Kanayan Yara “Çocuk İstismarı”… Prof. Dr. Başar Çolak “oğlak sohbetleri”nde…
Konunun ne derece ağır ve acı olduğunun farkındayım. Bununla birlikte üzerinde konuşma zorunluluğunu bir süredir hissediyordum. Kocaeli Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Başar Çolak ile konuşma fırsatı buldum. “Çocuğunuzla ilgilenmek, onunla her şeyi konuşabilmek, çocuğa güvendiğinizi, kendinizin de onun için güvenilir olduğunu hissettirmek, hata yaptığında kızmak yerine doğruyu göstermek, davranışlarındaki farklılıkları görebilmek bizim için çok önemli” diyen Prof. Dr. Çolak iyi bir anne ve baba olmanın çocuğun gelişimi açısından çok önemli ve gerekli olduğunun altını çizdi. Hem bir hekim, hem de baba olan Prof. Dr. Çolak ile kanayan bir yara olan çocuk istismarı üzerine yaptığımız söyleşiye dahil olmak istiyorsanız bu yazı sizler için…
Saadet: Hocam merhaba, çok uzun süredir size sormak istediklerim var ama açık söyleyeceğim kaçıyorum. Bazı konuları konuşmak bile yoruyor çünkü. Bununla birlikte yaşanan bunca acı ve olumsuz durum karşısında yine de konuşmak ve anlamak zorunluluğu hissettim ve bu nedenle hepimize yara olan çocuk istismarı konusunu sizinle konuşmak istiyorum. Öncelikle hoş geldiniz “oğlak sohbetleri”ne. Ben en baştan başlamak istiyorum; istismar nedir ve bir çocuğun istismarı denildiğinde neyi anlıyoruz?
Prof. Dr. Çolak: Merhaba, öncelikle böyle bir konuya ilgi duymanız ve gündeme getirmeniz nedeni ile teşekkür ederim. Çocuk istismarı aile içi şiddetin bir parçası olarak kabul edilmektedir. Ancak çocuklar sadece aile içinde değil dış ortamda da farklı şekillerde istismara uğrayabilmektedir. İstismar denilince aklımıza hep cinsel istismar gelmektedir. Ancak çocuk istismarı beş farklı şekilde meydana gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından çocuğun istismarı; “bir sorumluluk, güven ya da güç ilişkisi bağlamında; çocuğun sağlığı, yaşamı, gelişmesi ya da onuru açısından, fiilen zararlı veya potansiyel olarak zararlı sonuçlar verebilecek her tür fiziksel ve/veya duygusal kötü muamele, cinsel istismar, ihmal veya ticari amaçlı, ya da diğer her türlü sömürü” şeklinde tanımlanmaktadır. İstismar duygusal, fiziksel, cinsel, ekonomik istismar ve ihmal olarak sınıflandırılmaktadır. En yaygın olarak duygusal istismar görülmektedir. İstismarların tamamına yakınında istismar duygusal istismar şeklinde başlar ve duygusal istismar aynı zamanda diğer istismar şekilleri ile birlikte görülür. Unutulmaması gerekir ki, çocuğun istismar veya şiddet olarak algılamadığı veya yetişkinlerin istismar olarak kabul etmediği davranışlar da istismar olarak değerlendirilmektedir.
Saadet: Siz adli tıp alanında çalışıyorsunuz. Size gelen vakalarda dayanışma içinde olduğunuz diğer bilim dalları var mı? Şüpheli gördüğünüz veya başka bir bilim dalından görevli bir uzman tarafından değerlendirilmesi gereken bir durum oluştuğu oluyor mu? Biraz süreçten bahseder misiniz?
Prof. Dr. Çolak: Çocuğun istismarı bir uzmanlık alanına bırakılacak kadar basit bir olay değildir. Olguların özelliğine göre tıbbi olarak pek çok uzmanlık alanına ihtiyaç duyulabildiği gibi, olguların değerlendirilmesinde ayrıca sosyal hizmet uzmanları ve psikologlara da ihtiyaç duyulabilmektedir. En yaygın olarak Çocuk Psikiyatrisi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk Cerrahisi, Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanları ile birlikte çalışmaktayız. Ancak hangi istismar türü olursa olsun mutlaka Çocuk Psikiyatrisi ile işbirliği içinde olguları değerlendirmekteyiz. Olguların özelliklerine göre bazen birlikte, bazen ayrı ayrı değerlendirdiğimiz oluyor. Ancak karar verirken kurul şeklinde değerlendirme yaparak en doğru sonuca ulaşmaya çalışıyoruz. Karar sürecinde sadece adli rapor düzenlemiyoruz, çocuğun ihtiyaçları belirlenerek, çocuğa yönelik sağlık, danışmanlık, eğitim, koruma ve bakım tedbirleri gibi kararların da alınması yönünde mahkemeye önerilerde bulunuyoruz.
Saadet: Çocuğun fiziksel olduğu kadar ruhsal olarak da istismara açık olduğu bilinen bir gerçek. Bir çocuk herhangi bir şekilde istismara uğradığında büyükler olarak içine düştüğümüz yanlışlar neler oluyor? Sizin karşılaştığınız olaylarda saptayabildiğiniz yanlışlar nelerdir? Ne yapması gerekir bir şekilde konuşan veya istismara maruz kalan çocuğun yanındaki büyük?
Prof. Dr. Çolak: Büyüklerin en büyük yanlışı tabi ki söz ettiğiniz fiziksel ve ruhsal istismarın uygulayıcısı olmalarıdır. Maalesef biz büyükler genel olarak çocukluk dönemimizde fiziksel ve ruhsal istismara uğramış olmamız nedeni ile çocuklarımıza yaklaşırken bize nasıl yaklaşılmışsa o şekilde yaklaşıyoruz. Kabaca şunu söyleyebiliriz. Çocuğuna istismar uygulayan ebeveynlerin torunları, diğer ebeveynlerin torunlarına göre daha sıklıkla istismara uğrayacaklarıdır. Fiziksel istismar kısaca çocuğun kaza dışı yaralanması olarak kabul edilmektedir. Çocuğun duygusal istismarı ve ihmali ise çocuğun duygusal bütünlüğünü ve gelişimine zarar veren her tür eylem ya da eylemsizlik olarak tanımlanır. Maalesef toplumumuzda çocuğun fiziksel ve duygusal istismarı cinsel istismar kadar önemsenmemekte, duygusal istismarın farkında bile olunmamakta, hatta fiziksel istismar çok ciddi değilse umursanmamaktadır. Oysa ki gerek fiziksel istismar gerekse duygusal istismar, kişinin tüm yaşamı boyunca görülebilecek ruh sağlığında, kişilik gelişiminde ve sosyal yaşamında olumsuzluklara, büyüme gelişme geriliklerine neden olabilmektedir. Duygusal istismar boşanma davaları dışında pek dava konusu olmadığı için, adli tıbba yansıması az olmaktadır. Ebeveynlerin düştüğü yanlışların başında çocuklarını duygusal veya fiziksel şiddet ile terbiye edebileceğini düşünüyor olmalarıdır. Aslında ebeveynlerin kolayına giden bir eğitim şekli ancak başarısız ve çocuk üzerinde pek çok olumsuzlar oluşturan bir davranış şekli. Aslında eğitim şekli demek doğru değil ama ebeveynler bu şekilde tanımlamaktadırlar. Bu durum sadece ebeveynlere özgü değil, öğretmenlerde, spor ve sanat öğreticilerinde de görülebilmektedir. Günümüzde çocuklarla ebeveynlerin karşılıklı konuşmaları minimum seviyelere inmiş durumda, çocuklar bir bilgisayarın, televizyonun veya bir telefonun başında yaşam kuruyorlar. Ebeveynler de bu durumdan sözde şikayetçi olsalar da işlerine gelmekte, kendilerini onlara zaman ayırmaktan kurtarmış hissetmektedir. İnanır mısınız bir baba çocuğunun kaçıncı sınıfa gittiğini bilmiyor, düşünerek cevap verdiğinde bile iki sınıf farklı söyleyebiliyor. Çocukların yeme içme ve giyim ihtiyaçları karşılandığında iyi bir ebeveyn olunduğu sanılıyor. Çocuklara yeterince sevgi ve ilgi gösterilmiyor. Çocuklara söz hakkı verilmiyor. Ebeveynler çocukların söz hakkını kendilerine karşı çıkma ve saygısızlık olarak algılıyor. Bu çocuklar doğal olarak kendilerine karşı kötü bir davranış olduğunda da susmayı tercih ediyorlar. Çocuklar kendilerini dinleyebilecek insanlara ihtiyaç duyuyorlar, bu nedenle okullarda genellikle rehber öğretmenlere, bazen de sevdiği güvendiği öğretmene derdini anlatıyor. Çocuğun başına bir şey geldiğinde de çocuk suçlanabiliyor. “Her şeyi benimle paylaşabileceğini her zaman söylerim ama anlatmıyor” deniyor. Çocuklarımızla günlük yaşamımızda paylaşımlarımız yoksa olumsuzlukları paylaşmasını beklememeliyiz. Duygusal şiddete veya fiziksel şiddete uğradığı düşünülen çocuklarda, olay kapatılmamalı, mutlaka çocuk psikiyatrisine başvurulmalıdır. Maalesef böyle bir durumda bile çocuklara duygusal veya fiziksel istismar uygulayarak konuşturulmaya çalışılabilmektedir.
Saadet: Sayın hocam ben genel anlamda istismar diyorum; siz gerek duyduğunuz da bunu detaylandırabilirsiniz. İstismarın okullarda yaşanan örneklerinde neler yaşanıyor peki? Okullarda ne gibi ihmaller veya yanlışlar gözlemliyorsunuz?
Prof. Dr. Çolak: Aslında istismar kelimesi tüm istismarları kapsıyor. Biraz önce de belirttiğim gibi beş farklı şekilde görülebilmektedir. Her aile çocuğuna farklı eğitim veriyor. Bu durum öğretmen öğrenci ilişkisine de yansıyor. Öğretmenlerin farklı aile yapısından gelen çocuklara eğitim verirken zorlanabildiklerini görüyoruz. Öğretmen, baş etme de yetersiz kaldığında şiddete veya duygusal istismara neden olabilecek kötü cümleler kullanılabiliyor. Açıkçası fiziksel şiddetin okullarda geçmişe göre çok azaldığını gözlemlemekteyiz. Ancak halen devam etmektedir. Öğretmenlerin sevdiği öğrencilerle çok samimi olması da bazen sorunlara neden olabilmektedir. Bu durum diğer çocukların ötekileşmesine ve duygusal istismarına neden olmakta, duruma göre samimi olunan öğrenci veya diğer öğrenciler tarafından bu durum yanlış anlaşılabilmektedir. Bu durum diğer meslek eğiticileri için de geçerlidir. Öğretmenlerin çocukları dokunarak sevmesi de yanlış anlaşılmalara neden olabilmektedir. Tabi öğretmenlerin de bazen yanlış davranışta bulunduğuna da şahit olabiliyoruz. Hangi istismar türü olursa olsun, çocuğun başarısına ve davranışlarına yansımaları olacaktır. Öğretmenlerin bu konuda bilgili ve duyarlı olması gerekir. Çocuklarda ortaya çıkan ani davranış ve başarı değişikliklerini gözlemleyebilmeli ve bu durumla ilgili öncelikle rehber öğretmene yönlendirme yapmalıdır.
Saadet: Herhangi bir şekilde istismar şüphesi varsa ne yapılmalı? İlk adımları sıralayabilir misiniz?
Prof. Dr. Çolak: İstismar şüphesinde tutum, istismarın şekline ve derecesine göre değişmektedir. Kesin kanıt yoksa sadece bir şüphe ise aileler Çocuk Koruma Merkezleri’ne başvurulabilir. Bizim üniversitemizde bulunmaktadır. İlk görüşmelerden sonra istismar hangi birimleri ilgilendiriyorsa o birimlerle ortaklaşa değerlendirilerek çocukta istismar olup olmadığına yönelik karar verilmekte ve duruma göre de adli bildirim yapılmaktadır. Çocuk Koruma Merkezi bulunmayan illerde Çocuk Psikiyatrisine başvurulabilir. Hastanelerimizde çocuk psikiyatrisinin iş yükünün çok fazla olması bu olgulara ayrılan zamanı da azaltmaktadır. Tanı için bir kez görüşmek de yeterli olmamaktadır. Karar testlerin konsültasyonların yapılması gereken bir süreç olabilmektedir. Ailenin kendisi de adli makamlara başvurabilmektedir. Ailelerin çocuğun konuşmak istemediği bir konuyu zorla öğrenmeye çalışmaması gerekir. Ailenin istismar şüphesi nedeni ile aşırı tepki vermesi de olayın karmaşık hale gelmesine neden olmakta, ayrıca çocuk korkusundan gerçekleri açıklamaktan kaçınabilmektedir.
Saadet: Sayın hocam size gelen vakalarda artış var mı? Bizler maalesef her çocuk istismarı haberinde kahroluyoruz. Şunu öğrenmek istiyorum; bu medyanın konuyu sürekli gündemde tutması mı, yoksa artış mı söz konusu? Yani eskiden de aslında bunlar yaşanıyordu ama bu kadar görünür mü değildi?
Prof. Dr. Çolak: Aslında yapılan bilimsel çalışmalar istismar olgularında azalma mı; yoksa artma mı olduğu konusunda kesin bir sonuca varamamaktadır. Bu konuda farklı görüşler bulunmaktadır? Medyanın bu tür haberleri daha sık yapması nedeni ile artış var gibi algılanıyor diyenler olduğu gibi, artış olduğunu savunan görüşler de vardır. Medyada yer alan haberler farkındalığı arttırmakta, bu durum adli makamlara ve sağlık birimlerine başvuruları arttırmaktadır. Buna karşın günümüzde risk faktörlerinde de artış olması istismarın artmasına neden olabilmektedir. İstismar eskiden de yaşanıyordu. Bu kısmı doğru ama bu kadar görünür değildi. Açıkçası ben istismarın arttığı görüşündeyim. Anlatacaklarımı söylediğimle tezat gibi düşünmeyin. Bize yansıyan olgu sayısında çok ciddi bir azalma bulunmakta, bu durum istismara ülkemizdeki bakış açısını yansıtması açısından önemli bir veri olarak kabul edilebilir. Bu durum sadece bizim Anabilim Dalımıza yönelik değil tüm Adli Tıp Anabilim Dallarına yönelik bir yaklaşım. Çocuk Koruma Merkezi bulunan 9 üniversiteden birisiyiz. Çocuklar multidisipliner bir şekilde değerlendirilir ve değerlendirilmek zorundadır. Cinsel istismar için konuşacak olursak; araştırmalara göre çocuklara yönelik cinsel istismarın sadece % 5’inde anal ya da vajinal ilişki bulunmaktadır. Bu durum da göstermektedir ki, çocuğun cinsel istismarını ortaya çıkarabilmek için mutlaka ruhsal değerlendirme ve psikolojik testler yapılması gerekir. 2005 yılında TCK’nda yapılan değişikliklerle cinsel suçlarda ruh sağlığında bozulma olduğunda ceza ağırlaşıyordu. 2005 yılından sonra Anabilim Dalımıza gelen olgu sayısı her yıl artarak devam etti. 2014 yılında yapılan değişiklikle ruh sağlığında bozulma kavramı kaldırıldı. Bu tarihten sonrada Anabilim Dalımıza gelen olgu sayısı sürekli azaldı. Son yasa değişikliğinden sonra adli makamların artık cinsel suçlarla ilgili genital muayenesinin yapılarak istismar olup olmadığının belirlenmesini istemektedir. Bu nedenle olguların değerlendirmesi için Çocuk Psikiyatrisi olmayan merkezlerden de rapor alınabiliyor. Tabi bu sorunu sadece adli makamlara yıkmamak gerekir. Muayene eden hekimlerin de fizik muayene ile karar verdiklerine şahit olmaktayız. Hekimlerin tüm cinsel istismar olgularını Çocuk Psikiyatrisi bulunan bir merkeze yönlendirmesi gerekir. Cinsel istismara sadece fiziksel bulgulara göre karar verilmesi sıkıntı oluşturmaktadır. Bu durumda olguların büyük çoğunluğunun delilleri toplanamadığı için kişiler delil yetersizliğinden serbest kalmaktadır. Siyasiler de cinsel istismarın çözümünü sürekli cezalar arttırılmasına bağlamaktadır. Bize gelen olgulardaki azalma nedeni 2014 yılında TCK’nunda ‘ruh sağlında bozulma’ kavramının kaldırılması nedeni ile ruh sağlığı değerlendirmesi zorunlu olmaktan çıkmasından kaynaklanmaktadır. Olgular başka merkezlerde değerlendirilmekte veya fiziksel bulgu oluşturmayacak eylemlerde hekim raporu talep edilmemektedir. Olguların pek çoğunda belirttiğim şekilde fiziksel bulgu oluşmadığı gibi, olguların bir kısmı da üzerinden zaman geçtikten sonra adli makamlara başvurduğu için bu süre içinde fiziksel bulgular iyileşebiliyor, biyolojik deliller kaybolabilir, tek değerlendirme şekli ruhsal değerlendirme kalmaktadır. Ayrıca bu çocuklar ruhsal değerlendirmeye tabi tutulmaması nedeni ile pek çok ruhsal ve davranışsal sorunla yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmaktadırlar. Kısa zamanda unutur şeklindeki yanlış düşünce de çocuğun ömür boyu ruhsal sorunlarla yaşamını sürdürmesine neden olabilmektedir.
Saadet: Siz hem hekim, hem de bir babasınız. Karşılaştığınız örneklerde rasyonel tarafınızı kaybettiğiniz veya duygularınızın sizi zorladığı durumlar oluyor mu? Neler yaşıyorsunuz işinizi yaparken?
Prof. Dr. Çolak: Çok önemli bir konuyu gündeme getirdiniz. Adli tıp uzmanının olayın duygusallığına kendisini kaptırmaması gerekir. Duygusallığına kaptırdığınızda yanlış yapabilirsiniz. Hele bir de baba iseniz ve empati yapıyorsanız bu yanlış daha da büyür. Deneyim, duygusallığa kapılmayı ve empati yapmayı azaltır. Bu durumda bir hukukçu gibi yaklaşmak zorundayız. Çünkü olayın iki tarafı var. Elde ettiğimiz veriler çok güçlü olmadıkça karar vermeyiz. Diğer şekilde masum bir kişinin suçlu ilan edilmesine neden olmamız çok vahim bir durum olur. Ama baktığımız olguların özel yaşantımıza etki etmediğini de söyleyemeyiz. Baba olarak maalesef biraz daha fazla korumacı olmaya başlıyoruz. Bu durum çocuğumuza olumsuz yansıyabiliyor. Yani baba olmamız işimizi etkilemiyor, ama adli tıpçı olmak babalığımızı etkiliyor.
Saadet: Çocuğa güvenmek önemli demiştiniz. Sanırım anahtar kelime bu “güven” kelimesinde. Çocuk yaşamadığını dillendirmez diye devam etmiştiniz sizi dinlediğim bir panelde. Anne, baba, teyze, dayı, amca veya öğretmen olarak; kısacası çocuklarla bir arada olan büyüklerin nelere dikkat etmesi gerekir? Neyi gördüğümüzde şüphelenmeliyiz sizce?
Prof. Dr. Çolak: Evet çocuğa güvenmemiz çok önemli, güvendiğimizi de çocuğa hissettirmemiz gerekir. Bunu hissettirebiliyorsak çocuk güvendiği kişiye yaşadığı her türlü olumsuzluğu anlatabilir. Bu durum, çocuğun yaşadığı olumsuzlukların sürmesini azaltacağı gibi daha ciddi olumsuzluklar yaşamasının da önüne geçilebilir. Tezat gibi olacak ama çocuğu istismar eden kişiler genellikle çocuğun tanıdığı ve güvendiği kişilerdir. Örneğin cinsel istismar sanıklarının %80-95’i çocuğun tanıdığı, hatta güvendiği kişilerdir. Buna karşın biz çocuklarımızı hep yabancılardan uzak tutmaya çalışırız. Aslında istismarın kimden geleceği belli olmaz. Bizim yapabileceğimiz, çocuğa istemediği davranışlara karşı çıkmayı, kendisini korumayı ve yardım talep etmeyi öğretebilmektir. Anne baba arasında sır olmayacağını, özel bölgelerine kimsenin dokunamayacağını, olumsuzlukla karşılaştığında anne babası ile durumu paylaşması gerektiğini öğretmeyi başarmamız gerekir. Çocukların, “anlatırsam babam-annem kızar” düşüncesi çocuğun bataklığın içine doğru ilerlemesine neden olabilir. Anne-babanın çocukları ile kaliteli zaman geçirmesi, onlarla günlük olayları konuşabilmesi, çocukların başına gelen olumsuzlukları anlatmasına yardımcı olacaktır. Büyükler; çocuklardaki ani davranış değişikliklerini, ders başarısındaki düşmeyi, gece korkularını, daha önce keyif aldığı ortamlardan uzak durmaya çalışmasını gözlemleyebilmeli ve altında bir olumsuzluk olabileceğini düşünmelidir. Şüphe durumunda da Çocuk Koruma Merkezlerine veya Çocuk Psikiyatrisine başvurması gerekir.
Saadet: İşinizin saç ayaklarında psikiyatri, hukuk ve tıp var benim gördüğüm kadarıyla. Nasıl bir ilişki içinde çalışıyorsunuz? Yani benim sıraladığımın dışında sizin destek aldığınız veya değerlendirmelerinizde ortaklık içinde olduğunuz kimler var?
Prof. Dr. Çolak: Çocuklar için çocuk psikiyatrisi saç ayaklarının olmazsa olmazı ama biraz önce söylediğim gibi adli makamlar bu çocukların çocuk psikiyatrisine gitmeden raporlanmasına önayak olmaktadırlar. Bazı meslektaşlarımız da fiziksel bulgular ile biyolojik delilleri yeterli kabul etmektedirler. Bunun dışında, daha önce söylediğim gibi pek çok uzmanlık alanına ihtiyaç duyulabilir. Bu arada acil servislerde çalışan hekimlerin de istismar konusunda çok donanımlı olması gerekir. İlk başvuru yeri olması nedeni ile deliller kaybolmadan toplanabilmeli, doğru karar vermek yerine yanlış bir karar vermemeyi bilmeli ve olguları ilgili uzmanlık alanlarına yönlendirilebilmelidir. Bu anlamda olgular mutlaka ilk değerlendirmelerden sonra çocuk psikiyatrisi ve adli tıp uzmanının bulunduğu bir merkeze gönderilmelidir. Aslında adli tıp uzmanlarının hukuk eğitimi bulunmamaktadır. Ancak adli tıp uzmanlık eğitiminde konumuzla ilgili hukuksal düzenlemeleri öğrenir, değişiklikleri de takip ederiz. Adli makamlara bilirkişilik hizmeti vermemiz nedeni ile hangi cümlenin hukuksal olarak ne anlama geleceğini bilerek rapor düzenleriz.
Saadet: Siz sadece istismara maruz kalan ile mi muhatap oluyorsunuz? Yani istismarı yapan ile de bir karşılaşmanız oluyor mu?
Prof. Dr. Çolak: Bizler adli bir olayın tıbbi boyutu bulunan her durumla ilgileniyoruz. Tabii ilgilenebilmemiz için adli makamlardan olguların bizlere yönlendirilmesi veya diğer uzmanlık alanlarına gelen olguların bizlere danışılması gerekir. Bazen de şahsi başvurular olabilmektedir. Bu kapsamda istismar kurbanlarına bakarken, istismarda bulunan kişilere de bakabilmekteyiz. Bu kişiler genel olarak bize ceza sorumluluğu olup olmadığı hususunda rapor almak üzere başvurmaktadırlar. Bu kişiler için de psikiyatri konsültasyonu, bazen organik bir neden olabileceği cihetle nöroloji konsültasyonu isteyerek kurul olarak değerlendirme yapmaktayız. İstismarı yapma iddiası ile de bazen karşımıza bir çocuk gelebilmektedir. Bilimsel olarak çocuklar arasında 4 yaştan az yaş farkı olduğunda tehdit, şiddet veya kandırma yoksa kendi istekleri ile bir cinsellik yaşamışlarsa bu durumu cinsel istismar olarak kabul etmemek gerekir. Bu durumlarda ceza sistemi yerine çocuklara yönelik tedbir kararları alınması daha uygun olacaktır.
Saadet: Size kadar gelen çocuk zaten büyük bir travma yaşamış oluyor. Peki sizdeki süreç içinde bu travmaya yenileri ekleniyor mu? Yani olayın hastaneye intikali sonrasında çocuğun yaşadığını tekrarlatan veya onu hırpalayan bir süreç mi işliyor? Biraz açık bir soru oldu ama merak ediyorum, onu korumaya dönük bir süreç mi var? Çalışma alanınıza ve beraber çalıştığınız kişilere bu anlamda güveniyor musunuz?
Prof. Dr. Çolak: İstismar dediğiniz gibi çocuklar için büyük bir travma, ayrıca istismar sonrası süreç de travmatik olabiliyor. Çocuklarla yapılan görüşmelerde muayenelerde çocukların travmatize olmamaları için öncelikle eğitimize ve deneyimlerimize güveniyoruz. Kendim için belirtmek istersem Türkiye’deki en deneyimli çocuk psikiyatristlerinden görüşme teknikleri eğitimi aldım. Pek çok çocuk psikiyatrisi ile birlikte projelerde çalıştım. Çocuk psikiyatristleri ile ortak olgular gördüm. Bu deneyimler çocukların travmatize olmalarını azaltmaktadır. Olguların değerlendirilmesi için de bir süreç gerekebiliyor. Çocuklarla ilk yapılan görüşmede tüm bilgilere ulaşmak veya hemen tanı koymak mümkün olmayabilir, bu konuda sabırlı olmak ve çocuğun size kendisi ile ilgili bilgileri açacağı zamana kadar beklemek gerekir. Bu iş sevgi ve sabır işi olarak kabul edilmelidir. Sonuçta birlikte çalışan kişiler de birbirini eğitmekte ve çocukların minimum travmatize olacağı şekilde değerlendirmeler yapmaktadırlar. Bu süreç sonucunda çocuğun yaşamış olduğu sorunları paylaşmış olmasından kaynaklanan bir rahatlık ve daha sonrasında alacağı psikiyatrik tedavi düşünüldüğünde bu görüşmelerin çocuğa sağladığı yararlar tartışılmaz boyutlardadır. Ayrıca sanığın yakalanması ve tutuklanması da çocuğun ruh sağlığı üzerinde olumlu etkiler yapmaktadır. Çocuk Psikiyatrisi bölümümüz de Türkiye’nin en deneyimli merkezlerinden birisidir.
Saadet: Bir anne olarak benim açımdan sizinle konuşmak zordu. Neye dikkat etmeliyiz çocuklarımızı korumak için? Bu arada bizler de duyduklarımız, okuduklarımız, izlediklerimiz karşısında korku toplumuna dönüyor ve çocuklarımıza da hayatı zindan ediyoruz. Maalesef bir saniye gözümüzden ayrılsınlar istemiyoruz ama bir taraftan da ensest gibi bir gerçek var ve maalesef herkesten şüphe duyar hale geldik. Açık söyleyeyim kendi çocukluğumun özgürlüğünü (elbette eksik ve olumsuz yanları bu dönemden bakınca olabilir ama genel anlamda mutlu ve özgür bir çocukluk geçirdim) çocuğuma veremediğimi düşünüyorum. Hep böyle miydi acaba çocuk büyütmek? Siz mesela bu korkularla nasıl başa çıkıyorsunuz? Alanınız değil ama hekimlik ve babalık tarafınızdan sormak istiyorum bu soruyu.
Prof. Dr. Çolak: Çocuklarımızı korumak için ne yapmalıyız diye düşününce aslında yapabileceğimiz şeyler iyi bir anne, iyi bir baba olabilmek. Bu onları korumak için yeterli. Çocuğumuzla ilgilenmek, onunla her şeyi konuşabilmek, çocuğa güvendiğinizi, kendinizin de onun için güvenilir olduğunu hissettirmek, hata yaptığında kızmak yerine doğruyu göstermek, davranışlarındaki farklılıkları görebilmek bizim için çok önemli. Konuşmamın başında da söylediğim gibi biz de mesleki olarak biraz daha korumacı oluyoruz. Aslında aşırı korumacılığın da çocuğun kişilik ve ruhsal gelişimi üzerinde olumsuz etkileri olabiliyor. Bu nedenle korumacılığımızı abartmamalıyız. Ben insanların en değerli şeylerinin güvenme duygusu olduğuna inanırım. Bu nedenle çocukları istismardan koruyacağım diye kimseye güvenmeyen çocuklar yetiştirmek de doğru değil. Bu durumda kendisine gülümseyen birine sapık gözü ile bakan bir nesil yetiştirmiş oluruz. Çocuklarımıza tekrar söyleyecek olursam kendilerini korumayı, istemediği davranışlara karşı çıkmayı, anne ve babası ile korkmadan her şeyi paylaşabilmeyi öğretmeliyiz. Ama bunu sözde değil, tüm yaşamımıza yayarak yapmamız gerekir. Korumacı yaklaşımımızı da çocuğa hissettirmeden uzaktan izleyen bir göz şeklinde yapmalıyız.
Saadet: Sohbetimize katıldığınız ve bu son derece zor ve acı konuyu bizlerle konuşmaya açtığınız için teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Çolak: Bu görüşmede bir anneyi, bir babayı aydınlatabilmişsem veya bir çocuğu korumaya yardımcı olabilmişsem bu sizin aracılığınızla olmuş olacaktır. Ben teşekkür ederim.
Son Yorumlar