10. Eğitimde Edebiyat Semineri
Akademisyen ve yazar olan Doç. Dr. Necdet Neydim’in “Zor Zamanlarda Edebiyat” sunumu kullandığı görsellerle birleşince daha da dinlenesi oldu benim için. Yokluk, ölüm, kayıp, savaş, terk edilme, ötekileştirme, göç ve taciz gibi durumları zor zaman olarak gösteren Doç. Dr. Neydim bu zamanlarda edebiyatın nasıl işlediğine değindi. Bu zamanlarda en çok da sığınak gibi olan edebiyatın bir yandan da yaralarımızı sarmaya nasıl yardımcı olduğuna değindi. Tarık Akan’ın 1973 yılında oynadığı ve küçük kardeşinin kanser olup da nasıl mücadele verdiklerini anlattığı filmi Canım Kardeşim’in bir karesi ekrana yansıyınca ayrıca duygulanmamak mümkün değildi. İnsanın içine düştüğü zor zamanların farklı coğrafyalarda farklı şekillerde görünür kılınmasına edebiyat kadar sinema da yardımcı olmuştur diyordu bir farklı anlatımla Doç. Dr. Neydim. Yine hepimizi etkileyen bir başka örnek ise İtalyan yönetmen Roberto Benigni’nin Hayat Güzeldir filminden geldi. Bir babanın hayatının son saniyelerini yaşadığını bilmesine rağmen oğluna yaşamı umutlu kılma çabası ve hayatı oyuna dönüştürme isteği acı bir tat olarak kalır izleyenlerde. Filmi izleyenler bilir hikayeyi, ama asıl önemli olan çocuğun gözünden hayatı yaşanır kılma yolları aramaktır. Kısacası Doç. Dr. Neydim’in sunumu bizlerde farklı ve güzel çağrışımlar bırakarak tam da en zor zamanlarda çocuklar eklenince konu ve olaya nasıl davranmamız gereğini de anımsatıyordu inceden inceye.
Bir başka sunum ise Kutlukhan Kutlu’dan geldi. Daha net okumak isteyenler için Harry Potter serisini Türkçeye çeviren kişi de diyebiliriz. Kutlu da sunumunda fantastik edebiyatın ne kadar gerekli ve kıymetli olduğuna değindi. Ebeveynleri çocuklarını bu büyülü dünyaya davet etmeleri konusunda da uyaran Kutlu bir çocuk için hayal etmenin nasıl önemli olduğunun altını çizdi. Açıkçası şu ana kadar bir ebeveyn olarak üzerinde yeterince durmadığım konulara değinmesi benim açımdan ayrıca güzel ve özeldi.
Bir başka sunumda ise Sevengül Sönmez “Okulu Bir Edebiyat Mekanına Dönüştürmek” konulu sunum yaptı. Okuldaki araç gereçlerin ve mekanın edebiyat alanına dönüştürülmesinde izlenecek yollara değinen Sönmez’in sunumu özellikle edebiyat öğretmenlerinin faydalandığı bir konu oldu. Seminerin beni en fazla heyecanlandıran kısmı da aslında bu konunun hayat bulduğu örnek sunumlar oldu.
Türkiye’deki farklı okullardan öğretmenlerin kendi okullarında yaptıkları Yaratıcı Okuma Uygulamaları tek kelime ile umutlu kıldı beni. Dört sunumun yapıldığı bölümde özellikle iki sunumdan bahsetmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi Denizli’den katılan Ayşe Caner adlı öğretmene ait. Ayşe öğretmen sunumuna kendi yarasından söz ederek başlayınca benim için daha da kıymetli oldu. “Ben lisans eğitimime kadar şiirle tanışmamıştım. Şiirin o büyülü ve güzel dünyasına o zamana kadar girmemiştim. Ama başlayınca da kendi kendime söz verdim. Sözüm de şuydu; olur da mesleğe başlarsam öğrencilerimi şiirle çok erken tanıştıracağım ve bunun için gereken çabayı göstereceğim” diyen Caner sözünde durmuş. İlkokulda daha okuma yazma bilmeyen öğrencilerinin şiire olan ilgilerini görüntülerden izlemek çok heyecan vericiydi. Büyük bir özveri ve çabanın sonucunda şiir sever bir sürü öğrenciye kavuşan Ayşe Caner bence tüm ilkokul öğretmenlerine de örnek oluşturacak nitelikte. İsteyenler için Caner’in ve elbette şiir sever öğrencilerinin vapurları seven çocuklar diye web adresi olduğunu belirteyim.
Bir başka öğretmenden daha bahsetmek istiyorum. Dinlerken çokça duygulandığım bir sunumdu Saadet Tabakçı Öğretmenin sunumu. Mersin’deki bir devlet okulundan katılıyordu Saadet öğretmen seminere. Berk Mucit Oldu kitabı üzerinden kendi öğrencileri ile Yaratıcı Okuma Uygulamaları yapan Tabakçı’nın sunumu tüm salonu hem güldürdü hem de eminim bende olduğu gibi pekçok kişiyi hüzünlendirdiği kadar umutlu kıldı. İdealist bir öğretmen karşımızdaydı. Elinde olan değil, olmayanı dönüştürmeye çalışan öğretmen yaşadığı ve görev yaptığı yerdeki çocuklar kadar bizler için de umut kaynağıydı. Çeşitli şekillerde çocukları edebiyatın alanına çeken Tabakçı bir soruda “Berk 100 yaşına geldiğinde sizce ne yapıyordur?” diye soru yöneltiyor çocuklara. Cevaplar her çocuğun kendi gerçekliği kadar sosyal ve kültürel çevresinden de geliyordu diğerlerinde olduğu gibi. Bir cevap içimi yaktı gerçekten. “Berk mucit olduğuna göre belki kombili evde yaşıyordur” diye gelen cevap yokluk kadar aynı topraklarda yaşayan çocuklar arasındaki uçurumu da gösteriyordu bizlere. Yine ve bununla birlikte çocuklara dair yapılan her güzel çalışmanın güzel sonuçlar getireceğini de. Saadet öğretmen özelinde o çocuklar kitapların dünyasına giriyor ve yazarıyla tanışıyor, farklı dünyaların varlığından haberdar oluyor ve yaşamı deneyimliyor. Saadet öğretmen de işinin gereğini yaparak (görmenin güzel olduğu haliyle) her yaşamda umut oluyor. Kısacası kesinlikle izlediğim en güzel sunumlardandı Saadet öğretmenin sunumu. Kıymeti ve değeri de çocuklara kattıklarında saklı. Onların gülen yüzleri ve neşesinde, özgüvenlerinde, yaşama tutunma şekillerinde saklı.
Seminerin son konuşmacısı çağdaş edebiyatın öykücülerinden Behçet Çelik oldu. Çocuğun Edebiyat Hakkı” adlı konuşmasında avukat kimliğinden de izler barındıran Çelik çocukların kitap seçme, edinme veya bırakma haklarına değindi. Çocukların hakları olduğunu altını çizerek belirten ve bizlere tekrar hatırlatan Çelik belki de en değerli katkılardan birini sundu.
Bu yazıyı özellikle bana iyi gelen tüm yanlarıyla yazmak istedim. Sonraki yıl daha fazla öğretmene, edebiyatçıya, yazara, kütüphaneciye veya benim gibi alana ilgi duyanlara ulaşsın istedim seminerin her saniyesinin. Organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum bu kanaldan tekrar. Dinlemek, izlemek ve şimdi paylaşmak için aralık sağladılar bana da davet ederek. Edebiyatın ve yazmanın bizlere dokunduğu, umut olduğu günlere…
Son Yorumlar