“Çocuğunuz sizden ve sizin hırslarınızdan ayrı bir şey” diyen Prof. Dr. Nursu Çakın Memik “oğlak sohbetleri”nde :)
“Çocuğunuz sizden ve sizin hırslarınızdan ayrı bir şey. Onun kendine ait bir kişiliği ve varlığı söz konusu” diyen Kocaeli Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nursu Çakın Memik ile aile, ebeveyn, çocuk, zorbalık, şiddet, ayrımcılık ve eğitim sistemi üzerine konuştuk. Herkes kendi payına düşeni alırsa bu yazı da amacına bir parça ulaşır. Neden mi herkes kendi payını yüklenecek? Çünkü çocuklar için “daha iyisi nasıl olur” sorusunu düşünüyoruz her defasında. Bu düşünüşe bu kez Prof. Dr. Nursu Çakın Memik eşlik etti. Merak edenler, çocuğu okula başlayacaklar, öğretmenler ve daha fazlası için… Kısacası bu sohbet herkese açık çağrımızdır 🙂
Saadet: Sayın hocam hoş geldiniz “oğlak sohbetleri”ne. Epeydir aklımda olanları konuşmak için fırsat oldu bu sohbet bana. Bir süredir çocuklar arasında artan bir şiddet eğiliminden bahsetmek istiyorum. Bu bana ait bir gözlem de olabilir ama ne oluyor bu çocuklara diye geçiriyorum içimden epeydir. Arkadaşına, hayvana, büyük olana karşı bir sert çıkış var sanki çocuklarda. Üstelik bu gözlem küçük yaş gruplarına ait. Siz nasıl bakıyorsunuz genel duruma?
Prof. Dr. Memik: Evet doğru ama burada ebeveynlerin durumunu sorgulamak lazım. Örneğin eğitim düzeyi ne olursa olsun bu dönemde anne ve babalar “özgür” çocuk yetiştirmeyi yanlış algılıyor galiba. “Özgür” çocuk yetiştireceğim derken tüm sınırları ortadan kaldırıyorlar ve karşımıza anne ve babasına vururken sesi çıkmayan ve bunu görmezden gelen insanlar çıkıyor. Hal böyle olunca da o çocuklar aslında sınır bilmedikleri için, arkadaşlarının/akranlarının da sınırlarını geçebiliyorlar. Yani kısacası, ebeveynlerin çocuk yetiştirmelerinde dikkat etmeleri gereken ve çocuğa “Kimse kimseye vuramaz. Sana da kimse vuramaz, sen de kimseye vuramazsın” gibi empati yeteneğini arttıran bir yaklaşım sergilemeleri gerekiyor. “Sana bunu yapmaya kimsenin hakkı yok, aynen senin de başkalarına yapmaya hakkın olmadığı gibi” karşılaştırmalar onun daha bilinçli olmasını sağlayacaktır.
Saadet: Diyelim ki aile uğraştı ama bu sorunu çözemedi. O zaman ne yapmaları gerekiyor?
Prof. Dr. Memik: Bir uzmandan destek almaları gerekiyor. Şimdi şunu belirtmek gerekiyor; her kitap, her zaman doğruyu söylemez, her konuşanın söylemediği gibi. Yani televizyonlara çıkıp da açıklama yapan ve çocuk gelişimi konusunda konuşan herkesin söylediğine çok da itibar etmemek lazım. İşi uzmanından almak durumundayız. Herkes kitap yazabilir ama bu yazılanların doğru olduğu anlamına gelmez. Bu durumda alanında uzman kişilere başvurmak gerekiyor. Çocuğun eğitimi ile ilgili sorunsa öğretmeni ile, pedagog desteği gerekiyorsa onunla ama daha sıkıntılı bir durum varsa çocuk psikiyatristine başvurulmalı. Kaynak kitaplarda da bilimsel kitaplar tercih edilmelidir. Ayrıca karşılaştırmalı okuma yapmak gerekir. Ayrıca aldığınız bilgiyi özümsemeniz de gerekiyor. Özgüvenli, özgür ve kendi haklarına sahip çıkan çocuk yetiştireceğim derken söylenileni özümsemeden ve sınırsız/sınırları bilmeyen çocuk yetiştirmek bir çocuğa verilecek zarardan başka şey değildir.
Saadet: Peki siz iyi yetiştiriyorsunuz; empati yeteneği gelişsin istiyorsunuz ve buna çabalıyorsunuz ama çocuk sosyalleşme adı verilen süreçte karşılaştığı kişilerce şiddete (sözel veya fiziksel) maruz kalıyorsa ne yapmamız lazım?
Prof. Dr. Memik: Öncelikle çocuğun güvendiği birine açılması çok önemli. Ne yaşarsa yaşasın kendisini dinleyen, yargılamadan ve endişelendirmeden, sakince ona kulak kabartan birine ihtiyacı var. Bu nedenle sizinle (anne veya baba öncelikli) konuşabiliyor olması sizin de onunla beraber çözüm arayışına girmenizi sağlayacaktır. Örneğin dışarda bir şiddet olayına denk geldiniz. Bu olay oldukça sevimsiz bir olay ama sizin de çocuğunuzla konuşabilmenizi sağlayan bir olay aynı zamanda. Büyüklerin de hatalı olduğu durumlar olduğunu söylemek kadar, aslında kimsenin kimseye vurmaya hakkı olmadığını söylemek için de bir fırsat. Yaşadığınız her olay aslında sizler için bir fırsattır. Yeter ki doğru şekilde o süreci yönetebilin. Çocuk her zaman oyun içinde ve akranlarından beslenir. Bu süreçte elbette sınırsız olmayacak şekilde ama yine de yaşıtlarıyla beraber vakit geçirmesi önemli. Size anlatılan olaylarda nötr olmanız önemli. Anlatılanlar karşısındaki tepkileriniz onun kalan süreci anlatma şeklini de belirleyecek. Bu nedenle yargılayıcı olmayan bir şekilde ve sakince dinlemek ve onun çözüme gitmesine yardımcı olmak sizin göreviniz. Onun yaşadığı olayla ilgili düşünmesini ve doğruyu bulmasını sağlamak gibi bir rolünüz var ama onun yerine problem çözmek değil bu. Temel amacınız; siz olsanız da, olmasanız da onun kendi kendine yeten ve yaşadıkları karşısında çözüm üreten bir birey olmasını sağlamak olmalı. Yumuşak bir şekilde, başkalarının haklarına saygı duyarak ama kendi değerlerinizi çocuğunuza verebilirsiniz.
Saadet: Bir başka konu daha aklımdaydı; hemen ona geçeyim. Okul öncesi çocukların soyut ve somut kavramları ayırmakta zorlandığı, dolayısıyla 7 yaş öncesi dini değerlerin verilmemesi gerektiğini okumuştum. Böyle yaparken, arkadaşlarından “şeytan, nazar, Allah” gibi kelimeleri yanlış şekilde duyup, korkan ve bu şekilde bize gelen çocuklara nasıl yaklaşabiliriz? Ondaki kafa karmaşası nasıl giderilir mesela?
Prof. Dr. Memik: Özellikle okulöncesi grup için sizinle aynı fikirdeyim. Çocuğun kafasını karıştırmadan ve onu korkutmadan, aynı şekilde başkalarının da görüşlerini yok saymadan davranmak gerekiyor. Örneğin “Arkadaşın böyle söylemiş ama bunun şöyle bir tarafı var, biz böyle düşünüyoruz. Bunu sen de düşünebilirsin.” gibi basit ve kısa yanıtlarla kendi düşüncelerinizi çocuğunuzla paylaşabilirsiniz. Biz bu dönemde aile içinde bu konuların aktarılmasının doğru olduğunu düşünüyoruz. Yani cinsel eğitim gibi, dini eğitim de veya manevi değerler de aile içinde kalmalı ve mümkün mertebe sağlıklı bir iletişim içinde ve çocuk buna hazır olduğunda ailenin tercihi ile verilmeli. Çocuğun kafa karmaşası giderilerek, ona doğru ve bilimsel veriler eşliğinde yaklaşmak en uygun olanı. Öncelikle şunun kesinlikle altını çizmekte fayda var, siz ebeveyn olarak çocuğunuzu sürekli gözlemlemelisiniz. Ondaki değişimleri fark ediyor olmanız gerekir. Mutlu bir çocukken aniden mutsuzlaşıyorsa, sosyalken aniden içe kapanıyorsa, ya da okul döneminde aniden yazısı değişiyorsa, okulu seviyorken aniden ordan uzaklaşmak istiyorsa bunların hepsi size bir veri sunar. Siz çocuğunuzdaki değişimleri izler ve takip ederseniz çözüme daha rahat ulaşabilirsiniz. Bir de şunu unutmamak gerekir ki; çocuk çok iyi bir gözlemcidir. Sizin kadar kelime dağarcığı olmasa bile sizden daha net algılar her şeyi. Bu nedenle çok konuşmanızdan ziyade nasıl davrandığınızdır önemli olan. Sizin etrafınıza karşı davranışlarınızı sürekli izleyen çocuk kendince çıkarımlar yapar ve çoğunlukla buna göre tavır alır hayata karşı. O nedenle onların algılama ve sezgileri aslında büyüklere oranla daha güçlüdür. Sizin uzun uzadıya konuşmanıza gerek yoktur ve o sizin vereceğiniz tepkileri de az çok kestirebilir. İşte tam da bu nedenle siz olabildiği kadar sakin, rasyonel ve eleştiriden uzak olarak yaklaşmak durumundasınız duyduklarınıza. Ancak bu şekilde gerçeği ve onun yaşadıklarını öğrenebilirsiniz. Maalesef toplum olarak “farklı” olana karşı saygımız ve toleransımız düşük. Bu bir sorun olarak karşımızda. Cinsel, dini, etnik veya sadece konuşması farklı olana karşı bile hoşgörümüz zayıf. Bu durum çocukların da ayrımcılığa maruz kalmasına sebep olabiliyor. İşte bu nedenle en çok bu alanlarda iyi birer rol model olmamız gerekiyor.
Saadet: Hocam kendi çocukluğuma dönüyorum ve orayı gözlemlediğimde bizde bu kadar şiddet yoktu gibi geliyor. Neydi acaba sebebi?
Prof. Dr. Memik: Az önce de söylediğim gibi maalesef çocuk yetiştirme tarzımızda sıkıntılar var. Anne ve babalarımız evet belki bizler kadar pedagojik bilgi sahibi değillerdi ama sınırları vardı. Birine vurulmayacağını bilirdik örneğin. Yinelemek durumundayım “özgür, özgüvenli” çocuk yetiştirme konusunda yanlış anlamalar var ve bunları çözmemiz gerekiyor. Çocuğunun her istediğini yapan, her istediğini alan anne babaların davranış sorunlarının sonuçları aslında karşımızda olanlar. Çocuklar duygu ve hisleriyle daha çok davranırlar ve örnek alırlar anne ve babalarını. Dolayısıyla ebeveynlere büyük iş düşüyor.
Saadet: Çoğu okulda 10 Eylül’de birinci sınıflar başlıyor eğitime. Gelelim buralara. Bir panelde dinlemiştim ve öğretmenin de çocuklar arasında ayrım yapmasının bir istismar şekli olduğundan bahsediyordu bir öğretim üyesi. Daha önce düşünmediğim şeyleri önüme koymuştu bu konuşma. Örneğin başarılı çocuğu önde tutan öğretmenin de diğerlerine karşı ayrımcı olduğu ve desteklenmeyen çocuğun istismara maruz kaldığını söylüyordu konuşmacı. Neler söylemek istersiniz bu konuda?
Prof. Dr. Memik: Evet doğru. Çocukların her birinin iyi olduğu bir yön vardır. Öğretmenin de bu yönü bulup desteklemesi beklenendir. Birey olduğu için önemlidir çocuk; sadece başarılı olduğu için değil. Olayı tersinden ele alırsak; öğretmenin gözdesi olan çocuğa arkadaşları tavır alabilir ve bu sefer o çocuk arkadaşları tarafından dışlanabilir. Kısacası bu dengenin iyi kurulması gerekiyor ve maalesef okulların rehberlik servisleri de bu konuda yeterli olamayabiliyor. Onlar da çocuğun başarısına kitlenmiş durumda. Oysa ki çocuğu bir bütün olarak ele almalı ve onun ailesinde, arkadaşlarında, öğretmeninde neler yaşadığını görebilmeli rehberlik servisi. Okul başarısı artsın diye çocuklarımızı kaybediyoruz ve bunun farkına varmamız gerekiyor. Eskilerde öğretmenler sınıfın en yaramazını sınıf başkanı yapardı mesela. Hatırlar mısınız bu dönemi? Aslında doğru bir şey yapardı o öğretmenler. Bu konuda aileler de bilinçli olmalı ve başarı odaklı yaklaşmamalı çocuklarına.
Saadet: Ay hocam tam da oraya gelecektim. Veli grupları var beni benden alan 🙂 Açıkça söylüyorum; korkuyorum ben bu veli gruplarından ve tam da sosyal medya femomenine dönüşen “Atakan’ın annesi” tiplemesinde olduğu gibi bir sürü örnek içinde daralıyorum. Nedir bu veli gruplarının durumu ve neden bu kadar yarıştırılır çocuklar?
Prof. Dr. Memik: Ben bu telefonlardaki veli gruplarının çok da işlevsel olduğunu düşünmüyorum. Çocuğunuz size hangi notla gelirse gelsin, bir başkasının kaç aldığını sormanız hatalı. Çocuğun kendi çalışmasını değerlendirmek gerekiyor. Örneğin 95 aldım diyen çocuğa “Neden 100 değil” diyen veliler var. Keza olması gereken aslında notun ölçülmesi de değil. “Evet çalıştın, emek sarfettin ve önemli olan bu” deyip nota değer vermemek gerekiyor. Hele hele çocuğu arkadaşlarıyla yarıştırmak onun tüm emeğini değersizleştirmek olacak ki; bu da en sık yapılan hatalardan. Veli grupları da çok klasik olacak ama “dolma ile kısırı yarıştıran tipik insanlar” gibi maalesef. Çocuğunu her alanda başarıya odaklayan ve birbirini bu alanda daha da olumsuz yönde etkileyen bir grup sadece. Okul yönetimlerinin bu konularda gerekli tedbirleri alması gerektiği görüşündeyim. Çocuklarını kendi aynaları gibi görmeye çalışıyor bu veliler. Bizim aynamız, bizim başarımız, bizim yansımamız gibi bir yanlış algı var ebeveynlerde. Oysa çocuğunuz sizden ve sizin hırslarınızdan ayrı bir şey. Onun kendine ait bir kişiliği ve varlığı söz konusu. Bunu görmezden geliyor aileler maalesef.
Saadet: Ben mesela çocuğunun yerine performans ödevlerini yapan arkadaşlarımı biliyorum. Hatta bunu yarıştıran velileri. Öğretmenler bunu fark edemiyor mu? Yani bir çocuğun neyi yapıp, neyi yapamayacağını anlar diye düşünüyorum öğretmenin? Sahiden veli neden çocuğunun ödevini yapsın ki?
Prof. Dr. Memik: Evet büyük yanlışlardan bir tanesi de bu zaten. Performans ödevlerinin amacı aslında ebeveyn ile yani anne/baba ile çocuğun ortak bir etkinlik üzerine vakit geçirmeleri. Yani amaçlanan çocuğun yaparken anne ve babanın destek vermesi; yapıldığı gibi onun yerine işin tamamını üstlenmesi değil. Amacına ulaşıyor mu derseniz; maalesef ulaşmıyor. Ayrıca çocuğun çok fazla ödeve boğulması da doğru değil. Bazı veliler birinci sınıf öğrencilerinin günde üç saat ödev yaptığını ve zorlandığını ifade ediyor. Birinci sınıf çocuğunun üç saat ödev yapması zaten başlı başına hatalı bir durum. O yaştaki çocuk o kadar uzun süre ödev yapmamalı zaten. Tüm bu dengelerin yerli yerine konulması gerekiyor. Öğretmenlerin de tüm yeni gelişmelerden haberdar olmaları ve farkındalıklarının yüksek olması gerekiyor aslında. Tüm konuştuklarımız içinde bunu anahtar cümle olarak kurabiliriz. Akran zorbalığı, ayrımcılık, ötekileştirme gibi kavramlara en çok öğretmenler farkındalık geliştirmeli ve “farklı” olana saygı gösterebilmeli. Sınıflardaki sorunlarla öncelikli olarak onlar karşılaşıyor çünkü. Bu da daha fazla eğitim ve konuya ilgi ile oluşacak bir şey.
Saadet: Sayın hocam çok teşekkür ederim sohbetimize katıldığınız için. Pek çok konuda oldukça yararlı bir sohbet olduğunu düşünüyorum. Son olarak ilave etmek istediğiniz bir şey var mı?
Prof. Dr. Memik: Ben teşekkür ederim. Galiba tüm sorunları yok edemeyeceğimizi bilmemiz gerekiyor. Ayrıca çocukların yaşadıkları küçük travmaların onların büyüme sürecinin bir parçası olduğunu ve daha büyük travmaları atlatabilmelerine yardımcı olduğunu unutmamak gerekiyor. %100 her konuda çözüm bulamayabiliriz ama olabildiğince düzeltmek bizim için avantaj olacaktır. O nedenle herkesteki davranış sorunlarını ve çocuğumuza olumsuz etkileri neler olacak diye bakmak yerine çocuğun sorunları çözmesinde gereken desteği vermek nasıl olur diye bakmak galiba daha doğrusu. Sohbetin başında da değindiğim gibi bilimsel araştırmalar, alanında uzman kişiler de bu konuda destek alacağımız kaynaklar olmalı. Tüm öğrencilerimiz, veliler ve öğretmenler için güzel bir eğitim dönemi olmasını diliyorum…
Son Yorumlar