Frida Kahlo-Antiprenses Serisi

Evet sonunda tamamen kendim için okuduğum bir kitap elimde. Frida Kahlo’nun hayatını okumuş ve hayatını anlatan filmi izlemiş olsam da, bir kez daha, üstelik çocuklar için hazırlanan bir seride adını görmek meraklandırdı beni.

Notabene Yayınları tarafından basımı yapılan kitap Nadia Fink tarafından yazılıyor ve Pitu Saà tarafından çizimleri yapılıyor. Türkçe’ye Nergis Turan tarafından çevrilen kitap için bazı noktalarda duralamadım değil. Çocuklara aşk ve cinsel yönelimler ile ilgili neyin, ne şekilde verileceği noktasında kafamda bazı soru işaretleri olmakla birlikte tekrar altını çizmek istiyorum, bu kitabı en çok kendi merakım için okudum. Yeterli bir yaşa geldiğinde (bunu bence her çocuk için anne-baba karar verecek) küçük cadıma da okumayı istiyorum elbette ama sanırım okul öncesi değil.

Gelelim kitabımıza. Öncelikle prenseslerden ve klişe sözlerden sıkılmışlara iyi geliyor bu kitaplar. Başka türlü yaşam olduğunu görmemiz ve bizlere dayatılan ile sınırlı olmadığımızı görmemiz anlamında önemli. Bunlardan çok daha önemlisi ünlü ve yaşam şekli itibariyle dönemine aykırı bir kadını konu alıyor. Yaşam azmi oldukça etkileyici bir ressam Frida Kahlo. Bununla birlikte sadece kendisi değil, babası ve annesi ile de referanslar alıyoruz kitaptan. Örneğin kız çocuklarının okula gitmesinin az olduğu yıllarda 200 erkek çocuk arasında Frida da okula giden 35 kız arasında yer alıyor. 1907 yılında doğan bir çocuktan bahsederken içim sızladı. Çünkü maalesef günümüzde bile hala kız çocuklarının okumaması için, karanlıkta kalması için çırpınan zihniyetler var ve bunlar dünyanın farklı yerlerinde. Aradan geçen bunca yıl içinde bazı konuların tedavülden kalkmasını istiyor gönlüm.

Neyse dönelim kitabımıza; Meksika’da doğan ve altı yaşındayken geçirdiği bir rahatsızlıktan dolayı bir bacağı diğerine göre kısa kalan Frida’nın okula başlaması da diğer ve sıradan çocuklar gibi değil. Giyimi, tavrı ve sözleri akranlarından farklı ve onlara aykırı. Bu da onu her yönden besleyen bir deneyim sağlıyor aslında. Bundan da öte, babası onun okuması için her şeyi yapıyor. Ayrıca bir fotoğrafçı baba, kızıyla vakit geçiriyor ve ona deneyimlerinden bahsediyor. Bunun yanında o büyük trafik kazası sonrası yatağa bağımlı hale gelen Frida için hayatında yeni bir dönem başlıyor. Yatakta vakit geçirmek ne demektir diye düşünürken kitabın ilk sayfalarından itibaren bize eşlik eden ve ara ara merak ettiklerimi dillendiren bir köpek yetişiyor imdada ve hem soruyor hem yanıtlıyor. Evet, ilk başlarda oldukça sıkıcı bir şeyken zamanla Frida’nın kendini keşfine dönüyor yatakta geçirdiği süre. Bunda annesinin inanılmaz katkısı ve dokunuşu var. Anne, Frida’nın babasına ait olan boyama kutusunun tozunu alıyor ve Frida için ona bir resim sehpası yapıyor. Bu sehpa yataktaki Frida’nın kullanabileceği şekilde ayarlanıyor. Sonra anne, sadece bu kadarıyla kalmıyor ve Frida’nın kendisini görmesi için tavana ayna yerleştiriyor. Bu satırları okuyunca kadının bunu yaparken bir bilinçle mi hareket ettiğini düşünmeden edemiyorum. Bence oldukça kıymetli dokunuşlar bunlar.

Frida böylece o yaşa kadar edindiği duygusal olduğu kadar yaşamsal tecrübeleriyle de resme sarılıyor. İşte, yaşadığı coğrafyaya sığmayan resimleri de böylece ortaya çıkıyor. Yatağa bağımlı olduğu dönem geride kaldığında hayatının aşkı Diego Rivera ile tanışıyor ve evleniyorlar. Kitapta Meksika hakkında ve o dönem koşulları hakkında da bilgiler alıyoruz. İnsanların gelenekleri ve olaylar karşısındaki davranışları da elbette ressamı etkiliyor ve resimlerine akıyor. Hayatı dolu dolu yaşayan ve toplumun tüm dayatmalarının ötesinde bir yaşam kuran Frida’nın ünü dünyaya yayılıyor ve inandığı doğruları yaşamaktan geri kalmıyor. Meksika’daki yaz mevsiminde bir enfeksiyon geçiren ve ciğerleri rahatsızlanan Frida uyarılara rağmen yapacaklarından geri kalmıyor ve kendini işçilerin yanında buluyor. Dışarı çıkmanın sağlığına iyi gelmemesi sonucunda Frida’nın durumu ağırlaşıyor ve tam da yazıldığı gibi “Birkaç gün sonra ağrılarıyla savaşmaktan yoruldu ve ölüm ona geldi, buna ses çıkarmadı”

Kitabın bir güzel yanı da son bölümde yer alan etkinlik kısmı. Burada okurların kendilerini fark etmelerini sağlayacak öneriler yer alıyor. Önce kendilerinin resimlerini çizmelerini, sonra da etraflarındaki hayvanların veya yanlarında olmasını istedikleri hayvanların resimlerini çizmelerini istiyor yazar bu kısımda. Ayrıca yine sözcük oyunu ile (süper kadavra oyunu deniliyor buna ve Frida’nın sevdiği belirtiliyor), herkesin bir sözcük ile oyuna dahil olduğu ve sonrasında ortaya bir metnin, şiirin çıktığı oyunlara davet ediyor yazar. Böylece sizden öncekinin sözünden aldığınız ilhamı siz de bir sözcük ile devam ettirip sizden sonrakine bırakıyorsunuz ve ortaya ortak bir ürün çıkıyor.

Yaşamı her yanıyla ve özgürce yaşayan, coğrafyasına ve dönemine damga vuran bu değerli kadının hayat hikâyesini okumak oldukça keyifli. Tek tipleştirmelere, zapturapt altına alma çabalarına inat, kabına sığamayanların dünyasına çekiyor Frida bizi yaşam öyküsüyle. Kadınların taciz, tecavüz, değersizleştirilme çabaları yanında öylesine aydınlık bir mesajı var ki yazarın, bence çocuğunuz uygun yaşa gelinceye kadar, sizin elinizde tutacağınız, satırları okurken yaşananların içine gireceğiniz güzel bir kitap. Sadece kızlar değil tam da kapakta yazdığı gibi oğlanlar için de okunacak kitap, ortak yaşamda birbirimizi anlamak için uygun zemini sunuyor.

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.