Sofia’nın Rüyası
Bu haftaki kitabımız Sofia’nın Rüyası. Elimize aldığımızda ilk sayfada sözler değil güzel resimler karşılıyor bizi. Farklı ırk ve cinsiyetten çocukların hayatı sevdiğine dair altı tane resim iki sayfaya yayılmış halde. Bu görüntü bile aslında alfabenin ilk harfleri gibi çok basit ama nedense hayatın her döneminde hatırlanması gerekenleri anlatıyor. Tüm çocuklar eşit ve güzeller. Hepsi hayatı yaşama noktasında haklara sahipler. Ayrım yapmak insan olmayı reddediyor çünkü her resimde. Yaşam güzel ve kıymetli, her yaştan çocuk bunun bilinciyle hayata devam ediyor. Sonra nedendir bilinmez bir şeyler rayından çıkıyor ve doğayı her yönüyle katleden insanlar yığınına dönüyoruz.
Verdiğimiz tepkiler kadar vermediklerimiz de bunu besliyor. İyi de neden ilk yaşlarda öğrendiğimizi unutup kötüleşiyoruz? Çok bilinmeyenli denklem değil aslında bu soru, sadece cevabı herkesin içinden gelen bir soru. Daha fazla para kazanma hırsı insan denilen canlıyı kendi ırkına (insan ırkı elbette) ve doğaya karşı düşman hale getiriyor. O zaman belki de sorun şu; biz küçük yaşlarda çocuklara doğadan zevk almasını, ondan ayrıldığı oranda mutsuz ve huzursuz olacağını gösteremedik mi? Gerçekten ondan gelen huzuru ve mutluluğu hisseden insanların asla ona karşı hiçbir olumsuz tavır, olay veya kararda olması beklenemez. Bir çekirdekten bir fidenin çıkmasını izleyen, o fideyi anne-babasıyla saksıya ve sonra daha büyük bir saksıya aktaran, o fidenin çiçek açıp meyve vermesini izleyen, o sabrı, özveriyi gösteren bir çocuk istese de zarar veremez etrafına. Yine bir canlıyı usulca sevmeyi öğrenen, onu sevdikçe sevgisinin karşılık bulduğunu gören ve daha çok duygu alışverişinde olan çocuk kendi dışındakileri de bilir, saygı ve en önemlisi sevgi duyar yaşamlarına. Yine bir çocuk bir yemeğin sofraya gelene kadarki aşamalarına tanık olursa, görür, duyar, eller ve dahil olursa kıymet verir toprağa ve ondan soframıza gelenlere. Sonra onu hazırlayana da saygı duyar. Emeğe saygıdır işte bu. Öğrenir çocuk hem de çok büyük bir hızla hem iyiyi hem kötüyü. Belki de sırf bu yüzden sabırla ve özveri ile yetiştirilen çocuklar en çok acı çekiyor Dünya’daki olumsuzluklara. Farkında olmak sorumluluk kadar duygusal bir yorgunluğu da getiriyor. Bununla beraber hayatta kendisine sunulana saygı duyan, yaşamdan yana tavrını koruyan ve doğanın o inanılmaz iyileştirici etkisiyle her sorunun üstesinden gelmesini de yine o biliyor herkesten fazlaca. Suya dokunmanın rahatlatıcı etkisini biliyor mesela. Onda insan ruhuna iyi geleni biliyor. Yağmurda ıslanmanın keyfini biliyor mesela. Ya da elini pirinç tanesinde gezdirmenin nasıl güzel olduğunu görüyor bir koca çuvalın önünde. Tarlalardan meyve sebze toplamanın keyfini biliyor. Güneşi takip eden ay çiçeklerinin döngüsünü biliyor mesela bu çocuk. Ya da yağmurdan sonra oluşan toprak kokusu kadar aniden ortaya çıkan herkesi kendine hayran bırakan gökkuşağını biliyor bu çocuk. Dünya’nın nasıl güzel, insana sunduklarının da nasıl kıymetli olduğunu biliyor en fazla da bu çocuk.
İşte Sofia da böyle kaygıları güden Land Wilson tarafından kaleme alınmış. Çevresel felaketleri kendine dert edinen yazar sonunda bunu anlatmanın yolunu çocuk edebiyatında bulmuş. Çok da iyi yapmış. Sue Cornelison tarafından resimlenen kitapla bizler Sofia’nın yüzünde oluşan duyguları okuyabiliyoruz. Yazar ve resimleyenin uyumu kitabı daha da güzel kılıyor. Egenur ay tarafından Türkçe’ye çevrilen kitap Zepros Yayınları’ndan çıkmış. Küçük bir kız çocuğu olan Sofia’nın Ay ile arkadaşlığı üzerinden başlayan güzel bir hikayeye eşlik ediyor okur.
Dünya’daki kirlenmenin ve çevresel sorunların farkında olan Ay bunu insan ırkına anlatmanın telaşı içindeyken kendisine Sofia’yı seçiyor. Bir gece onunla sohbete başlıyor ve arkadaş oluyrolar. Sofia Ay’da hissettiği üzüntü ve kaygının sebebini sorduğunda Ay da ona “Toprak Ana senin yaşadığın yer. Benim en yakın akrabam. Ayrıca doğa harikaların evi. Ama şu anda insanlar ona kötü davrandığı için morali bozuk. Kirli su, kirli toprak ve kirli havayla çok çaresiz görünüyor. Dünya’nın ihtiyacı olan şey daha iyi bir bakım, ama insanlar bunun farkında değiller” diyor. Bunları söylerken de Sofia’yı uzaya almış ve Dünya’yı uzaktan görmesini sağlamıştır Ay. Sofia duruma ok üzülüyor ve kaygı verici gerçek karşısında ne yapılması gerektiği üzerine düşünüyor.
Neler mi var Sofia’nın zihninde? Resimler yetişiyor imdadımıza bu anda yine. Söze gerek yok zaten çoğu zaman onlar varken. Fidan ekmeli, etrafı temiz tutmalı, bisiklet gibi çevreye zarar vermeyen ulaşım araçları seçilmeli, hayvanları sevmeli vb vb. öneriler geliyor hemen ilk aklına Sofia’nın. Bu düşünceler ve duygularla uyuyan Sofia ertesi güne farkındalığı yüksek olarak uyanıyor.
Bir ağacı suluyor Sofia bir sonraki sayfada. Yine Dünya’nın farklı coğrafyasındaki çocuklar doğa için güzel ve yoğun bir çabanın içindeler sonraki resimlerde. Bu arada Ay da onları tebessümle izliyor yukarıdan. Galiba bazen bazı sorunları görmek için azıcık mesafe ile oraya bakmak gerekiyor. Ay da bu yüzden Sofia’nın Dünya’yı uzaktan görmesini sağlıyor zaten.
Buraya kadar anlatılanlar elbette çocuk dünyasının yapabilecekleri. Ancak çok daha önemlisi etrafında çevre bilinci ile, yaşamı savunma hakkı ile sarılı olan büyüklerin olması. Onların yapabilecekleri çok daha güzel ve önemli katkılar var. Yapılan evlerin doğaya uygun olmasından tutun da her türlü çalışma ve kararda doğadan yana tavır almak ve bunu yaparken de asla para veya başka şeylerin hırsına düşmeden, doğayı en iyi haliyle geleceğe teslim etmek gerekiyor. Bu bilincin yaygınlaşması çocuklar için en miras olacaktır. Büyüklerinin yardımıyla ektiği fidenin altında oturup bu kitabı eline alacak çocuklar için anlatılan ancak o zaman çok tanıdık gelebilir ve yerini bulabilir. O gölgeliklere sebep olacak ağaçların çoğalması ve meyvelerinden tüm Dünya çocuklarının faydalanması dileğimle.
Metnin Yayınlandığı Gazete için tıklayınız
Son Yorumlar