7. Zeynep Cemali Edebiyat Günü
7. Zeynep Cemali Edebiyat Günü için sabahın erken saatlerinde yollara düşüp İstanbul’a ulaştık eşimle. Günün benim açımdan en duygusal anı ödül alan 8. sınıf öğrencisi Asya İnce’yi Gülten Dayıoğlu’nun kucaklaması ve hepimize umut bırakması. Bayrağı teslim eder gibi, ilk gençliğini görür gibi içtenlikle, sevgiyle, özen ve gururla geldi sahneye Gülten Dayıoğlu. Sanki sadece Asya’yı değil de hepimize umut ve sevgi bıraktı. Nasıl güzel bir devir teslim töreniydi öyle aniden hepimizi duygusallaştıran. Paylaşmak ve elbette bu yarışmanın 2017 teması olan Dayanışma’nın özetiydi sanki o kare. Asya açısından baktığımda da nasıl güzel bir andır kendi tarihine düşen diye geçirdim içimden.
7. Zeynep Cemali Edebiyat Günü 30 Eylül 2017 tarihinde, Kadir Has Üniversitesi’nde yapıldı. Çok sayıda yazar, editör, çevirmen ve edebiyata bir şekilde yolu düşenlerin katıldığı etkinlikte oldukça yoğun ve nitelikli içerik hazırlanmıştı. Öncelikle bugüne vesile olan yarışma için kısa bir not düşüyorum. Yarışma Zeynep Cemali anısına düzenleniyor ve bu yıl 7.si yapıldı. Her yıl Zeynep Cemali’nin kitaplarından bir tema belirleniyor ve bu temaya uygun bir cümle ekleniyor temaya. Bu yılın konusu “Dayanışma” oldu. 6-7 ve 8.sınıf öğrencilerinin katıldığı yarışmanın kazananları da bu etkinlikte ödüllerini aldı.
Ankara’dan Asya İnce ve Ekin Toygur, Ordu’dan Fatma Vural, Diyarbakır’dan Pelin Biçen’in ödüllerini aldıkları etkinlik Mine Soysal’ın genel bir değerlendirmesi ile başladı. Mine Soysal Türkiye’de edebiyat kavramı üzerinden ve yaşananlar hakkında kısa bir değerlendirme yaptı ve açılış konuşması için sözü Behiç Ak’a bıraktı. Behiç Ak’ın her sözü ayrı ayrı kıymetli ve anlamlıydı. Behiç Ak sözlerine “Büyükler sınıfta kaldı” ile başladı. Çocuk edebiyatına gelirken büyüklerin gerçek hayatta yaptığı hatalara değinen ve çocuklara rol model olması gereken büyüklerin; kendi yapamadıklarını çocuklara yaptırma telaşından bahseden yazar ayrıca bireyselleşmeye de dikkat çekti. Kamusal alanın daralması ve bunun getirdiği olumsuzluklara değinen Behiç Ak büyüklerin de bireysel çözümlere odaklandıklarını belirtti.
“Çocukluğun deneyimsizliğine dönmeliyiz” diyen Behiç Ak, elimizden alınan kamusal alanın sonrasında bize nasıl ihtiyaçmış gibi sunulduğunun da altını çizdi. Çocuklar ile büyükler arasında varolan duvarı çocuk edebiyatının aşmaya çalıştığını belirten Behiç Ak oldukça önemli bir noktaya işaret etti. Gizli gizli veya açık olarak çocuk kitaplarını okuyan ve bundan mutluluk duyan büyüklerin sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğunu söyleyen yazar çocukların da artık entellektüel bir dünyaları olduğuna değindi. Bu ortamda büyüyen çocukların da illa ki söyleyecek sözleri olacağına ve belki de kamusala dönüşü sağlayabileceklerine dair öngörüsünü paylaşan yazar oldukça önemli noktaların altını çizdi.
Edebiyatın Özgürlük Dili
Etkinliğin bir başka konuşmacısı ise Burhan Sönmez’di. Video ile etkinliğe katılan ve sunumunu yapan yazar “Edebiyatın Özgürlük Dili” üzerine konuştu. Yazarların özgür olmadığı bir ortamda kitapların da özgürlüğünden bahsedilemeyeceğini söyleyen Sönmez bugünün Türkiye’sinde yazar, yayıncı ve aslında okur olmanın zorluklarına değindi. Dünyanın çeşitli ülkelerinden de örnekler veren Sönmez Fahrenheit 451 romanına değindi. Kitapların yakıldığı ortamda insanların onları ezberleyerek hafızalarında saklamaya/korumaya çalıştıklarını aktaran Sönmez insanların kitapları nasıl geleceğe taşıdıklarını aktardı. Bu örnekten bugün, robotların hikaye yazdığı örneğe gelen Sönmez yaşanan değişimleri gözler önüne serdi. Edebiyat ile ilgili aslında sorgulanması ve masaya yatırılması gereken daha farklı konuların olduğunu ancak; bunlara ülke olarak gelemediğimizi söyleyen yazar geçmişe ait olan anılar ile geleceğe ait hayallerin ortak alanı olarak tanımladı edebiyatı. Her dilin bir nehri olduğu ve bu nehirlerin denize aktığını söyleyen Sönmez edebiyatın da böyle olduğunu ifade etti. Yazarların tek bir ulusu olduğu söyleyen Sönmez “Edebiyat dili anadilimizdir” dedi.
Etkinliğin konuk konuşmacısı ise Turhan Günay’dı. Günay kendi çocukluğundan örneklerle başladığı konuşmasını kütüphane ve kitap okuma deneyimleri ile devam ettirdi. “Okullarda kütüphane göremeyince çok şaşırıyorum. İmzalı gönderdiğimiz kitaplar dağıtılıyor ve sahaflarda karşıma çıkıyor” dedi. Bununla birlikte yine de çocuk edebiyatındaki ilerlemeye değinen yazar 300’e yakın yayınevinin çocuk kitabı basıyor olmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi. Yine, teknoloji ve değişen okur profiline dair bilgiler veren Turhan Günay “Ben de kitapla uyumayı sevenlerdenim” diyerek ABD’de hızla artan kindle ile kitap okuma oranının diğer ülkelerde yaygın olmadığını belirtti.Günay konuşmasında ayrıca kişi başına düşen okuma oranlarını da aktardı ve Türkiye özelinde değerlendirmelerde bulundu.
Etkinlikte bir söyleşiye de yer verildi. Yekta Kopan ile Sibel Oral “Beğen Beğen Dünyasında Edebiyat” başlığı altında teknolojik gelişmeler ve getirdikleri üzerine konuştular. Yekta Kopan bazı tutucu/muhafaza edici tavırların aslında gerekli olmadığını ve varolan değişimin içinde nasıl konum alındığının önemli olduğunu vurguladı. Daktilodan bilgisayarlara geçişte yaşananları esprili bir dille aktaran Yekta Kopan “Yani artık kitap ölüyor mu?” soru ve endişesinin yerine teknolojik gelişmeler içinde nasıl yer alınacağının düşünülmesinin daha önemli olduğunu söyledi. Bu soruya da “Dur sakin ol, kitap ölmüyor. Yerine bir buluş koyamayacağımız bir şeydir edebiyat” dedi ve sosyal medyanın dönüşümüne değindi. Yekta Kopan instagramın anı yakalamaktan canlı yayınlar ile hareketli anı göstermeye kaydığını ve bu değişimin büyük bir hızla ilerlediğini ancak yine de asıl meselenin bunlarla birlikte neler yapılacağının tartışılması olacağını söyledi. Sibel Oral ise kitabın ölmediği ama yazar ve okuyucunun yara aldığı ve zarar gördüğünü belirtti. Sibel Oral sosyal medya üzerinde konuşurken de “Artık çok çıplağız, yazarın ülke ve dünya gündemi karşısında sosyal medyadaki duruşunu da önemli buluyorum” dedi. Sibel Oral ayrıca okuyucuya güvendiğini ve onun doğruyu bulacağını düşündüğünü söyledi.
Geleceğin Kitap Teknolojisi
Dijital baskı sistemleri ve teknolojik gelişmeler hakkında bilgi veren ve sunumunu ağırlıklı olarak yayıncılığın teknik kısmı üzerinden aktaran Canon Profesyonel Baskı Grubu Satış Yöneticisi İbrahim Aydoğan, Türkiye’deki ve dünyadaki gelişmelerden bahsetti. Maliyet, güven ve uzmanlık alanlarının ne kadar önemli olduğu ve baskı teknolojilerinin geleceği üzerine konuşan Aydoğan aydınlatıcı bilgiler verdi.
Etkinliğin en keyifli bölümlerinden birisi de “Dünya Pazarında Edebiyatımız: Açıldık mı, Aldandık mı?” adlı paneldi. Nermin Mollaoğlu ve Mine Soysal’ın konuşmacı olduğu panelde yurtdışı fuarlarda yapılan hatalara değinildi. Nermin Mollaoğlu karşılaştığı olumsuz örnekleri, telif alma ve kitapların uluslararası alanda dolaşıma girmesi önünde duran sorunlara değindi. Mollaoğlu ayrıca meslek örgütlerinin ajansları gündemlerine dahil etmedikleri ve bu anlamda sıkıntılı süreçlerden geçildiğini belirterek Türkiye’nin uluslararası alanda yeteri kadar temsil edilemediğini söyledi. Mollaoğlu “Anlayamadığım bir yılgınlık ve duraklama var” derken 42 yurtdışı fuar deneyimiyle alana dair gözlemlerini aktardı. Kalem Telif Hakları Ajansı kurucu olan Mollaoğlu yazarların yurtdışında temsili için yapılması gerekenleri de aktardı. Mine Soysal ise, hem yazar, hem de yayıncı kimliği ile konuyu masaya yatırdı. Soysal ayrıca yazarın yayınevi ile bağının önemine değindi ve tüm temsil sistemlerinin yayınevince karşılanmasının önemine vurgu yaptı.
Verilerle Türkiye’yi Yeniden Düşünmek
Yazar Bekir Ağırdır “Verilerle Türkiye’yi Yeniden Düşünmek” başlığındaki sunumu ile oldukça olumlu mesajlar verdi. Yazar tabloyu net bir şekilde ortaya koyduğu sunumunda oldukça yaygın bir söylem olan ülkeyi terk etmek fikrinin aslında çok da doğru olmadığını söyledi. Hatta bu söylemde bulunanlar için; “Durun, kimse bir yere gitmiyor, gitmeyin” dedi. Ülke gündemi ile ilgili çarpıcı verilerin yer aldığı sunumunda Bekir Ağırdır yine de umutsuzluğu çoğaltmak yerine yapılması gerekenler olduğunu belirtti.
İnsanların büyük çoğunluğunun terör, işsizlik, suç şiddet, cehaletten şikayet ettiğini ve hayallerinde Türkiye ile ilgili adalet, huzur, saygı, eşitlik gibi kavramların yer aldığını söyleyen Bekir Ağırdır “Bizlere Düşen” adlı başlıkta ise neler yapılacağını aktardı. Bu noktada ise;
“Aktörlere değil meselelere göre pozisyon alma,
Farklı olma değil “iyi” olma,
Ürün ve hizmet geliştirmeye yoğunlaşma,
Susma değil, cıvıldama,
Değişen demografiyi dikkate alma
Değişen gündelik hayat ritmini dikkate alma” nın daha anlamlı olacağını ifade etti.
Etkinliğin son konuşmacısı ise Enis Batur ise konuşmasında kendisinin karamsar olduğuna ama kendisinden önceki konuşmacıların verdiği güzel mesajların da iyi geldiğini belirtti. Herkesin üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmasının önemli olduğunu belirten Batur, bir ülkenin kalıcı refahına ancak bu şekilde katkı sunulabileceğini belirtti.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım konuşmaların dışında, etkinliğin sunucusu Bilge Arslan’a da değinmek istiyorum. Kendisi 5 yıl önce bu yarışmadan ödül alan ve şimdilerde Galatasaray Lisesi öğrencisi bir genç kız. Edebiyatın hayatındaki önem ve değeri sesinde, neşesinde ve hayatı kucaklayışında beliren Bilge tam da Bekir Ağırdır’ın söylediği gibi bizlerin de “Dinlediğimiz en iyi sunuculardan”dı. Ayrıca ödül alan öğrencilerin sevinçleri ve heyecanları kadar onlara eşlik eden öğretmenlerinin duyguları da oldukça netti. Gurur, sevinç ve heyecan hepimizde bir parça umut bıraktı. Bu anlamıyla bile oldukça güzel ve verimli bir etkinlikti. Bu etkinliğe katılmama vesile olan Günışığı Kitaplığı çalışanlarından Dilara Korzay’ı da anmadan yazıyı bitirmek istemiyorum. “Benim için kitap” adlı köşede herkes istediği bir kelimeyi rehber ediniyor kendisine ve Dilara Korzay da “Özgürlük” yazan kartonu eline aldı. Ne diyelim bana “Umut”, eşim Emrah Doğan’a “Gönülçelen” ve Dilara Korzay’a “Özgürlük” olan kitap hepimiz için en iyi çıkış yolu olsun olumsuzluklardan ve karamsar havadan. Bu güzel etkinlikte emeği geçen herkese teşekkürlerimle.
Son Yorumlar