“Katmer, bisküvi pastası, zırvet” diye yazılır; tad hafızası diye okunur :)

İnsan yaş aldıkça niye makarayı geriye sarıyor bilmiyorum. Bir şeyler okuyorum ama hala tam anlamıyla anlayabilmiş değilim. Tadlar konusunda da böyle. Dünyanın en lezzetli diye tarif edilen yiyeceklerini yesek de yine bir şey var çocukluğumuzdan bizi çağıran. Kültür, tüm benliğimizi ve tad alma duyumuzu da esir almış gibi. Özellikle annelerin yaptığı en basit veya tuhaf yemekler de olsa ayrı bir yer buluyor hafızamızda. Bizde öyle sanki, sizde nasıl işliyor süreç bilmiyorum elbette. Mesela sütlü tatlıları çok severim ama bayram denilince, özellikle belirtmem gerekirse Şeker Bayramı denilince ev baklavası açmak benim için yaşamsal belirti gibi. O bir tepsi tatlıda çocukluğumun bayramlarını alırım evin içine. Sonra mesela çok basit bir sütlü tatlı var; o kadar basit ki petibör bisküvi ile kakaolu bisküvileri dizip üzerine krema döküyorsun ve ortaya bisküvi pastası çıkıyor. Çıkması ve yazması böyle kolay ama bir tadı var hafızamızda; karşısına neyi koysanız bu ağır kalıyor. Annemin bisküvi pastası. O yüzden; biz de özel-sözel günlerde müsait olursak anneme bu pastayı yaptırıyoruz. Böylece sanki daha çok sarıp sarmalıyoruz sevdiklerimizi ve ağzımız kadar gönlümüzü de tadlandırıyoruz. Tamamen duygusal meseleler yani. Bir örnek bırakayım bu pastadan şuraya hemen.

Aslında yazının konusu bu pasta değil, daha başka bir şey. Şimdi, daha başka deyince aklıma Yeni Türkü’nün Başka Türlü Bir Şey parçası geldi. Çok severim onu da. Neyse dağılmadan geleyim bizim “katmer”imize. Çökelik ile soğanın birlikteliği hamurun arasına kat ve kat yerleştiriliyor. En kısa ve net anlatımı ile bu. Biz sırf çocukluğumuzdaki bu tadı bulalım diye çökeliğimiz olmadığı için lor peynirini limon suyu ile karıştırıp o hafif mayhoş tadı veriyoruz. Söyleyince “aman bu da öyle abartılacak bir tad değil ki” diyenler illa ki olacaktır. Hak veriyorum bunu söyleyenlere de ama aklıma bu satırları yazarken (arka fonda bu arada Yeni Türkü’nün az önce yazdığım parçasını açtım) aklıma çok önceden izlediğim bir filmden bir kare geldi. Filmde batıya giden bir ortadoğulu genç ile orada yaşayan bir kadının aşk hikayesi anlatılıyordu. Aynı evde yaşamaya başladılar ve adam sevgilisinden “kuskus” istedi. Sonra da o kadar mutlu oldu ki, kadın bunu bir süre anlayamadı. Galiba bizim katmerle olan diyaloğumuz da tam böyle işte. O basit denilebilecek karışıma tüm çocukluğumuzdaki iyi ve güzel duyguları katıyoruz. Bu bazen bisküvi pastası olurken, bazen de katmer oluyor işte. Aslında olan şey çocukluğumuzdaki iyiyi çocuklarımıza taşıma telaşı. Ben de geride bıraktığımız haftasonu katmer yaptım. Sonra da maaile toplantısına kocaman tepsiyi alıp gittim. Malum pandemi nedeniyle az biraraya geliyoruz. Biraraya gelmek için bahaneler üretirken, bu buluşmalara çocukluğumuzdan tadlar ekliyoruz. Bir önceki buluşmada Servet’in iki oğlu için annemin yaptığı bisküvi pastası, bu sefer benim katmerim. 

Son olarak zırvete de değineyim de tam olsun bari. O da aslında sarımsakla yoğurt ve tereyağ karışımı bir hamur işi. Ama bizim için ziyafet yemeğidir kendileri. Yandaki karede evimizin kadınları olarak o ziyafeti hazır hale getirmiş poz veriyoruz. Ah kadınlar, canım kadınlar; nasıl da kültür haritasını çiziyoruz farkında olmadan. İşin ilginç yanı aileye dışarıdan katılanlar da bu tadlarda bizi yarı yolda bırakmıyorlar. Mesela dün akşam eşim “Katmer güzel olmuştu, bundan sonra ayda bir kez bunu yapabilir misin?” dedi. Ay aşk olsun Emrahcık efendi, yaparım tabii, hem yaparken kendimi rehabilite eder, çocukluğumda gezer de eğlenirim ruhun bile duymaz. Sonra ordaki çocuk neşemi alıp aileme katarım; sen bunu bilemezsin bile. Sevdiklerimizin sağlığı ve neşesinde geçsin günlerimiz. Sayın pandemi senin de alacağın olsun emi… 

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

1 Response

  1. Burhan Akçin dedi ki:

    Saadet hanım yeniden merhaba
    Su gibi okuyorum yazdıklarınızı,selam ve sevgilerimle

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.