Bir Terapi Grubu Olarak KOU Türk Halk Müziği Korosu
Bugün Kocaeli Üniversitesi’nde Türk Halk Müziği Korosu’nun konseri vardı. Büyük bir organizasyonu (Marmara Kariyer Fuarı) geride bırakan kurum, bu organizasyonda görev alanlara moral konseri düzenledi. Yalnız bu yazı bununla ilgili değil, temelde bu koronun bende bıraktığı duygularla ilgili. Bu sene başında ani bir kararla yemekhanede gördüğüm Şef İsmet Ünsal’a “Ben koroya katılmak istiyorum” dedim ve o da kabul etti. Sonra, haftada bir gün öğlen aralarında bize tahsis edilen mekanda provalar başladı. Bu süreç zarfında diyaloglar minimumdu çünkü çalışılacak çokça parça vardı ama yine de yıllardır aynı kurumda çalışan bizler farklı bir şekilde biraraya gelmiştik. Hatta öyle ki, bazı komik tesadüfler de oldu.

Dr. Öğr. Üyesi Murat Kadiroğlu
Mesela pandemi döneminde üniversitenin içinde yer alan yapay gölün etrafında ben kendi çocuğumu dolaştırırken denk gelip tanıştığımız Murat hoca ve oğlu. Murat hoca da oğlunu getirmişti göl kenarına ve o dönem hatırlanacağı gibi herkes birbirinden kaçıyordu. Biz orada konuşup sohbet edip, ortak arkadaşlarımızı ortaya çıkardık ama sonra bir daha görüşmedik. Sonra aynı koroda denk geldik ama bende B12 düşüklüğü nedeniyle ve aslında kafamın da oldukça dolu olmasıyla Murat hocayı tanıyamadım; keza da o aynı şekilde beni anımsamadı. Ama gün geldi aniden jetonlar düştü ve biz yeniden aynı koroda tanışmış olduk. Yine bir başka kişi de Özlem hoca oldu. Onunla da telefonla konuşup ortak bir hayal için epey süre aynı telefon grubunda kaldık ama yüzyüze hiç denk gelmemiştik. Onunla da koroda epey süre sadece bakışıp ara ara tebessüm etmenin ötesinde konuşmamız olmadı. Onunla da aniden “Ya ben nereden tanıyorum bu hocayı” derken, telefonuma baktım ve onun bende neden kayıtlı olduğunu düşününce, orada jeton düştü ikinci kez. Sonrası yakında yapacağımız bir söyleşi için hazırlığa kaldı ve artık daha net selamlaşmalar ve sohbetlere.

Prof. Dr. Özlem Ünal Uzun
Bunların dışında Nilgün hoca var bir de. Bir önceki dönemde rektör yardımcılığı yaptı; o da koroda. Açıkçası ben “acaba neden bazı arkadaşlar sürekli hocanın yanında” diyordum, buradan da itiraf etmiş olayım bu duygumu. Sonra geçtiğimiz Salı günü beraber Yalova’ya gittik ve orada birebir sohbet ettik Nilgün hocayla ve eşi Alpaslan Fığlalı ile. Gerçi Alpaslan hoca genellikle dinleyen ve izleyen kısımdaydı ama olsun, o da yanımızdaydı. Burada yazacağım çünkü bence sahiden güzel bir anı yaşadım onlarla. Nilgün hoca kendisine çay aldı, bizler de içeceklerimizi aldık ve bazı arkadaşlarımız bisküvi aldı. Alpaslan hoca içecek almadı ama kendisine ikram edilen bisküviden alınca Nilgün hoca hemen arada ben olmama rağmen (yani engel aştığı için söylüyorum bu detayı) çayını eşine uzattı ve içine bisküvisini içine bandırmasını bekledi. Yazarken bile tebessüm oluştu yüzümde. Ben de aniden “Aaaaa, iyi de bu aşkın somut hali işte, hiçbir söz bu davranışı göstermez değil mi hocam?” deyiverdim 🙂 Çok hoş göründüler gözüme o an ve onlarla ilgili konuştuğum herkes benzer yorumlarda bulunuyor. Evet evet itiraf yazısı gibi oldu ama konuştum bu çifti. Bunca sene aynı kurumdaydık ama mekan ve grup ayrı olunca ilk kez sohbetine denk geldiğim kişiler oldular. Dolayısıyla bu güzel anı yazmak istedim onlarla ilgili, oldukça mütevazi, oldukça pozitif ve sıcakkanlı olduklarını da ilave ediyorum.

Prof. Dr. Nilgün Fığlalı ve onu gözünden ayırmayan eşi Prof. Dr. Alpaslan Fığlalı ile bir grup koro üyesi
Bir diğer grup hastaneden gelenler. Biri beyin cerrahisinde hemşire, diğeri yoğun bakımda, birisi idari birimde(Derya, Hanife ve Sibel). Onca olay, trajedi, acıda çalışırken bir sohbet esnasında “Hiç bir şey olmasa en basit haliyle gıcık oluyoruz insanların gözünde sadece hastayı ve onun sağlığını önemseyip kuralları uyguladığımızda” dedi birisi. Sağlıkta şiddete dair o kadar basit ve naif bir itiraftı ki bu durum, tüm pandemide ve her koşulda neredeyse istisnasız çalışan kişiler olunca bu söylem açıkçası etkiledi beni. Ama sadece bu değil, o kadar neşeliler, eğlenceliler ki onları izlemek, dinlemek ve sohbetlerine dahil olmak ayrı bir keyifti.
Geliyorum öğrencilere; ay aman Allahım nasıl güzeller, nasıl enerji dolular ve nasıl pozitifler. Bulundukları yere eğlenceler kesinlikle ve onlara bakarken yaş olarak onların iki katı yaşına gelmiş olduğumu gördüm acı bir gerçek olarak. Yok yok, burada trajedi yok, ben memnunum yaşımdan ama üniversiteli olmak, üniversite öğrencisiyken geçirilen zamanlar sahiden şahane ve ben de lisans dönemimi hep güzel anarım. Öğrencilerden bir tanesi biyoloji bölümünde yüksek lisans yapıyormuş. Bu arada o yolculuk esnasında ben her yerde başka kişilerle yan yana bulundum ve bu nedenle bunca insanı sanki farklı açılardan gördüm. Öğrencilerle de yemek yerken aynı masadaydık ve ikisi de aniden dönüp “Aaaaa siz Fazıl hocayla söyleşi yapmıştınız ve ben onu beğendim, hocamı çok severim. Biyolojiyi bu kadar güzel anlatan bir başka hoca görmedim, herkese anlatıyorum hocamı” dedi. Açıkçası öğrenciden bunları duymak bir hoca için çok gurur verici olmalı diye düşündüm. Çünkü kim ne yaparsa yapsın, aslında öğrencilerin gözünden onları görmek ayrı bir deneyimdir ve onların gözünden hiçbir şey kaçmaz. Elbette istisnalar var ama genelde bir hocanın kendisini pek saklayabileceği yer değildir sınıflar, orada belli eder işini ne kadar sevdiğini veya sahiplendiğini. Fazıl hocayı epey andı bu iki öğrenci, onu da belirteyim.
Dönüş yolunda da bir başka grupla beraber aynı masada bulundum. Orada da ergen annesi olan bir arkadaşımız ve sonra icra hukukunda olan bir hocamızla konuştuk. Ülkenin durumu, gündem, kredi kartları, ergenlerle baş etme yolları derken farklı konularda dolanıp durduk.
Gelelim bugüne, Murat hocanın hiç tanımadığım eşine gidip aniden “Merhaba, siz Murat hocanın eşisiniz değil mi? Oğlum size emanet, sizin oğlunuzun yanında kalıp bizi izleyecek, göz kulak olur musunuz?” dedim ve hemen orada bırakıp sahne arkasına geri döndüm. Adını bilmediğim öğretmen hoca hemen sahiplendi çocuğu, çünkü ben de tüm türküler boyunca onları izledim, sahneden. Kolay değil elbet 5 yaşında oğlum vardı beni izleyenler arasında, en büyük izleyicim.
Tüm bunları niye yazıyorum biliyor musunuz; bence bu koro bu ara terapi grubu. Herkes kafasındakini, gündemindekini bir şekilde kenara koyuyor ve o bir saat boyunca türkülerin diline, dünyasına dalıyor. Orada arınıyor, orada duygulanıyor, coşuyor ve eğleniyor. Bugün eğlence kısmı ağırdı ve bence çok güzeldi. Halaylar için mendillerimiz hazırdı, protokol de bize dahil oldu sahnede. Sadece protokol değil, salondakiler de daha coşkulu şekilde halaylar çekti. Hepimiz her şeyi bir saatliğine bırakıp türkülerle şenlendik. Şimdi soruyorum buraya kadar sabırla okuyanlarla; bu bir terapi değildir de nedir 🙂 Niceleri, daha coşkuyla, neşeyle, güzellikle devam etsin ve her gruptan sosyal etkinlikler her kurumda bolca yer bulsun, imkan bulsun ve hayat daha yaşanır hale gelsin. Biz susalım kişisel meselelerimizle ilgili de, yüzyıllardır bu topraklarda yakılan ağıtlar, çekilen halaylar, söylenen ezgiler, nağmeler yankılansın salonlarda, alanlarda. Çok yazdım ama iyi ki yazdım, yoksa onca duygu, onca düşünüş bende kalınca yoracaktı, şimdi daha iyi hissederek koro üyesi olmaya devam edeceğim. Tavsiye ve teşekkür ile herkese…

Yalova’da gelen bu çiçeğin grup için anlamı var ve o da kalsın burada

Bugünkü konser öncesi herkesi halaya davet ederkenki fotoğrafım 🙂 8 Mart 2024
Son Yorumlar