|
|
Oğluyla hayatı filmler üzerinden paylaşan ve deneyimleyen Burak Göral aileler için harika bir hediye veriyor. Doğan Kitap’tan çıkan “Çocukla Sinema” kitabı raflarda yerini aldı bile. Yıllar sonra geriye döndüğünde oğlunun kendisini nasıl hatırlamasını istediğini sorduğumda gelen “Birbirimize filmlerden verdiğimiz örneklerle derdimizi anlatma çabalarımız… ” cümlesi bile kitabın nasıl da özenle hazırlandığını gösteriyor bana. Hayatı anlama telaşında kendisine sinemayı rehber alan Göral, sadece kendi çocuğu için değil, internet ortamındaki hesapları ve kitabı ile isteyen tüm ebeveynlerin de rehberliğini yapıyor. Film tavsiyelerinden sıkça yararlandığım ve kendisini merak ettiğim Göral’a kendisinin de ifade ettiği gibi “Çok detaylı ve bol sorular” yönelttim ve uzunca bir süre bekledim. Yanıtlar az önce geldi ve ben keyifle okudum. Eminim o büyülü dünyaya kapılıp oğluyla eşsiz deneyimler edinen Göral’ın yanıtlarını sinemaseverler kadar çocuğuyla nitelikli zaman geçirmek isteyenler de keyifle okuyacak 🙂
Saadet: Burak bey merhaba. Öncelikle hoş geldiniz “oğlak sohbetleri”ne. Sizinle birebir tanışmadık ama internet ortamında edindiğim bilgi kadarıyla benzer telaşlarla farklı yıllarda yola çıkmışız gibi. Siz oğlunuz doğduktan sonra çocuk ve sinema konusuna eğiliyorsunuz, ben de aynı telaşı çocuk edebiyatında yaşıyorum. Bloğunuza baktım ve önerilen filmleri ara ara izliyoruz kızımla. Az çok tahmin ediyorum ama yine de sormak istiyorum; blog fikri nasıl oluştu sizde?
Burak: Yaklaşık 25 yıldır film eleştirmenliği yapıyorum. 15 yıldır senaryo yazarlığı ve senaryo eğitmenliği/doktorluğu da yapmaktayım. Baba olduktan sonra oğlum Emre de hep sinemanın içinde büyüdü. Onunla olan iletişimimde hep sinemadan, iyi filmlerden faydalandım. Etrafımdaki arkadaşlarımın büyük kısmı da benimle eş zamanlı olarak hep çocuk sahibi oldular. Buluşmalarımızda konu elbette hep sinemaya ve çocuk büyütmeye geldiği zaman bunlardan bahsetmeye başladım. Oğlum Emre’nin okul arkadaşlarının ebeveynleri ya da onunla parka gittiğim zaman tanıştığım ebeveynlerle yaptığım konuşmalarda hep konu film tavsiyesine geldiğinde anne-babaların çocuklarına izletecek filmler konunsunda hep ikilemlere düştüğünü ve bu konuda doğru kaynaklara erişmek konusunda sıkıntıları olduğunu keşfettim. Sonra bloğumda bir liste yayımladım. Türkiye’nin dört bir yanından çok büyük ilgi gördü. Ben de bu konuyu biraz daha geliştirmek için kafa yordum senelerce.
Saadet: Çocukla Sinema kitabınızdan da biraz bahseder misiniz?
Burak: Blogdaki yazım çok tutulunca çocukların 12 yaşına basmadan önce mutlaka izlemeleri gereken filmleri daha detaylı anlattığım bir kitap tasarladım. İlk görüştüğüm yayınevleri çok ilgilendiler ama dünyada bir örneği olmadığı için konumlandırmakta zorlandılar ve bunun gerçekten bir ‘ihtiyaç’ olduğu konusunda bir şüpheye düştüler. Neyse ki Doğan Kitap bunun önemini daha iyi kavradı. Sadece film tavsiyesi yapmıyorum kitapta. O filmleri çocukların hangi yaşlarda izleyebileceklerini ve ebeveynlerin bu filmler sayesinde çocuklarıyla neler konuşabileceklerini anlatıyorum. Ayrıca çocukların da filmleri değerlendirmeleri için 52 sayfalık bir etkinlik bölümü de var içinde. Çocuklar filmle kurdukları ilişkiyi not alabilecek ve yıldızlı değerlendirme yapabilecekler. Çok evladiyelik bir kitap oldu doğrusu. Hiçbir zaman eskimez…
Saadet:
Çocukla Sinema sosyal medyada da çok aktif; biraz da o kısımdan bahseder misiniz?
Burak: 2018’in kasım ayında instagram, twitter ve facebook’da “Çocukla Sinema” adında hesaplar açıp her yaş grubu için filmler tavsiye etmeye başladım. Çok güzel geri dönüşler yapılıyor ebeveynlerden. Sosyal medyada birçok konuda negatif yorumdan geçilmiyor ama biz buralardan neredeyse hiç negatif yorum almadık. Sürekli pozitif mesajlar geliyor ve daha da motive oluyoruz. Eşimle birlikte “Çocukla Sinema”yı şimdi daha da büyütüyor ve daha çok ebeveyne nasıl ulaşabiliriz diye planlamalar yapıyoruz. Çünkü çocuklar eğer onları kendi başlarına bırakırsanız sürekli, kontrolsüz bir biçimde YouTube izliyorlar. YouTube çok faydalı bir kaynak ama bilinçli kullananlar için. Yoksa bir de küçük çocuklarının dünyalarını negatif biçimde etkileyecek bir dolu içerik var. Bir baba ve sosyolojik olarak toplumun gidişatından bir parça rahatsız olan biri olarak çocukları doğru görsel içeriklerle doğru yaşlarda bir araya getirmeyi çok önemsiyorum ve diğer ebeveynlere de bu konuda yardımcı olmaya çalışıyorum.
Saadet: Sizce bir çocukla film izlemek ne demek ve bunun en güzel yanı nedir?
Burak: Çocukla film izlemek aileler için büyük bir keyif olmalı her şeyden önce. Emre daha küçükken onun oyuncaklarıyla oyun kurmayı çok severdim. Birlikte hayal kurarak hikayeler yaratır ve oyuncaklarla film çeker gibi oynardık. Bir süre sonra anne ya da baba sıkılabiliyor bu etkinlikten. Zaman ayırması daha da zorlaşabiliyor. İşte o zaman filmleri devreye sokmak daha keyifli bir uğraş. Hem de eğer içeriği doğru olan bir filmse izlenen film, çok güzel bir iletişim de kurmuş oluyorsunuz. Ama öncelikli olarak burada ebeveynin film izlemeye ve bunu çocukla paylaşmaya gönüllü olması çok önemli.
Saadet: Bir röportajınızda “çocukla konuşmak için fırsat verir” demişsiniz sinema için, ben de aynı şeyi çocuk edebiyatı için söyleyebilirim. Bu ara film izlemek de benzer cümleye götürüyor beni. Siz nasıl karar verdiniz çocuğunuzla izlemelere ve film seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz?
Burak: Emre daha 3-4 yaşlarındayken ona sessiz sinemanın komik ve ünlü örneklerini izletmeye başladım. Chaplin, Buster Keaton, Laurel-Hardy ya da Harold Lloyd gibi komedyenlerin bol hareketli sessiz filmlerini izletirdim. Sonra kısa animasyonlar geldi ve sonra da yaşına uygun süresi daha uzun animasyonlar. İzlerken bazen filmi dondurup ‘adam burada neden böyle davrandı sence?’ gibi sorular soruyordum. Aynı zamanda bir hikaye anlatıcısı olduğum için izlediğimiz filmlerin hikayelerinin nasıl ve hangi mantık doğrultusunda yürütüldüğüne de hakimimdir. Dolayısıyla Emre’yi sadece pasif bir izleyici olarak değil, filmle etkileşim içine giren, sorgulayan ve düşünen bir izleyici haline getirmek istedim. Bugünün sinema tüketimi şöyle oluyor maaelef çoğunlukla: Bir AVM’de filme gidiliyor. Çocuğun önüne mısır ve içecek konuyor. Film izleniyor ve çıkıp gidiliyor. Yapılan tek muhabbet filmi beğenip beğenmemesi üzerine oluyor. Ben bu soruların çeşitlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kahramanın amacı neydi? Neden bunu istiyor? Bunu elde etmek için neler yapmaya çalışıyor? Tersini yapsaydı ne olurdu? Bu film sence neyi anlatmaya çalışıyor, yani ana fikri neydi bu hikayenin? vb.
Saadet: Yanılmıyorsam oğlunuzla sadece film izlemiyorsunuz, üzerinde yaptığınız sohbetleri somut hale getirip köşe yazılarına da dönüştürüyorsunuz. Çok hoş geliyor kulağa. Biraz bu süreçten bahseder misiniz?
Burak: Haftalık online sinema dergisi Arka Pencere’nin kurucularından biriydim. Oraya beş yıl boyunca düzenli eleştiriler yazıyordum. Sonra dergideki bazı arkadaşlar dergiyi basılı yayın olarak çıkartmaya başladılar. Ben de bu versiyonunda değişik bir köşe yapmak istiyordum. Arkadaşlarım Emre’nin çok film izlediğini ve filmlere bizim gibi yaklaşmaya başladığını biliyorlardı zaten. Birlikte bir köşe hazırlamımız fikrini sordular bana. Derginin adı değişti bu arada Sinema Se7en oldu. Biz de bir buçuk yıldır her ay oraya Emre’yle birlikte “Hayallerim, Oğlum ve Sinema” köşesini hazırlıyoruz. Her ay hem benim kişisel tarihimde hem de pek çok insanda etkisi olan ünlü bir filmi işliyoruz. Önce ben o filmi ilk kez ne zaman izlediğimden yola çıkarak çocukluğumdan bahsediyorum. Sonra ebeveynlere bu filmi çocuklarıyla birlikte izlediklerinde onlarla neler konuşabileceklerini anlatıyorum. Sonra Emre kendi penceresinden filmi nasıl algıladığını ve ona neler düşündürdüğünü anlatıyor.
Saadet: Çocuk ve sinemanın yetişkinlerin izleme sürecinden sizce farkı nedir? Daha iyi dediğiniz ne var çocuk sinemasında?
Burak: Özellikle sosyal medya hesaplarımız aktif hale getirdiğimizden beri daha fazla çocuk filmleri izlemeye başladım. Evdeki DVD arşivini yeniden elden geçirip izlemeyi ertelediğim bir sürü başka çocuk filmlerini keşfettim. Dijital platformlardaki örnekleri taradım. İyi yapılmış ve her şeyiyle doğru kurulmuş animasyonlar veya diğer filmler yetişkinlere de çok iyi geliyor. Umut ve bazen de direnç veriyor. Mesela Miyazaki filmlerini birden fazla kere izlemek gerek bence. Çoğu filmi çok derin ve ilham verici. Pixar animasyonlarının çoğu çok faydalı mesajlar veren çok doğru filmler. Bir de daha az bilinen ama ‘iyi ki izlemişim’ diyebileceğiniz dünya kadar güzel film var. Bu filmleri birilerinin herkesten önce keşfedip önermesi gerek.
Saadet: Burak bey size ilginç gelebilir, ya da belki çok yakın gelebilir ama ben çocuk edebiyatı kadar animasyonları da çok seviyorum. Çocuklar için filmler denilen ve listenizde yer alan filmleri de zevkle izliyorum. Sizde de böyle mi? Acaba çocuğunuzla beraber aldığınız keyifte sizin de çocuk tarafınız hala canlı diye mi sonuç bu?
Burak: Yaşadığımız bu modern çağ içimizdeki çocuğu iyice derinlere itiyor. Bazen filmler özellikle de animasyon filmler o derindeki çocuğa ulaşamamızı sağlayabilecek en önemli araçlar. Yetişkinler animasyon filmlere daha çok şans vermeliler. Üstelik günümüzde animasyon filmler eskisinden çok daha üst düzeyde içerik olarak. Bir defa çocukların zekasını düşük görmeden yapılmaktalar. Mesajlarını parmaklarını sallayarak vermeyen, yani hikayelerini vaaz verir gibi anlatmayan filmler bunlar. Bazı hikayeler oldukça da kompleks. “Ters Yüz”ü düşünün mesela. Ya da “Lego Filmi”… Bunlar hiç basit hikayeler değiller ve büyüklerin de ilgisini çekebilecek çok iyi yapılmış filmler.
Saadet: Siz aynı zamanda akademide de derslere giriyorsunuz. Biraz hayatınızın bu kısmından bahseder misiniz?
Burak: 15 yıldır hem senaryo yazıyorum hem de danışmanlık ve eğitmenlik yapıyorum. Şimdiye dek çekilmiş üç sinema filmi senaryom var. “Gece 11.45”, “Beni Unutma” ve “Bu İşte Bir Yalnızlık Var”ın senaryolarını yazdım. Pek çok akademi, kültür merkesinde senaryo kursları, atölyeleri yaptım ve hâlâ yapıyorum. Senaryo yazmak doğru biçimde yapılınca çok güzel öğrenilebilecek bir uğraş. Hem de çok keyiflidir. Bir senaryo yazmakla uğraşmak terapi gibi de bir şeydir. Senelerdir yüzlerce öğrenciyle çalıştık. Bazıları kısa filmler çektiler, uzun filmlere hazırlananlar var.
Saadet: Çocukla film izlemek üzerine çeşitli etkinlikler ve atölyelerde yer alıyorsunuz. İlgi nasıl bu çalışmalarınıza? Sizce insanlardaki duyarlılık arttı mı çocukla nitelikli vakit geçirme konusunda? İlk başladığınızdan bugüne olan süreci değerlendirdiğinizde ne söylersiniz?
Burak: Özellikle annelerin bu konudaki duyarlılığı olağanüstü. Çocuklarına iyi filmler izletmek istiyorlar. Çocukların Youtube’da yanlış içeriklere rahatça yönelebildiklerinin çok net farkındalar. Çocuklarla film izlemek de başka bir keyif. Filmlerin hikayelerine gösterdikleri reaksiyonlar bazen çok şaşırtıcı ve zekice. Bizim kuşağımız çocukken filmlerle daha saf bir ilişki kurardık. Şimdiki çocukları etkilemek o kadar değil mesela.
Saadet: Çocukken en sevdiğiniz film hangisiydi ve oğlunuzla bu filmi ilk izlediğinizde ne hissettiniz?
Burak: “Star Wars” elbette. Oğlumla izlerken çok heyecanlandım. İnananamıyordum. Benim için çok değerli olan bir şeyi oğlumla paylaşıyordum. Onun Star Wars evrenine girişi sonrasında devam filmlerini aynı heyecanla izlemek, beraber üzülüp birlikte heyecanlanmak… Bunlar eşsiz tecrübeler benim için.
Saadet: Oğlunuzdan ne öğreniyorsunuz film izleme sürecinde?
Burak: Yeni bir bakış açısını görüyorum. Biraz klişe bir ifade ama, ‘yeni kuşak’ın bakışı bu. Ama sırf benden 30 yıl sonra doğmuş olması değil buradaki mesele. Bambaşka bir çağın, ortamın içinde doğmuş ve farklı donanımlar içinde, farklı bir ebeveyn-çocuk ilişkisi içinde büyümüş olması. Bizim anne-babalarımızdan farklı tarzda anne babalarız bizler. Daha ilgiliyiz onlarla ve bazı iniş çıkışları hep beraber yaşıyoruz. İnternet onlar için su ve elektrik gibi. En temel ihtiyaçları arasında. Bunun içine doğdular. Bu devasa bir fark.
Saadet: Oğlunuzla film izlemeye o kaç yaşındayken başladınız ve şimdi kaç yaşında?
Burak: Uzun metrajlı filmlere 4 yaşındayken başladık. Ondan önce kısa animasyonlar ve siyah beyaz kısa komedi filmler izletiyordum. Mesele sadece nitelikli film izletmek değildi. Sadece eğlenmek üzerine seçtiğimiz filmler de var vardı ve hâlâ da var. Ama meselesi olan, anlamlı hikayeler anlatan filmlerle onu buluşturmayı her zaman çok önemsedim. Bir de tabi filmler hakkında ya da filmin meselesi hakkında onunla konuşmayı da…
Saadet: Sizce büyükler yaşam mücadelesi içinde boğuşurken çocuklarıyla yeterince vakit geçirebiliyor mu? Önerileriniz olsa neler söylemek istersiniz ebeveynlere?
Burak: Günümüzde verdiğimiz yaşam mücadelesi her zamankinden daha ağır bence. Zaman eskisinden hızlı akıyor gibi hissediyoruz. Özellikle büyük şehirlerde, özellikle de İstanbul’da yaşıyorsanız. Kalabalık, gürültülü ve kaotik bir düzensizlik içinde bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. Ben oğlumla film izleme seanslarını birlikte iyi vakit geçirmek şeklinde de yorumluyorum. Evde izliyorsak daha önce izlediğim bir film oluyor. Onunla ne konuşacağımı biliyorum. Bazı sahnelerde göstereceği reaksiyonları çok merak ediyorum ve gözlemliyorum onu. Bir de eline telefon alıp köşeye çekilmesindense dikkatini iyi bir filme vermesini çok daha doğru buluyorum. Herkese de bunu tavsiye ediyorum.
Saadet: Oğlunuzla film izlerken en çok neye dikkat ediyorsunuz? Film seçimindeki kriterleriniz nelerdir?
Burak: Ona iyi vakit geçirmek dışında başka bir şeyler daha vermeli film. Motivasyon, ilham ya da düşünmesini sağlayacak bir bilgi… Gerçek hayatında kullanabileceği bir duygu, bir örnek… Hayata veya insana dair bir gizem ya da bir bakış açısı… Elbette eleştirmen olarak filmin nitelikli bir sinema eseri olmasını da isterim. Hepsinin bir arada olduğu filmleri seçmeye çalışırım. Ama bazen sırf eğlenmek için de seçtiğim filmler oluyor.
Saadet: Yıllar sonra geriye döndüğünüzde oğlunuzun size dair en çok neyi hatırlamasını istersiniz?
Burak: Onunla birlikte bir şeyler yapmayı ne kadar çok sevdiğimi hatırlasın isterim. Belki daha önce defalarca kez izlediğim filmi onunla aynı heyecanla nasıl sanki ilk kez izliyormuşum gibi paylaştığımı hatırlayacaktır. Daha küçükken oyuncaklarıyla film senaryosu gibi kurduğumuz oyunları da hatırlar umarım. Ona uydurduğum hikayeler, yatmadan önce okuduğum klasik romanlar, henüz yaşı tutmadığı için yumuşatarak anlattığım filmler, bir yerlerde gezintiye çıktığımızda yaptığımız sohbetler…. Birbirimize filmlerden verdiğimiz örneklerle derdimizi anlatma çabalarımız…
Saadet: Heves ve ilginizi işinize çevirdiğinizi düşünüyorum. Galiba bu şanslı azınlıkta olduğunuzu da gösteriyor. Buna nasıl karar verdiniz?
Burak: Zor bir karardı. Riskliydi. Bugün olsa aynı kararı verir miydim bilmiyorum. O zamanın Türkiye’si hayal kurmaya daha müsaitti sanırım. Şimdilerde tutkuyla bağlı olduğun konuyu mesleğin haline getirmek daha zor sanki. Tutkuyla bağlanmak çok belirleyici bir şey. O zaman ya da bu zaman, her koşulda belirleyici olan şey sendeki tutkunun derecesi aslında.
Saadet: Benim kızım da zamane çocukları gibi sürekli zıplayan ve yerinde duramayan oğlaklar gibi. Hem çok sevimliler, hem de çok yorucu. Onunla film izlerken o oğlak ilginç bir şekilde pür dikkat kesiliyor ve elbette yine yerinde duramasa da film boyunca dikkatini kaybetmiyor. Duygusal kısımlarda ağlıyor ve yanıma gelip sarılıyor. Sizin deneyimleriniz nasıldı ilk zamanlarda? Bir röportajınızda “insanlıktan umudunu kesmesin diye ona bu yaşananlardan gereken dersler çıkarıldı dedim” gibi bir cümleniz vardı. Gerçekler ve çocuk dünyası deyince ne düşünüyorsunuz? Sinema bu ikisi arasında nasıl bir rol alıyor?
Burak: Oğluma hiçbir zaman sadece toz pempe bir dünya tasviri çizen filmler izletmedim. İnsanlığın düştüğü hataları, savaşları, kötülüğün önlenemez yükseliğini gösteren filmleri de izlettim zaman zaman. Ya da bazı filmlerdeki bu temaların altını çizdim, onunla konuştum. Kötülüğün motivasyonunu da anlattım. Örnek verdiğiniz cümleyi “Hayat Güzeldir”i (Life is Beautiful) izledikten sonra kurduğumu çok net hatırlıyorum. Çok etkilenmiş ve üzülmüştü. Soykırım meselesi onu ne zaman duysa etkiliyor. Bunun çeşitli zamanlarda yaşanmış olmasına sinirleniyor ve bir daha olmasından endişe duyuyor. Çocukların bu endişelerini sağlıklı buluyorum ben. Endişelensinler ve bir daha olmaması için çaba göstersinler. Yaşananlardan ders çıkarmak böyle olur.
Saadet: Çocuklara dair bir film yazıp yönetseydiniz en çok ne söylemek isterdiniz? Ana karakter kim olurdu mesela?
Burak: Var böyle bir çalışmam ve yazmaya başladım. O yüzden şimdi bir ipucu vermeyeyim. Biraz daha ilerleyince konuşuruz…
Saadet: Biraz da geleceğe dair planlarınızdan bahseder misiniz?
Burak: “
Çocukla Sinema”nın internet sitesini açtık. Vizyona gelen filmlerin, ya da daha önce çocukların da izleyebileceği filmlerin değerlendirmelerinin yapıldığı, ebeveynlerin kendi favori listelerini de oluşturabilecekleri, yorumlayabilecekleri etkileşimli bir site oldu. Yüzlerce film değerlendirmesi, tavsiye listeleri var.
İlk kitap 3-12 yaş arası çocuk izleyiciler için tasarlanmıştı daha çok. Şimdi “Ergenle Sinema” kitabım var hazırladığım. Orada da 12-18 arası çocuklarımıza mutlaka önerdiğim filmler olacak.
Senaryo eğitimlerim ve danışmanlıklarım sürüyor, kendi senaryolarım var. Yani yine sinemayla, yazıyla iç içe planlar işte… Elbette “Çocukla Sinema” girişimini büyütmeyi planlıyorum en çok. Şimdi zaten İKSV ile bir ortaklığa giriştik. Bazı başka festivallerle de dirsek temasımız var. Çeşitli okulların öğrencilerine film+atölye çalışmaları tasarlayacağız. Ben bunları başka şehirlerde de yapmak ve çocuklarla filmler üzerinden iletişim kurmayı yaygınlaştırmak istiyorum.
Saadet: Sohbetimize katıldığınız için teşekkür ederim.
Not: Fotoğraflar:Muhsin Akgün
Çok eksik olduğunu bir konu hakkında,değerli bilgiler edindim.Teşekkürler…
Ben de keyifle takip ediyorum Burak Göral'ın önerilerini. Rica ederim