Susam Sokağı Severler Buraya!… Yeşim Olcay Sağtürk oğlak sohbetleri’nde!..

81 doğumlu birisi olarak benim dönemimdeki çoğu akranımın da Susam Sokağı ile büyüdüğünü biliyorum. Bugün geri dönsem çoklu seçenekler içinde yine Kırpık, Minik Kuş, Kurabiye Canavarı ve diğerlerinin arasında yerimi alırdım. Büyümemde güzel bir yeri olan programın metin yazarlarından Yeşim Olcay Sağtürk’ü bulunca da sanki çocukluğumun kahramanlarını bulmuş gibi hissettim. Benim için güzel bir duyguydu. Gelin siz de “Bir insanın başına gelebilecek en güzel şey bir çocuk sahibi olmaksa, en zor şey de bir çocuk yetiştirmek.” diyen Yeşim hanımınla gerçekleştirdiğimiz sohbete kulak verin 🙂 

Saadet: Yeşim hanım merhaba, öncelikle hoş geldiniz oğlak sohbetlerine. Ben sizi tanımadan da sevenlerdenim desem fazla olmaz galiba. Çocukluğuma döndüm sizinle telefonda konuşurken. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Susam Sokağı yazarlarından birisi ile konuşmak telefonda da söylediğim gibi her bir karakterle konuşuyormuşum hissi verdi. Minik Kuş, Kırpık ve diğerleri. Siz en çok hangi karakteri sevdiniz?

Yeşim: Ben en çok Kırpık karakterini severdim. Hafif hiperaktif, neşeli, eğlenceli, komik bir karakterdi çünkü. Kırpık sayesinde, vermek istediğimiz mesajı, öğretmek istediğimiz davranışı, çocuğun gülerek, eğlenerek ve çok daha kolay bir şekilde öğrenmesini sağladığımızı düşünüyordum.

Saadet: Susam Sokağı yazmak nasıl bir şey? Ne hissettirdi size bölümleri yazarken?

Yeşim: Susam Sokağı yazmak, herhangi bir diziyi, herhangi bir çizgi filmi yazmak gibi bir şey değildi. Öyle aklımıza estiği gibi, içimizden geldiği gibi yazmak diye bir şey yoktu çünkü Susam Sokağı yazarken.20 kişilik bir yazar ekibiydik. O yayın döneminde, çocuklara öğretilmesi hedeflenen konular, uzmanlar tarafından saptanır ve bu konulara ait pedagojik bilgiler, pedagoglar ve psikologlarca hazırlanmış olan bir kitapta yazarlara sunulurdu. Kitabın adı ” Yazarın El kitabı ” ydı. Ama ‘ El Kitabı’ dediğine bakmayın, kalın, hani nerdeyse küçük bir ansiklopedi gibi bir şeydi.Her yazar, her hafta beş stüdyo metni ve bir de çizgi film yazardı. O hafta hangi konular hakkında yazacağımız hafta başında, baş yazarımız tarafından bize verilirdi. Haftaya elimizde küçük bir listeyle başlardık. Mesela o hafta size şöyle bir liste gelmiş olabilirdi.

Problem çözme
Akran rekabeti
Saygılı ve kibar davranmak
Yardım severlik
Kırmızı
2 sayısı
Çocuğa “Problem Çözme” yi öğretirken, tabi ki havuz problemi çözmeyi öğretmiyorduk. Bir çocuğun karşılaşacağı problemler neler olabilir, bu problemleri çözerken ne yapması, nasıl davranması gerekir? Konunun psikolojik boyutunu, önce ‘Yazarın El Kitabı’ndan etraflıca öğrenip, sonra da çocuğa bunu en eğlenceli, en kolay şekilde nasıl öğreteceğimizi düşünürdük. Çocuğu en iyi, en doğru şekilde eğitmek büyük bir sorumluluktu, üstüne bir de bunu eğlenceli bir şekilde nasıl yapacağımı bulmaya çalışmak gerçekten çok stresliydi. Ama sonrası yani yazma kısmı çok keyifliydi. Sonra o yazdıklarınızı ekranda izlemek daha da keyifliydi. Ama en keyiflisi, şimdi kocaman bir birer yetişkin olmuş insanların gelip de, “Ben Susam Sokağını çok severdim, ben onunla büyüdüm…” demesi…. İnanın bu çok büyük bir haz veriyor insana.

Saadet: Merak ettim şimdi, Susam Sokağı’nı yazarken hangi haliniz daha hakimdi size? Çocukluktan hangi yaş daha baskındı mesela ruhunuzda?

Yeşim: Benim yaşımdaki yetişkinlerin çocuklukları aşağı yukarı hep birbirine benzer. Sevgisini belli etmeyen annelerin çocuklarıyız biz. Sevgisini belli ederse, şımaracağımızı düşünen; bize hayatı öğretmeyi, bizi ‘hizaya sokmak’ olarak gören annelerin çocukları. O günlere dair tabi ki güzel anılarımız var hepimizin. Öyle trajik bir çocukluk değildi pek çoğumuzun ki. Ama yine de….Ben çocuklara yönelik yazarken bizim neslimizin, anılarımızın çocukluğunu değil de, hayal ettiğim anneleri ve çocukları yazmayı tercih ediyorum. Yaptığının bir çocuk büyütmek değil, bir insan yetiştirmek olduğunun bilincinde, çocuk eğitimi konusunda bilinçli anneler benim hayal ettiklerim. Aslında sanırım pek çok çocuk yazarı, duygulardan önce, pedagoji bilgisi ile haşir neşir oluyoruz. Duygular ve hayaller ondan sonra geliyor.

Saadet: Nedir sizi çocuklarla ilgili metin yazarlığına çeken? En çok ne iyi geliyor size?

Yeşim: Ben aslında psikolojiye ilgi duyuyorum. Bir film izlerken ya da bir kitap okurken, kahramanın neden öyle davrandığını düşünürüm hep. Veya bir gün bir arkadaşıma kızarım, ama sonra, sakinleşince hep “Neden öyle davrandı? Niye öyle yaptı?” diye düşünürüm. Böyle davranmasının gerçek nedeni kişiliği mi, geçmişten gelen anıların bıraktığı tortular mı, çocukluk travmaları mı?Kişiliğimizi, nerde nasıl davrandığımızı belirleyenler, genlerimiz, aldığımız eğitim, yaşadıklarımız, bize söylenen her söz, yüreğimizde derin çizikler açan her olay, küçük izler, kapanmayan yaralar, kahkahalar, güzel anılar, kötü anılar…..
Uzmanlar kişiliğimizde genlerimizin mi, yoksa aldığımız eğitimin mi daha etkili olduğunu hala araştırıyorlar. Çocukların, yarın mutlu bir yetişkin olmasında, çocukken anne ve babasının ona nasıl davrandığı belki de en önemli etken… Çocuklara ve annelere yazmak için, bundan daha geçerli bir sebep var mı sizce ?

Saadet: Çocuk yetiştirmek sizce nasıl bir şey?

Yeşim: Bir insanın başına gelebilecek en güzel şey bir çocuk sahibi olmaksa, en zor şey de bir çocuk yetiştirmek.Kucağınızda ona vereceğiniz her şeyi almaya hazır minicik bir bebek, elinizde çeşit çeşit çocuk eğitim metodunun sunulduğu onlarca kitap, etrafınızda her şeyin en doğrusunu bildiğini düşünen, anneanne, babaanne, komşular, arkadaşlar ve tüm bunların ortasında kafasında binlerce soru işaretiyle oturan, en iyiyi, en doğruyu seçmek; en doğru, en mutlu çocuğu yetiştirmek isteyen bir anne…… Hayatımın en güzel anıları da, en zor günleri de hep o döneme ait.

Saadet: Bilgi Yayınları’ndan çıkan “Eyvah Anne Oldum” adlı bir kitabınız da var. Biraz bundan bahseder misiniz? Neden “eyvah” dediniz?

Yeşim: “Eyvah” derken kastettiğim, uykusuz geceler, yeşil renkli kakalar, yerlere saçılmış mamalar değildi elbette. Lohusa sersemliğim ve yeni anne olmanın verdiği sarhoşluk geçip de kendime geldiğim de, yapmam gerekenin bir çocuk büyütmek değil, bir insan yetiştirmek olduğunu fark ettiğim an, hissettiğim şey tam da buydu çünkü: EYVAH. 36 yaşımdaydım ve ben bu konuda hiç bir şey bilmiyordum.Bütün kitapçıları dolaştım, çocuk bakımıyla, çocuk eğitimiyle ilgili, bulduğum bütün kitapları aldım, okudum. Çocuğu olan yaşlı, genç tanığım bütün annelere, bu işi nasıl becerdiklerini sordum. Kitaplardan okuduklarımı ve tanıdığım tüm annelerin tecrübelerini birleştirip, kendi oğluma uygun bir yol bulmaya çalıştım. Ve sonra da öğrendiklerimi, edindiğim tecrübeleri, oğlumla yaşadıklarımızı, bir kitapta toplayarak tüm yeni annelerle paylaşmak istedim. Yanlış bir bilgi veriyor olmamak için konularında uzman danışmanlarım tüm yazdıklarımı satır satır okudular ve kitaba çok büyük katkılarda bulundular.Ayrıca çocuk eğitiminde, masalların çok önemli bir araç olduğu artık tüm uzmanlarca kabul edildiğinden, yazdığım konularla ilgili masallar tasarlayarak, çocuğun istenilen davranışı daha kolay öğrenmesine, daha kolay içselleştirmesine yardımcı olmaya çalıştım.

Saadet: Anne olmanın en zor yanı sizce nedir?

Yeşim: Çocuğumuza hep en iyisini, hep en güzelini, hep daha fazlasını, hep daha fazlasını vermek isteriz ya hani. Ama….. Sevgi, şefkat ve ilgi dışında, çocuğumuza vereceğimiz her şeyin azı zarar ama çoğu da zarar ya hani.
Çocuk bir şey istediğinde bunu hiç önemsememek kötü; ama her istediğini hemen anında yerine getirmek de bir o kadar kötü. Çocuk içinden çıkamadığı bir problemle karşılaştığında yardımcı olmamak kötü; ama her dara düştüğünde hemen koşup yardım etmek, onun kendi sorununu kendisinin çözmesine izin vermemek de kötü…. Ben en çok nerde durmam gerektiğine karar vermekte zorlandım. Hep daha çok vermek istedim, geri çekilmek hep çok zor oldu benim için. Hala da zor oluyor.
Anne olmanın duygusal olarak zor olan yanı ise; onun üzgün olduğunu, onun mutsuz olduğunu, çaresiz olduğunu görmek. Çocuğunuz 1 yaşında, 10 yaşında, 50 yaşında… Hiç fark etmiyor. O üzgün olmasın, o mutlu olsun yeter, gerisi teferruat.

Saadet: Peki anne olmanın en güzel yanı nedir?

Yeşim: Ben sevginin, bir şeyi, bir insanı sevmenin, hem de karşılıksız sevmenin ne demek olduğunu çocuğum olunca anladım. Bana böyle bir sevgi yaşattığı için, böyle bir duyguyu hissetmemi sağladığı için, oğluma teşekkür ederim.

Saadet: Anne olmadan önce ve sonra diye izlediğinizde nasıl bir değişim çıkıyor karşınıza?

Yeşim: Anne olmak, hem çok zor ve hem de çok keyifli bir öğrenme ve öğretme süreci. Bir çocuk yetiştirirken sadece ona bir şeyler öğretmiyorsunuz çünkü, aynı zamanda biz de sürekli yeni bir şeyler öğrenip, sürekli değişip, gelişip, olgunlaşıyoruz. O büyürken, biz de büyüyoruz aslında.Artık çok daha vicdanlı, çok daha şefkatli, azıcık daha olgun ve çoooook daha sulu gözüm.

Saadet: Hep babalık öğrenilen şeydir denilir ama sanırım siz anneliğin de öğrenildiğini söylüyorsunuz. Bu söylem olarak nasıl karşılandı okuyanlarda?

Yeşim: Okurların nasıl karşıladığını öğrenebileceğim bir araca sahip değilim ne yazık ki Ama yakın çevremden bildiğim, onların da benimle aynı fikirde olduğu, aşağı yukarı aynı yoldan geçtikleri.

Saadet: Tek kelime ile çocuk nedir desem ne cevap verirsiniz?

Yeşim: Mutluluk

Saadet: Oğlak sohbetlerine katıldığınız için çok teşekkür ederim. Bana Susam Sokağı’nın sıcaklığını yaşattınız yeniden.

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.