Bir Şeftali Bin Şeftali
Samed Behrengi’nin Bir Şeftali, Bin Şeftali kitabı pek çok açıdan insanı düşündüren ve biraz da hüzünlendiren bir kitap. Bununla beraber çok güzel noktalara değiniyor yazar. Nezahat Başçı tarafından Türkçe’ye çevrilen kitabın resimleyeni Reha Barış. Turkuvaz Kitap tarafından basımı yapılan kitap yazarın yaşadığı coğrafyadan çok yakın izler taşıyor. Çocuklar arasındaki konuşmalar ve bir meseleyi anlama telaşları tamamen kültürel izler eşliğinde izlenebiliyor. İki yoksul çocuğun bir şeftali çekirdeğinden fidan elde etmeleri ve ağaca dönüşen bu fideyi büyütme telaşları kendi yoksulluklarını da yok etme isteği aslında bir başka açıdan.
Duygusal bir konuyu işliyor yazar. Hem de ilmek ilmek. Şeftalinin yoksul çocuklara ulaşamadığı bir yerden bahsediliyor kitapta. Polat ve Sahip Ali adındaki iki çocuk buldukları şeftaliyi afiyetle yedikten sonra onu bir bahçeye ekiyorlar ve gözleri gibi bakıyorlar ona. Bir tarafı bu şekilde devam ederken, diğer taraftan biz olayları şeftalinin ağzından da dinliyoruz. Ağaçtan nasıl düştüğünü, çocuklar tarafından nasıl yenildiğini ve nihayet çekirdeğinin toprakla nasıl buluştuğunu anlatıyor şeftali. Dolayısıyla oldukça keyifli bir okuma çıkıyor karşımıza. Çekirdeğin toprağın altında yaşadıkları ve gün yüzüne çıkması, köklenmesi, toprak ve güneşle nasıl buluştuğu, su ile nasıl beslendiği ince ince anlatılıyor. Bir başka yönüyle doğanın evrimine de değiniyor usul usul. Mesela bir yılanın bedeninin toprak ve fideler için nasıl besleyici olabileceği anlatılıyor çocukların başından geçen olay ile birlikte. Dolayısıyla doğanın dönüştürücü gücü de anlatılıyor.
Zengin bir adamın bahçesine ekilen çekirdek fideye dönüşüyor ve çocuklar için de neşeye elbette. Bunu kendi çocukluğumdan da bilirim. Bir çekirdeğin fideye dönüşmesi ayrı bir sevinç ve mutluluk olmuştu benim için de. Sabır, emek var o fidede. Özveri var bir de. Dolayısıyla onun büyüdüğünü izlemek de ayrı bir keyif verir. Bu yönüyle Polat ve Sahip Ali çok tanıdık geldi. Ancak hikayede üzücü bir olay yaşanıyor ve çocuklardan bir tanesi şeftali ağacı için besleyici olsun diye çıktıkları yılan avı sırasında, yılan sokması sonucu ölüyor. Diğeri de binbir emekle bakıp büyüttükleri ağaçtaki meyveye bakmıyor bile hal böyle olunca. Küçücük yaşta en sevdiği arkadaşının kaybını yaşayan çocuk bir anlamda çocukluğundan büyük bir kesmi de, bu meyveden alacağı zevki de kaybediyor. Şeftali ağacına ne oluyor peki? O da bu yaşananlardan etkileniyor, dahası zengin ama düşüncesiz bir adamın eline düştüğü için meyve vermekten vazgeçiyor. Çok fazla çiçek açmasına rağmen meyve vermeyi reddediyor. Küsüyor yani bir başka ifade ile. Hiç ağaçlar küser mi demeyin. Küser, hem de hiç anlayamadığımız sebeplerle ve elimizdeki kitap da buna bir örnek. Yazar çok güzel şekilde sesleniyor okuruna. Hatta zengin adam bu ağacı tekrar meyve vermezse onu keseceğini söylediğinde; şeftali ağacının ağzından “Tek bildiğim o günden sonra bahçıvan benden meyve alamadı. Bundan sonra da alamayacak. Evet beni korkutabilir, testereyle kesebilir, ya da bana yalvarabilir ama ne yaparsa yapsın ben ona asla boyun eğmeyeceğim” deyiveriyor.
Çocukların; hayatın gerçekleri ile karşılaşmaları ve büyüklerin onlarla konuşabilmeleri için iyi bir yol gibi duruyor kitap. Arkadaşlık, dostluk, yoksulluk, doğa ve evrim kadar ölüm üzerine de konuşma aralığı sunuyor kitap, okuruna. Bununla beraber emek, sabır, özveri de ekleniyor çocukların dünyasına. Doğayı dinlemek ve anlamak için de rehber niteliğinde. Yazar, şeftali ağacının ruhu kadar okur olarak bizlerin de ruhuna sesleniyor aslında.
Son Yorumlar