Çocuk Tiyatrosuna Gönül Vermiş ‘Burhan Akçin’ oğlak sohbetleri’nde !…
“Kırışıklıklarım, buruşukluklarım, sesim ve davranışlarım yavaşlamasına rağmen halen çocuklarla olmayı seviyorum.” diyen ve tiyatroda 50 yılı, çocuk tiyatrosunda 40 yılı geride bırakan Burhan Akçin’le yaptığımız sohbet benim için oldukça kıymetli.Laik, demokratik, parlamenter sistemle çalışan, hukuk devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti vurgusunu
yapan Burhan Akçin bence bir Cumhuriyet insanı. “Marifet iltifata tabidir diyor” ve bu kıymetli alanda gerçekleştirilen çalışmalar için, yani çocuk tiyatrolarına gereken önem ve desteği vermeleri için siyasilere mesaj bırakıyor. Keyif alacağınız bir sohbet için dahil olun isterim 🙂
Saadet: Burhan bey merhaba. Hoş geldiniz oğlak sohbetleri’ne. Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Burhan: 1951 yılında Sarıkamış’ta doğdum. İlk-Orta ve lise öğrenimimi Sarıkamış’ta tamamladım. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Tiyatro Oyunculuğu Bölümü mezunuyum. Cüneyt Gökçer’in öğrencisiyim. 1972 yılından bu yana Kocaeli’deyim. 1979’dan itibaren de Kocaeli Bölge Tiyatrosu’nda kurucu yönetmen, oyuncu , yazar ve sanat eğitimcisi olarak çalışmalarımı sürdürüyorum.
Saadet: Tiyatro ile tanışmanızdan bahseder misiniz biraz?
Burhan: Ben ortaokul sıralarında tanıştım tiyatro ile. O zamanlar aydınlanma hareketi vardı, kasabalar dâhil olmak üzere. Daha ortaokul sıralarındayken Türkiye Öğretmenler Sendikası(TÖS) üyesi öğretmenler tarafından kurulan ve yönetilen bir tiyatro grubumuz vardı. Sonra Türkiye Öğretmenler Birliği Derneği(TÖB-DER) olarak devam etti çalışmalarına. Bu öğretmenler seçtikleri öğrencileri ile tiyatro sahneye koyuyorlardı. Ben de böyle seçilerek dahil oldum tiyatroya. Halk evleri geleneğinde çalışıyordu öğretmenler. Köy Enstitüleri’nin devamı gibi bir çalışma vardı. Dolayısıyla öğretmenlerim seçti ilk grubum “Gençlik Tiyatrosu” grubu olarak beni ve ben de onların söylediklerini yaptım.
Sarıkamış’ta Ruslardan kalma bir kilise tiyatroya dönüştürüldü. Kırmızı koltukları ve devlet tiyatrolarınca övgüyle bahsedilen sahnesi ve teknik donanımı ile turne programlarına alındı bu salon. Belediye Başkanı tiyatromuzun tüm ihtiyaçlarını karşılıyor ve bu koca salonu bizlere güvenerek tahsis ediyordu. Devlet tiyatrolarını izler hale geldik burada. Çok güzel oyunlar izliyorduk, bugün bile baktığımda oldukça nitelikli ve değerli çalışmalardı bunlar. Bu döneme üçüncü aydınlanma dönemi de diyebiliriz. Birincisi Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanma dönemi, ikincisi Köy Enstitülerinin aydınlanma dönemi ve sonrasında bu bahsettiğim dönem. Farklı yıllar olsa da aynı enerji yumağına çarpılmışız sizler ve bizler. Değiştirici, dönüştürücü, başkalaştırıcıydı o süreçte yaşayanlar, enerji çarpılmasında olanlar. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin muasır medeniyetlere ulaşma isteğiydi. Bu da Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı hareketin devamıydı. Laik, demokratik, parlamenter sistemle çalışan, hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti.
Saadet: Hacettepe’ye nasıl düştü yolunuz?
Burhan: Aslan Asker Şvayk’ı oynuyorduk lisedeyken. O bahsettiğim öğretmenler tiyatrosunda. Dostlar Tiyatrosu Ankara’da oynuyordu bu oyunu. Biz de onlardan aldığımız tekstlerle provalara başladık. Şvayk rolünü de bana vermişti öğretmenler. Devlet Lisesi’ydi ama şanslıydık ve çok şey gördük ve öğrendik öğretmenlerimizden. Afişlerimizi kendimiz yapıyorduk. Devlet Konservatuvarı’ndan emekli olmak üzereyken son olarak bir oyun ile Anadolu turnesine çıkan oyuncu hocalarımız, bir gün önceden bizim oyunumuzu izlemişler. Ama bizim bundan haberimiz yok. Babam demirci, marangoz, tamirci, nalbant, veteriner, esnaf bir adamdı. Dükkanı sora sora geliyorlar ve beni kız ister gibi istiyorlar. Ben böyle bir hikaye ile Ankara’ya gidip tiyatro eğitimine başlıyorum. Eski adıyla Ankara Cebeci Devlet Konservatuvarı, Sonra TRT’nin bütün radyolarında Sarıkamış’ın bu meşhur salonundan övgü ile bahsedilmişti.
Saadet: İzlerken en çok etkilendiğiniz ilk tiyatro oyunu hangisidir?
Burhan: Genco Erkal’ın Bir Delinin Hatıra Defteri’nden çok etkilenmiştim. Genco Erkal’ın Türkiye turnesine çıktığı oyundur. Şimdi elli yıl aradan sonra tekrar oynuyor ve hala çok iyi.
Saadet: Seyircisi nasıldı tiyatronun o zamanlar, sizin oyunlarınızda?
Burhan: Tüm oyunlarda salon dolardı. Ama seyirci tiyatro seyircisi değildi. Merak edenler, hatır için gelenler, bilerek gelenlerden oluşuyordu. Siyasi olayların salonlara sokaklara sığmadığı dönemdi ve doğal olarak seyircimiz siyaseten oradaydı. Kendi dünya görüşüne uygun mesajlar buluyorlardı. Ama asker ve memur olan büyük bir nüfus vardı ki onlar bizi alkışlayan seyircilerimizdi. Kaymakam, kaymakamın eşi, resmi şahıslar falan, kasabanın ileri gelenleri, komutanlar kısacası herkes Sarıkamış Sineması’na gelirdi. Üç ya da dört kere oynardık ve dolu salonlara oynardık.
Saadet: Tiyatroda sizce insanlara iyi gelen şey neydi? Oyuncular özelinde soruyorum bu soruyu.
Burhan: Başkalarının onaylaması oldukça güzel bir şeydir sahnede. Çünkü o dönemki kuşak dayak ve cezanın olduğu bir ortamda eğitim alırlardı. Sizin onaylandığınız yer sahne oluyordu ve alkış bunu gösteriyordu. Ötelenmelerin dışında bir yerdi tiyatro sahnesi. “Kimse onlarla ilgilenmediği için oraya çıkarak herkesin ilgilenmesini başardılar” veya “Kimse onları görmediği için ışığın altında durarak göründüler.” Tiyatrocular pek sevmez bu ifadeleri ama o ışığın altında onaylanırsınız, yani alkışlanırsınız. Bastırılmış tüm duygularınız komplekse dönüşür ve siz bir oyuncu olarak oynadığınızda sahnede onaylanırsınız. Bu çatışma sanatla buluştuğunda dâhiyane bir dönüşüm başlamıştır artık.
Onaylanmak güzeldir. Alkışlar onaylandığınızı, doğru yaptığınızı gösterir. Işığın altına çıkarak görünür oluyorsunuz ve bu önemli bir şeydir.
Önemsenmedikleri için oraya çıkarak önemsenirler oyuncular. Ama burada önemli bir nokta var, orda kalmaları gerekiyor. Etik anlamda söylüyorum bunu. Kavurucu, yakıcı, hayatı cehenneme çeviren bir etkisi olabiliyor. Zaaflarınızla, hastalıklarınızla değil değerlerinizle tanıştırmanız gerekir kendinizi. Psikolojisi ağır bir alandır tiyatro. Bir de olumsuz ilişkilerden kaynaklanan zararı eklediğinizde sorun daha da büyür. Ortaya çıkan bu durumdan kurban olarak sadece siz değil etrafınızdakiler de, aileler de olumsuz etkilenir.
Saadet: Tiyatro nedir size göre?
Burhan: Bir eğitim aracıdır. Daha sonra bir sanat, estetik bir yaratıcılıktır.
Saadet: Bir çocuğun tiyatro ile karşılaşma yaşı nedir?
Burhan: Sesleri, renkleri ayırmaya başlayan her çocuk tiyatro ile tanışır. 6/7 aylıktan itibaren başlar. Tiyatro bir harekettir. Bir kişi oynuyor, bir kişi seyrediyorsa bu tiyatrodur. Ama dikkat edin bir kişi hareket ediyorsa demiyorum. Bu basit tanımdan tiyatro tanımını genişletebilirsiniz. Sanat ve estetik kısmını eklersiniz. İnsanın insana, insanca anlattığı insanlık olaylarıdır aslında.
Saadet: Çocuk Tiyatrosu nasıl bir alandır?
Burhan: Tiyatro deyince içine her şey girebilen bir çuvaldan bahsediyoruz, adeta bir çöp kutusundan. Tiyatro her şeydir ama asla bir çöp kutusu veya bir çuval değildir. Aynı zamanda bir şeyi olumsuzlama/kötüleme anlamında çok kullanılıyor şu sıralar. Özellikle günümüz siyasetçileri nerede kötü bir şey olsa “tiyatro yapıyorlar” diyor. Bu nedenle içine her şeyin atılabildiği bir çöp kutusuna benzetmeye çalışılıyor. Tiyatro bir eğitim aracıdır oysa ki. Değiştiren, dönüştüren ve başkalaştıran bir gücü vardır. Bir aynadır tiyatro. Kısacası bir ülkenin gelişmesi için önemli ve kıymetlidir aslında. Burada çocuk tiyatrosu daha önemli ve zordur. Metin açısından zordur, oyunculuk, reji, dramaturgi, dekor, kostüm, müzik, ışık ve sahne etmenleri, seyircinin pedagojik yaş grupları, eleştirmenler, alana hizmet eden akademisyenler ve yapımcılar. Alanlarında söz sahibi insanların desteği önemlidir. Gelişmiş ülkelerde çocuk tiyatroları köy evlerinde de yapılıyor. Alanında uzman kişiler çalışır, yazarlar, pedagoglar, edebiyatçılar bu köy evinde çocuklar için tiyatro yaparlar. Finlandiya ve Danimarka bunlara birer örnektir mesela. Mekân çocuğu kucaklıyor buralarda. Oyun metni, aksiyon, tartımlar dediğimiz ana temaya bağlı yan temalar gibi bir sürü etken var çocuk tiyatrosunda dikkat gerektiren.
Tiyatroda ellinci yılımı tamamlamak üzereyim, çocuk tiyatrosunda kırkıncı yılıma yaklaşıyorum. Mağdurlardan oluşan grupla çocuk tiyatrosunu başaramazsınız. Yani hakları karşılanmış kişilerce yapılabilir. Marifet iltifata tabidir. Kısacası desteklenmesi ve haklarının verilmesi gerekir. Devlet tiyatrosunda çocuk tiyatrosu cezalı oyuncuların gönderildiği yer olarak algılanır. Bir oyuncuyu çocuk tiyatrosuna gönderdiğinizde onu cezalandırmış sayılıyorsunuz, böyle bir algı var mesela. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Bu aynı zamanda çocuğa değer vermemektir. Cezalı, işe yaramaz, aşağılanan bir görev yeri olarak nitelenmesi cahilce bir tutumdur.
Saadet: Nasıl karar verdiniz çocuk tiyatrosunda yer almaya?
Burhan: ASSİTEJ (http://www.assitej.org.tr/) Türkiye’nin başardığı, Bursa Kültür ve Turizm Vakfı’nın destek verdiği Uluslararası Bursa Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali önemlidir ve Türkiye için kıymetli bir festivaldir. Yaklaşık yirmi yıldan bu yana devam eden bu festivale ilk davet edildiğimde, özellikle İskandinav ülkelerinin gruplarını ve çalışmalarını görmek beni etkiledi. O gün fark ettim ki ben çocuk tiyatrosu adına bir çok şeyi bilmiyorum. İşte o gün bugündür, öğrenmek için çabalıyorum. Bugün 67 yaşındayım ve çocuk tiyatrosunda olmaktan gurur duyuyorum.
Saadet: Nasıl bir çocuk algısı var toplumda sizce?
Burhan: “Şimdi çocukluğun sırası mı?”, “Çocuk çocuk konuşma?”, ”Senin yaptığını çocuklar bile yapmaz.” Bakın bu sözler bile konuya nasıl yaklaşıldığını ve oluşan algıyı gösterir. Dolayısıyla tüm bu algıdan tiyatro da nasibini maalesef alıyor. Ben mesela çocuk oyuncağı ile uğraşıyorum yıllardır. Bundan mutluyum, öğrenmeye çalışıyorum hala. Kırışıklıklarım, buruşukluklarım, sesim ve davranışlarım yavaşlamasına rağmen halen çocuklarla olmayı seviyorum. Bu işi seviyorsam bunun hakkını vermem gerekiyor. Koşulları uygun hale getirilmeli çocuk tiyatrosunun, tekrar söylüyorum marifet iltifata tabidir. Bunu çocuk tiyatrosunda çok iyi algılamamız lazım. Özellikle çocukla ilgili işlerin içinde olan siyasilerin ve karar vericilerin buna çok dikkat etmesi gerekir.
Saadet: Çocuklarla çalışırken sizi en çok mutlu eden şey nedir?
Burhan: Onlarla bütünleşmek. Onların anlayamadığı, kavrayamadığı bir işin içinde olduğumu hissettiğim an bu işi bırakacağım. Bütünleştiğim an ben hala çocuk kalıyorum. Bütünleşmek empati değildir, bu ayrımı netleştirmek istiyorum. Tiyatro sizin bütünleşmeniz için size olanak sağlar. Oynarken hissedersiniz bunu. Onların suratının değiştiği her an da siz bunu anlarsınız. Yazarın, ressamın mesela böyle bir şansı yoktur. Yaşanan an demektir, yaşantıdır tiyatro. Bunu ne belgeleyebilirsiniz, ne taşıyabilirsiniz.
Saadet: Çocuğa nasıl iyi gelir tiyatro?
Burhan: Kişisel gelişimi tamamlar. Fiziksel, dilsel ve düşünsel gelişimi tamamlamasını sağlar. Analitik olarak düşünmeye başlar çocuk, neden sonuç ilişkisini kurar mesela. Neden sonuç ilişkisi tiyatroda tartım/vuruş olarak geçer. Duyusal, duygusal uyaranlarla oyunun hazzını yaşayarak hayal gücünü zenginleştirir, cesur ve girişken olur mesela. Kendini her koşulda her türlü ifade etmeyi başarır ve sürdürür bu tutumlarını.
Saadet: Çocuk tiyatro izleyicisinden ne alıyorsunuz oynarken?
Burhan: Onlardan biri olduğumu anlıyorum. Onlar beni izlemiyorlar benimle birlikte oynuyorlar. Onlara didaktik bir şey söylemiyorum. Asla onlara parmak sallamıyorum mesela. Onlar bana bakarken veya oyunlarımı izlerken oynuyorlarsa, eğlenerek bir haz duygusu yaşıyor ve öğreniyorlarsa ben yenileniyorum tabi ki.
Saadet: Oğlaklara mesajınız var mı?
Burhan: Evet, yaramazlık yapsınlar, kurallar içinde olsunlar ama durmasınlar, yaramazlık hastalık değildir. Oğlaklar onlar için hazırlanan bu nitelikli siteyi bırakmasınlar. Çok okusunlar, soru sorsunlar, gülsünler hem de kahkaha atarak…
Saadet: Ailelere mesajınız var mı?
Burhan: Siz onun yaşındayken ne yapıyordunuz? Lütfen bunu hatırlayın ve ona göre davranın. Onu sağdan sola sürekli taşıyıp durmayın, onun işlerini yapmayın, onun yerine siz yaşamayın. Ben iyi bir anne olmaya mı çalışıyorum yoksa iyi bir çocuk yetiştirmeye mi çalışıyorum sorusu anahtar soru olsun, yeni dönem anne/babalarına. Cevabını ben vereyim; iyi anne/baba olmaya çalışıyorsunuz, çocuk ötede kalıyor…
Son Yorumlar