Ağaçların Partisi ve Ablamın Köy Sevdası :)
Bizler büyüyüp evlenip, kendi çekirdek ailelerimizi kurunca bazen zamanımız ve enerjimiz sınırlanıyor. Mesela ilk yeğenle geçirdiğimiz zamanı son yeğenle geçiremiyoruz ve aynı ton, tad, kimyayı yakalayamıyoruz. Haliyle çoğalan çocukların kendi çekişmeleri, büyüme süreçleri ve bizlere yüklenen roller kadar yükler de artıyor. Öyle olunca da her birini belirli aralıklarla görmenin dışında aslında tanıyamıyoruz onları. Hayal dünyalarını, ilgi ve meraklarını göremeyebiliyoruz. En azından bende öyle oluyor. Bu yazıya başlığı farkında olmadan en küçük yeğenim Kuzey verdi. Onunla tek vakit geçirme şansım neredeyse hiç olmadı. İlk doğduğunda yanındaydım, hatta ilk hafta da onunla aynı odada uyudum ama sonrası pek yok. Malum bize de yeni bir kişi eklendi; Şakir efendi ve benim de kendime ait yoğunluğum arttı. Üstüne ayrı şehirler, çoklu roller derken Kuzey’i görmenin dışında açıkçası tanıma şansım pek olmadı. Geçen hafta anne ve babasından aldığım izinle; birkaç günlüğüne yanıma aldım Kuzey’i. Artık bizdeki Şakir efendi ile de oynuyorlar; hem de kimseye ihtiyaç duymayacak kadar. Sadece ablasının oyun arkadaşını alacağı endişesini yaşadı bu süreçte Aren efendi. Onu da gizli görüşmeler ile hallettik ve Kuzey ile Aren birkaç gün beraber oynadılar, vakit geçirdiler.
Armin hanımı voleybola bıraktığımda, Kuzey ve Aren’i de yanıma alıp onları dondurma yemeğe götürdüm. Malum bunaltıcı yaz ayları ve normalin üzerinde seyreden sıcaklar varken, zaten günün büyük kısmında evde duruyorlar. Tam, terası olan güzel bir mekanda ağaçların eşlik ettiği bir mekanda onları izleyeceğim derken ağaçların, o sevinçle karşıladığımız, esintisi oluştu. Yapraklar birbirlerine değince Kuzey hemen “Aaaa bak, ağaçlar parti veriyor” dedi. Nasıl yani diye sorunca da “Bak birbirlerine değiyorlar ve ses çıkarıyorlar, dans ediyor gibiler, ben böyle yapraklardan ses gelince ağaçların parti verdiğini düşünüyorum” dedi. Çok hoşuma gitti ifadesi. Henüz ikinci sınıfa geçen ve yakında 8 yaşında olacak olan Kuzey’in tanımlaması içimi huzurla doldurdu. Sadece bu da değil, ilginç bir şekilde kendi kendine yeten, hiçbir oyuncağı olmasa bile yürürken gözüne ilişenlerle kendisine malzeme bulan ve bunu kendi oyununda kullanan bir çocuk. Bir de hayvanlar dünyasına ve taşlara olan büyük bir merakı var tabii. Gördüğü her canlıya büyük bir merakla bakıyor ve onunla ilgili ne biliyorsa bir anda anlatmaya başlıyor. Bir ara bizim Şakir efendi koşarak yanıma geldi ve dedi ki “Anne, anne Kuzey yine saçmalamaya başladı, bana yine böceklerle ilgili bir sürü şey anlatıyor ve bilgi veriyor, ben korkuyorum, mesela baksana tarantula diye örümcek varmış, bizim eve gelir mi anne?” Canım çocuğum alışkın değil bunca bilgiye ve haliyle endişesini en basit yolla anlattı. Ben de Kuzey’e “Biz seninle ayrıca konuşup araştırma yapalım, siz şimdi sadece oyununuza devam edin” dedim. Sonra bu kadar doğaya yakın bir çocuğun ve elbette benim de soluk almak için en uygun yerimizin ormanlar olduğuna karar verdik. Beraber eve yakın bir yerdeki alana gittik. İşte görseldeki kare o gün uzandığım yerden bakarkenki manzaram. Telefonun pek çekmediği bir yerdi ama bu kareyi özellikle ablamla paylaşmak istedim. O nedenle gönder tuşuna basıp bekledim bu karenin ona ulaşması için. Uzun bir ara sonra düştü onun telefonuna. Altına da “Seni de getireceğim buraya, seviyorum burayı, dinlendiriyor beni” dedim. O anı iple çekiyorum. Beraber; sakin, dingin, huzurlu ve uzun soluklu yürüyüşlerimiz, sohbetlerimiz, kahkahalarımız olsun doğada ve onun aklından bir türlü çıkaramadığı köyde.
Biliyorum biraz daldan dala oldu ama olsun; biraz da benim kendimi terapi yöntemim yazmak ve kendime notlar gibi bir alan burası. En sevdiğim yanı da, istediğim kadar ve istediğim şekilde yazabilmem. Ablam, hayatımdaki pek çoğunuzun bildiği gibi, önemli bir rahatsızlık geçirdi ve şimdi iyileşme döneminde. Büyük ve sorunlu kısmı geride kaldı. İlk günlerde dediğim gibi kendimizi “nadasa” bıraktık ve zamanı gelince toprağımızdan çıkacağız. Doğa hep dinlendirici, huzur verici olmuştur benim için, bunlara ilave aynı zamanda çok iyi öğreticidir de. Ondaki döngüyü izlemeyi seviyorum ve içimi umut kaplıyor her mevsiminde ayrı ayrı. Bu sefer de öyle oldu. Sadece tek bir kareden; Kuzey’le geçen birkaç günden, ablamla geçireceğimiz günlerden haberciydi o ağacın dalları. Evet bazı dallar bazen ayrı düşüyor ama aynı kökten besleniyoruz ve bazen tam da Kuzey’in dediği gibi parti veriyoruz dallarımız arasında. Hatta aşılama yöntemi ile ailelerimize yenileri ekleniyor ve işte o zaman; hem renk cümbüşü, hem de yeni güzellikler katılıyor hayatımıza. Ne dedim, neden dedim, nereye geldi konu kestiremedim ama olsun, yazmak bana iyi geldi, okuyana da dokunursa bir yanıyla ne ala.
Not: Ablam, Aysel ve Aysun abla ile planladığımız 23 – 30 Haziran tarihli köy (Bingöl-Yayladere) gezimiz ertelenmiş olsa da; yaşımız genç, ömrümüz uzun, ablamın da aklından, zihninden, gönlünden geçmeyen köy sevdası varken 1 yıl süresi uzatılmış biletlerin ne kadar nadasta kalacağını bilmiyorum ama sıkı tutun kendinizi, kan bağı değil, kardeşlik bağıyla geliyoruz her karışını gezmeye. Elbette iyileşme sürecimiz tamamlanıp, her şey hepimiz için sağlıklı hale dönünce ve ağaçların parti verdiği gibi biz de vereceğiz o partiyi, söz mü “Altın Kızlar” 🙂
Söz Tabiki ❤️