniz bir yer. Sürekli hareket ve kalabalık içinde kendimi çoğu kez çamaşır makinesinin içinde gibi hissediyorum. En son gittiğimde de metrobüse binmek için kafamı kaldırdığımda kendimi düğün salonunun ortasında gibi hissettim. Ayrı bir yoğunluğu, telaşı ve fazlalığı var kısacası. Hatta bir an yanımdakinin koluna girip karşıdan karşıya geçmek istemiştim, sanki her an kaybolacakmışım gibi geliyor bu şehirde hareket ederken. Bunları düşünürken kendimi Aziz’in yerine koyduğumda her şey daha da korkutucu geliyor bana. Aziz’e de öyle geliyor zaten. Özgürce hareket edebildiği köyü, köpeği, nenesi ve arkadaşları yok bu şehirde. Üstelik hep öteki olarak kalıyor ve eklemlenemiyor bir türlü. Yaşam mücadelesi onu küçük bir çocukken yakalayanlardan Aziz. Kendi yaşadıkları öylesine ağır geliyor ki, içine attığı her şeyi metroda mendil satmak için beklerken bulduğu yeşil bir böcekle dışa vuruyor. O küçük yeşil böceği yeşilliğine, özgürlüğüne, ailesine kavuşturma isteği ile büyük bir çaba harcıyor Aziz. Böcekten tiksinenler, korkanlar ve rahatsız olanlar yanında Aziz’e ve telaşına sahip çıkan gençler var çok şükür. Bir ara böceği kaybeden Aziz başlıyor ağlamaya. Tıpkı hiç tanımadığı bir cenazede çok ağlayan insanlar gibi. Aziz gözyaşlarında babasını saklıyor, köyünü, mahvolan hayatını, annesinin çaresizliğini ve yaşayamadığı çocukluğunu saklıyor. Bilmediğimiz daha neler vardır kim bilir. Bildiklerimizin ağırlığında eziliyoruz zaten, o da ayrı bir konu.

Aziz küçük yeşil böceği yeşilliğe ulaştırıyor ulaştırmasına da aslında okurda bıraktığı şeyler apayrı. Mutlu oluyor muyum okur olarak diye kendimi yokladığımda en azından çocuğun duygularını paylaşabilmesi ve kendine benzettiği yeşil böceğin hayatının kahramanı olması onun açısından güzel. Bununla birlikte yaşadığı çaresizlikler bitmiyor ve biliyoruz ki pek çok çocuk sadece büyüklerin beceremediği yanlış tercihlerin sonuçlarında eziliyor. Sonuç olarak çocuk yanımız zarar görürken geleceğimizden eksiliyor her şey. Tahmin ediyorum ki yazar da bu yoğunlukla kaleme aldı bu kitabı. Yakın zamana tarihsel katkı gibi de görebiliriz bu kitabı, İstanbul’a dair farklı bir okuma da. Ne tarafından bakmak isterseniz. Bitirirken küçük bir not ilave etmek istiyorum. Kızımla en son bir etkinlik için İstanbul’a gittik ve çıplak ayaklı bir çocuk ile 3 tane sokakta yaşayan insan gördük. Hepsini tek tek sordu ve ben de anlattım. Beraber etkinlik alanına gidip akşam döndüğümüzde “Sence İstanbul nasıl bir yer?” dedim ve yanıtı şöyle oldu “Buraya sadece etkinlik için gelinir, her yer beton, hiç ağaç yok,kocaman binalar ve çok fazla trafik var, o yüzden sevmiyorum” oldu. Siz konuşmasanız da çocuklar yaşanan her şeyi fazlasıyla algılıyor ve taşıyor ruhunda, bedeninde. O nedenle Aziz gibi çocukların; aslında tüm çocukların hak ettikleri en güzel şekilde yaşamlarını sürmeleri için büyüklerin çabalamaları gerekiyor. Tüm politik liderler kadar, yerel yönetimler, aileler ve çocuk olmayan herkesin kendi açısından yapabilirlikleri olabilir. Aziz’e iyi gelen bir öğretmen var mesela. Ona resimli kitaplar veriyor ve onunla ilgileniyor. Aziz’in hayata ve topluma tutunmasında bu öğretmenin rolü çok önemli mesela. Ben galiba daha yazar dururum; en iyisi burada ve kitap özelinde bırakmak. Tavsiye ile…     

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.