Bir öğrenciye koruyucu aile olan Mürüvvet Kırık dokunduğu hayatta anlam buluyor. Bu süreçte kendisini en fazla, çocuğunun maruz kaldığı akran zorbalığının yorduğunu söylüyor. Kırık ve “…maalesef şimdiki çocuklar görselliğe çok önem veriyor ve empati kurmakta zorlanıyorlar. Arkadaşlarının gözündeki yaş, gönlündeki kırgınlık onları hiç ama hiç rahatsız etmiyor, bu durum çok endişe verici” diyerek toplumsal bir soruna dikkat çekiyor. Aslında bu tespit tüm eğitimcilere ve ebeveynlere çok büyük iş düştüğünü bir kez daha gösteriyor. Her açıdan duygulanarak ve saygımı katlayarak dahil olduğum sohbete siz de dahil olun istedim.
Saadet: Mürüvvet hanım merhaba. Öncelikle hoş geldiniz “oğlak sohbetleri”ne. Bazı insanları tanımadan da hayata karşı aldıkları duruş ve hayata dokunma biçimleri üzerinden saygı duyuyorum. Siz de onlardan birisiniz. Bir çocuğa kol kanat germek az kalıyor sizin yaptıklarınızın yanında. Koruyucu aile olmak gibi bir kararı üstelik dezavantajlı bir çocuk üzerinden deneyimlediniz. Ayşe (gerçek adını geçmemek için bu ismi kullanıyorum) çeşitli sorunlarıyla uğraşıyordu bildiğim kadarıyla. Tüm bunları en ufak detayına kadar merak ediyorum ama önce biraz kendinizden bahseder misiniz?
Mürüvvet: Merhaba Saadet hanım, ben 34 yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nda öğretmen ve yönetici olarak hizmet vermiş ve halen Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü’nde okuma yazma öğretmeni olarak yetişkin eğitimi alanında hizmet vermeye devam ediyorum. Evli, iki erkek ve Ayşe ile birlikte bir kız evlat ile dünya tatlısı bir erkek torun sahibi babaanneyim.
Saadet: Eğitimci olmanızla Ayşe’yi tanıdınız. Neydi onda sizi çeken şey. Zaten iki çocuğunuz var ve çalışan bir anne olmanın yanında pek çok sorumluluğunuz var. Böylesi kocaman bir yükü omuzlamak için Ayşe’de sizi çeken bir şey olmalı; ben de onu merak ediyorum.
Mürüvvet: Ayşe ile kurum müdürü olduğum okulumda tanıştık. Dört yaşında olup henüz konuşamadığı için komşu anneler tarafından okula getirildi. Doktor, “Akranları arasında olursa konuşmayı daha kolay öğrenebilir” demiş. Yaşı okul kaydına uygun olmadığı halde Ayşe’yi ana sınıfına başlattık, böylece bizim serüvenimiz de başlamış oldu. Bir süre sonra ailesinin Ayşe’ye bakacak aile arayışı içinde olduğunu öğrendim. Konuyu araştırdığımda gerçekte bu sorumluluğu taşıyamadıkları belli idi. Kendileri ve diğer aile bireyleri ile de görüştük. Sorumluluk alacak kimse olmayınca biz aldık. Bir süre görüştükten sonra Çalışma Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın koruma kararı çıkarması sonucu biz yasal olarak Koruyucu Aile olduk. Bizim sürecimiz aileden aileye koruyucu aile kapsamında gerçekleşti.
Saadet: Koruyucu Aile olmak nedir? Bize biraz bahseder misiniz? Tamamen sizin olmuyor çocuk, evlat edinmek değil bu ve pek çok prosedürel süreç gerekiyor bildiğim kadarıyla. Siz bu süreci bize anlatır mısınız?
Mürüvvet: Koruyucu aile, korunma kararı verilen çocukların karar sebebi ortadan kalkana kadar aile ortamında desteklenmesi süreci diyebiliriz kısaca. Ailede yaşanan olumsuzluk ortadan kalktığında çocuğun ailesine dönmesi esası üzerine yürütülür ama bazen bu hiç mümkün olmayabilir.
Saadet: Koruyucu Aile olma fikrini nasıl edindiniz? Daha önce de düşündüğünüz bir şey miydi; yoksa Ayşe’yi tanıyınca mı karar verdiniz buna?
Mürüvvet: Ben çok uzun süredir bir kız evlat alıp yetiştirmek, onu topluma kazandırmak gibi bir hayali kuruyor, ortam buldukça çocuklarımla ve eşimle bu hayalimi paylaşıyordum. Çok planlı olmasa da onları bu sürece hazırlamaya çalışıyordum sanırım. 1999 depreminde bir girişimim olmuştu fakat bu gerçekleşmedi, geri dönüş olmadı.
Saadet: Oldukça zor ve büyük özveri isteyen bir işe girişiyorsunuz. Bu süreçte sizin kadar aileniz de etkileniyor. Onlara bu konuyu ilk açtığınızda nasıl tepkiler aldınız? Özellikle eşiniz ve çocuklarınızın Ayşe’yi sarıp sarmalama konusundaki desteği nasıldı?
Mürüvvet: Sizin de söylediğiniz gibi gerçekten zor bir süreçti fakat eğitimci olmamın verdiği cesaret, çocuklara olan bitmek bilmeyen sevgim ve bir çocuk yetiştirilecekse bu benim işim diyen iç sesimle çok da zorlanmadan kendi adıma bu kararı aldım. Fakat ailemle paylaşmam onların istisnasız olurlarını almam gerektiğinin de çok farkındaydım. Ayşe ile tanıştıktan ve kendi kararımı oluşturduktan sonra aile fertlerini bir masada toplayıp konuyu onlarla paylaştım, geçmişteki sohbetlerimden aldığım cesaretle tabi eşim ve iki oğlum da çok olumlu baktılar. Beni her zaman desteklediler, aksi mümkün olmazdı sanırım biz bir aile olduk çünkü.
Saadet: Her ne kadar zor bir yaşamın içinden bir çocuğu destekleseniz de eminim zor gelen ve sizin de sabrınızı zorlayan yanları olmuştur bu sürecin. Biraz bahseder misiniz ilk günden bu güne kadar olan süreçte neler yaşadıklarınızdan?
Mürüvvet: Tüm anne babalar da çok iyi bilirler ki çocuk yetiştirmek dünyanın en zor ve en önemli işidir. Ben iki çocuk yetiştirmiş ve yüzlerce çocukla yıllar geçirmiş bir eğitimci olarak bu zorlukları çok iyi biliyordum. Ancak beni zorlayan kısım Ayşe’nin özel durumu ve aile yanında geçen dört yılın boşluğunu doldurmak oldu. Burada en büyük desteği eşim ve çocuklarımdan aldım. Bir de Ayşe’nin bizi aile olarak kabul etmede çok kararlı olması zorlukları aşmada bizim şansımız oldu.
Saadet: Ayşe’de sizi en fazla zorlayan şey ne oldu? Yine onda sizi en fazla sevindiren şey nedir?
Mürüvvet: Ayşe’de bizi en çok zorlayan durum Ayşe’nin okulda maruz kaldığı akran zorbalığı, maalesef şimdiki çocuklar çok görselliğe çok önem veriyor ve empati kurmakta zorlanıyorlar. Arkadaşlarının gözündeki yaş, gönlündeki kırgınlık onları hiç ama hiç rahatsız etmiyor, bu durum çok endişe verici.
Ayşe de bizi mutlu eden şey ise ailemizi kabullenişi, kendini bize, ailemize beklentimizin çok ama çok üzerinde ait hissediyor olması, sağlıklı bir ortamda sıcak bir yuvada büyüyor olması.
Saadet: Ayşe’deki gelişim ne şekilde ilerledi? Onun size ve ailenize ilk geldiği gün ile bugün arasındaki durumu çok kısaca özetler misiniz?
Mürüvvet: Ayşe ailemize katıldığında 4,5 yaşındaydı ve henüz konuşamıyordu, şimdi 13 yaşında 7. sınıfa giden genç bir kız. Çok olumlu yol aldığımıza inanıyorum.
Saadet: Mürüvvet hanım bir hocanın (Prof. Dr. Afşar Timuçin) bir cümlesi hiç çıkmaz aklımdan. Şöyle yazmıştı kitabında; “Ehlileştirdiğin canlıdan bir ömür sorumlusun”. Bu cümleyi insanlara ve sizin durumunuza uyarladığımızda hiç korkmadınız mı bu sorumluluktan? Omuzlarınızın bu yükü taşıyacağından nasıl emin oldunuz?
Mürüvvet: Çocuklarımı yetiştirirken şükürler olsun hiç bunalıp zorlanıp pişmanlık yaşamadım, onları çok severek ve keyif alarak büyüttüm. Ayşe ile yaşama kararını da bir kız evladım olacağı düşüncesiyle kabullendim sanırım.
Saadet: Eğitimci yanınızın anneliğinize ve koruyucu aile olmanıza sizce nasıl bir katkısı oldu?
Mürüvvet: Bu sorunuzun cevabı aslında çocuklarımda sanırım, her daim eğitim olan okul ortamında en küçük bir hatanın bile gözünden kaçmadığı bir öğretmenle yaşadılar. Ayşe de yaşamaya devam ediyor. Tabi aslında bir işi zorlanmadan yapmak o işi bilmeyi gerektirir, ben de çocuklarımı yetiştirirken eğitimci olmanın çok ama çok katkısını gördüm.
Saadet: Ayşe’ye bilmediği bir yaşam sunuyorsunuz ve bunda devamlılık gösteriyorsunuz. Peki bu ilişkide ve koruyucu aile olmanızda size birey olarak iyi gelen şey nedir? Ruhunuzu besleyen şey nedir desem, ne söylemek istersiniz?
Mürüvvet: Bana iyi gelen şey hep yaşamımda olan insanlara yardım, katkı ve hizmet etmenin verdiği haz sanırım. Bir hayata dokunmak, olumlu katkı sağlamak, onun güvenli bir ortamda yaşama katılmasını gözlemlemek çok kıymetli.
Saadet: Siz yoksul olmasının dışında, sıradan ve sorunsuz bir kız çocuğunu değil, aksine daha fazla uğraşacağınız ve sorumluluk üstleneceğiniz bir çocuğa koruyucu aile oldunuz. Yani iki kat zaman ve enerji demek bu. Çocuklarınız ve Ayşe arasında nasıl bir denge kurdunuz?
Mürüvvet: Çocuklarım bana Ayşe konusunda inanılmaz güç ve destek oldular, eşim ve çocuklarım yanında ailemize Ayşe’den sonra katılan gelinim de bana bu süreçte çok destek veriyor. Sanırım bu konuda Ayşe ve ben çok şanslıyız, biz artık 3 çocuklu bir aileyiz, tüm aile bireyleri de bunu böyle kabullendik ve yaşıyoruz.
Saadet: Mürüvvet hanım özel olmazsa biraz kendi çocukluğunuzdan bahseder misiniz? Nasıl bir çocukluktu sizinki? O zamanlarda size en iyi gelen şey neydi ve çocuklarınızı büyütürken kendi çocukluğunuza ne kadar sıklıkla dönüyorsunuz?
Mürüvvet: Ben çocukluğuma baktığımda kendimi çok şanslı görüyorum. Ayakları üzerinde duran güçlü bir anne baba, doğa ve hayvanlarla iç içe zaman geçirilen bir köy evi, koşulsuz seni seven arkadaşlar, korkmadan endişe duymadan yaşanan güvenli bir ortamda büyüdüm. Çocuklarımı büyütürken kendi ortamımı onlara yaşatabilmek için çocukluğumun geçtiği köyüme ev yapıp orada yaşamalarını sağlamak istedim. İki oğlumun çocukluğuna yetiştiremedim ama Ayşe ve torunum için bu imkanı sağladım en azından. Her yaz onlar da benim gibi bir çocukluk yaşayabilecekler artık. Ayşe 2 yıldır köye gidiyor ve çok mutlu.
Saadet: Bir yaşama dokunmak ve bunu en iyi şekilde yapmak belki de koruyucu aile olmak. Bu anlamda çok güzel bir örneksiniz. Çocuğunuz olmadığı için değil, aksine iki çocuk annesiyken bu kararı vermeniz bence ayrıca özel ve güzel. Toplumcu bir bakış açısı aynı zamanda. Nasıl bakıyorsunuz dezavantajlı çocuklara ve sizce neler yapılabilir onlar adına?
Mürüvvet: Maalesef koruyucu aile kavramı toplumumuzda pek yaygın değil, ben isterdim ki çocuklar kurumlarda değil sıcak aile ortamlarında yetişsin. Koruyucu aile olmak isteyen ailelerin en büyük korkusu çocuğun ailesine geri döndürülme ihtimali aslında, olaya biraz geniş bir boyuttan baktığınızda bu korkulacak bir durum değil, aksine sevinilecek bir durum olurdu. Siz ihtiyacı olduğu zaman bir çocuğa ailenizi evinizi açmış, kol kanat germiş, bu zorluğu aşmasını sağlamış olurdunuz. Biyolojik aile de bu arada gerekli desteği alır, durumunu düzeltir, aile bütünlüğünü oluşturur ve çocuğun asıl olan ortama yani kendi ailesine kavuşması sağlanır.
Ben sadece kurumlarda değil aile yanında da çok dezavantajlı durum içinde olan çocuklar olduğunu görüyor ve çok endişe duyuyorum. Bir şirket ya da belediye yönetilemediğinde kayyum atanabiliyor. Bir ailede aile birliği, ebeveyn sorumluluğu, aile güvenliği oluşturulamamışsa bu aile ortamlarında çok vahim durumlar yaşanmadan yasal olarak bu ailelere el uzatılmalı. Gerekiyorsa toplumda örnek aile olarak nitelenen ailelerle ihtiyacı olan aileler arasında destekleyici- denetleyici rehberlik edecek aile bağları oluşturulmalı. Aileler dağılıp parçalanmadan, travmatik çocukluklar yaşanmadan amaç aslolan biyolojik aile ortamının yaşanır hale getirilmesi olmalı.
Saadet: Biraz gelecekle ilgili planlarınızdan bahseder misiniz?
Mürüvvet: Her anne babanın hayali bizim için de geçerli, Ayşe’yi ayakları üzerinde durabilen, vatana millete hayırlı bir evlat olarak yetiştirebilmek.
Saadet: Siz elinizdeki sihirli değneği bir çocuğa zaten dokundurdunuz ama yine de sormak istiyorum; tüm çocuklar adına kullanabileceğiniz bir sihirli değneğiniz olsa onunla ne yapardınız?
Mürüvvet: Onlar için güvenle yaşayabilecekleri aile ortamları oluşturur, bilinçli anne babalar yetiştirirdim.
Saadet: Tıpkı oğlaklar gibi sürekli zıplayan ve yerinde duramayan çocuklara ne söylemek istersiniz?
Mürüvvet: Haydi çocuklar bu kırlar, bu bahçeler sizin için doyasıya koşun oynayın demek isterdim. Maalesef bahçesiz okullar, oyun oynamaya yetmeyen teneffüs saatleri, güvenli olmayan parklar, oyun oynama imkanı bulamadan büyüyen çocuklar, yaşanmamış çocukluklar… Çocukluğunu yaşamamış yetişkinlerin sağlıklı olmalarını beklemek hayal sanırım.
Saadet: Ben 80 kuşağındanım. Tüketim kültürünün maalesef en gözde çocukları bu dönem doğanlar. Bunu ebeveyn olurken de yaşıyoruz ve gözlemliyoruz. Siz bu ebeveynlere ne söylemek istersiniz? Sizce iyi anne/baba olmak en fazla neyle anlaşılabilir?
Mürüvvet: Özet olarak iyi anne baba olmak, çocuğa doğru örnek olmak ve onu birey olarak görmekle mümkün olur. Ailenin olmazsa olmazı koşulsuz ve gerçek sevgi, samimi ve doğru duygu paylaşımı, huzurlu, güvenli bir ortam. Sebep ne olursa olsun yalansız paylaşım.Gerçek yaşamdan soyutlamadan çocukları hayata hazırlamak, var-yok iyi-kötü evet-hayır doğru kullanılarak.
Saadet: Aklıma nedense aniden sözleri Zülfü Livaneli’ye ait olan “Bir insan ömrünü neye vermeli?” türküsü geldi? Sizce bir insan sahiden ömrünü neye vermeli?
Mürüvvet: Bir insan ömrünü inandığı, keyif aldığı şeye vermeli. Ben de 34 yıl öğretmenlik yaptım, emekli olmak beni endişelendiriyor. Çünkü ömrümü verdim ve hala ayrılmak istemiyorum, o zaman diyebilirim ki bir insan ömrünü çalışarak insanlara faydalı olmaya, hayatlarını kolaylaştırmaya ve vatana millete hayırlı insan yetiştirmeye vermeli.
Saadet: Çok teşekkür ederim, hem sohbetimize katıldığınız için, hem de böylesi güzel bir örnek olduğunuz için.
Son Yorumlar