Küçük Feministin Kitabı

Kapağında beş çocuğu bir ağacın farklı dallarında gösteren Küçük Feministin Kitabı Güldünya Yayınları tarafından basılmış. Sassa Buregren tarafından yazılıp çizilen kitap Türkçe’ye Ünzile Tekin tarafından çevrilmiş. Kitap kapağında ağaçta bir de kedi var çocukların yanında. İsveç Sanat Konseyi’nin desteği ile yayınlanmış kitap bence tüm çocuklu ailelerin evlerinde olması gerekenlerden. Hatta çocuklu olması gerekmiyor, bir konuyu basit ve sade bir dille okumayı seven herkes için tercih edilebilir bir kitap.
 
Kitap oldukça sevimli bir kızın merak duygusuna eklenen eleştirileri ile başlıyor. Ebba gazetede tamamı erkeklerden oluşan G8 zirvesindeki toplu fotoğrafı görüyor. Dünya liderlerinin neden sadece erkeklerden oluştuğu ve neden aralarında gençlerin hiç olmadığını düşünen Ebba araştırmaya başlıyor. Araştırdıkça eleştirileri de artıyor haliyle. Kafasındakileri yeğeni Jorinda ile mail üzerinden tartışmaya başlıyor. Oldukça güzel ve başlangıç aşamasında olanlar için açıklayıcı sorular da ardı ardına ekleniyor.
 
İki kız çocuğunun araştırma esnasındaki sorularındaki bir cevap çok güzel. Haksızlık olduğunu ve kadın erkek eşitliğinin sağlanmadığını çeşitli örneklerle konuşan ikiliden Ebba, varolan haksızlığı kendilerinin değiştirebileceğine duyduğu inançtan bahsederken Jorinda “Biz kimiz?” diye soruyor. Ebba da “Kızların ve oğlanların eşit olanaklara sahip olmasını isteyen herkes.” diye yanıtlıyor. Ben de bu kitabı benzer niyetteki herkesin okumasını tavsiye ediyorum. Öncelikle merak eden, sorgulayan, itaat ve biat etmekten uzak, eleştirel düşünce yapısına sahip çocuklarımız için okuyalım bu kitabı. 
 
Bize aktarılanı olduğu gibi kabul edip, her söylenene ‘kabul’ demekten çok daha güzeli belirli bir mesafede kalıp konuyu düşünmek, eleştirmek ve sorgulamak. Bunu da bilgi ile temellendirmek. Kızlar da bunu yapıyor. Bir grup kuruyorlar ve bu grupta oğlanlar da yer alıyor. Ebba, Ylva, Simon, Axel ve Fina’dan oluşan Beşler Grubu konuyu masaya yatırıyorlar. Ya da ağacın dallarına mı deseydim? Çocuklar bildiğiniz üzre genelde hareket halinde olurlar ve bu kitapta da ağacın dallarında başlıyorlar tartışmaya. Klasik kız-erkek rollerini alaşağı ediyorlar ve karşılıklı olarak kendilerine sunulan basmakalıp cümlelerle neleri kaçırdıklarını görüyorlar. Aklıma Serpil Sancar hocanın erkeklik üzerine çalışmaları geldi bu kitaptaki erkeklerin serzenişlerini dinlerken. İki tarafı da olumsuz yönde etkileyen bu ayrımcılığın çocuklar tarafından dillendirilmesi oldukça güzel. Örneğin oğlanlardan bir tanesi “Bir okulda, sekizinci sınıfta, erkek çocukların sesleri ergenlikte değişime uğradığı için müzik dersini kaldırmışlar” diyor üzüntü ile. 
 
Bir başka serzenişte ise kız çocuğu “Ne giyeceğimize de kendimiz karar veremiyoruz. Nasıl görünmemiz gerektiğine hep başkaları karar veriyor.” diyor. Konuşmalardan anladığımız çocukların pek çok şeyi içlerinde biriktirdikleri. Konuşma başlayınca herkes kendi tarafından yaşadığı ayrımcılığı aktarıyor. İyi de yapıyor. Böylece karşı çıkmaya da başlıyorlar kendilerine dayatılan rol ve kalıplara. Sonunda kendilerine bir slogan buluyor Beşler Grubu; “Ben Benim. Olduğum gibi olmalıyım!” Nasıl güzel bir başlangıç değil mi? Böylece çocuklar küçükken kendilerine söylenen sözlerden, kendilerine sunulanlara ve içinde bulundukları eğitim sistemine kadar hemen her şeyi tekrar gözden geçiriyorlar. Kafalarındaki soru işaretlerine cevap bulmak için de bolca araştırma yapıyor grup üyeleri. 
 
Bu araştırmalar Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi kitabında 1759-1797 yılları arasında yaşamış Mary Wollstonecraft ile başlıyor önceleri. Kız çocuklarının eğitim hakkından başlanıyor ve dönemde önemli isimler araştırılıyor. Kadınların oy kullanma hakkı ve süfrajetler, 1. Dünya Savaşı’nda kadınlar ve çeşitli ülkelerden örnekler veriliyor. Grup, Simone de Beauvoir’e de uğruyor. “Kadın doğulmaz, kadın olunur” sözünden etkilenip söylenenler üzerine düşünüyorlar. Bu arada kavramlarla da tanışıyor çocuklar. Örneğin iktidar nedir diye sorguluyorlar ve kendi gündelik hayatlarından kavramı anlamaya çalışıyorlar. Çocuklardaki bilgilenme ve eleştirme gücü ailelerine de yansıyor elbette. Çünkü çocuklar okuduklarının kendi hayatlarında nereye işaret ettiğini de bulmaya çalışıyor. Örneğin kızlardan bir tanesi kendi anne babasına bir kız çocuğu olarak dünyaya gelmesinin ikisinde de nasıl bir duygu oluşturduğunu soruyor. Yüzleşmek istiyor ailesiyle kısacası.
 
Grup üyelerinin bu güzel öğrenme süreçlerini takip ederken okumanın ve araştırmanın çocuklar için olduğu kadar ebeveynler için de geliştirici yönünü düşünüyorum. İşte belki bu yüzden ikinci, üçüncü kez yaşama şansı diye bakarım etrafında çocuk olanların yaşamına. Düşünmediklerimizi, ıskaladıklarımızı yeniden yaşama, düşünme şansı verir çocuklar. İşte tam da bu sebeple olabildiği kadar özgür yetiştirmek gerektiğini düşünürüm çocukları. Soran, sorgulayan, eleştiren ve merak eden çocuklar kurtarır belki kötülükten kendilerini ve hepimizi. İtaat ve biat eden değil, bunları yerle bir eden çocuklar. Her şeyden önemlisi yaşama sevinci ve heyecanı olan çocukların korkusuz olması gerekir yaşam serüveninde. 
 
Kitaba tekrar dönecek olursam grup üyeleri tarihsel süreçteki kazanımları değerlendirirken alanındaki “ilk”leri de görürler. Farklı ülkelerdeki uygulamaları ve yaşam biçimlerini de düşünürler. Sonra yaşam içinde kadınlık hallerine bakarlar. Sonra da elbette kendilerine. Bu öğrenme süreci kendilerinde çok güzel bir dönüşüme de sebep olur. Ara ara akıllarına gelen konuları toplanma zamanına bırakmadan telefonla, mail ile paylaşırlar. Elbette tüketim toplumunun en çok kadınları hedef almasına gelirler ve buralarda kendilerinin de içine düştükleri durumların farkına varırlar. 
 
Araştırmaları esnasında Berit As ile karşılaşan çocuklar onun ortaya koyduğu dışlanma yöntemleri üzerine düşünürler. Gündelik hayat içinde de maruz kaldıkları bu yöntemlerle nasıl başa çıkacakları üzerine de hep beraber düşünmemizi sağlarlar. Bunlar; görünmez kılmak, gülünç duruma düşürmek, bilgi saklamak, çifte cezalandırma, suçlama ve utandırma olarak sunuluyor. Kitap 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde neler yapılacağına dair bir taslak ile sona eriyor. 
 
Bu güzel ve geliştirici kitabı okumak farkındalığı arttıracağı kadar daha yaşanır bir toplum için gereklidir de. Kitabın arkasında film ve kitap önerileri de yer alıyor. Ayrıca son kısımda danışmak için Türkiye’de faaliyet gösteren kadın derneklerine dair bilgiler de yer alıyor. Güldünya Yayınları isminden dolayı ayrıca kıymetli. Biliniyor ama yinelemekte fayda var; Güldünya maalesef ülkemizdeki kanayan bir yaranın simge isimlerinden. Töre cinayetine kurban edilen ve simgeleşen bir isim. Hikayesi hepimizi yaralayan ve yaşananları sorgulamamızı kaçınılmaz kılan bir hikaye. Yeni Güldünya’lar olmasın diye çabalayanların ilham kaynağı bir yandan da. Bu kitap aracılığı ile çocukların, yaşanan ayrımcılığı farketmelerine yardımcı olmaları da ayrıca önemli. 
 
Küçük Feministin Kitabı bilmeden karşı çıkan veya bilmeden itaat edenler için de çok önemli. Benim açımdan çocukların öğrenme süreci ve merakı kadar bulundukları noktadan öğrendiklerini kendi yaşamlarını dönüştürmede kullanmaları da önemli. Onlarla birlikte aileleri de bilgileniyor, öğreniyor, eğleniyor ve yaşadıklarını tanımlıyor. Özellikle geri kalmış bölgelerde kız çocuklarının okumalarının nasıl büyük bir övünç kaynağı olduğunu hepimiz biliyoruz. Çünkü okuyan, aydınlandığı gibi aydınlatıyor da etrafını. Sorgulayan, merak eden, araştıran ve düşünen çocuklarımız olması için onlara sadece gerekli ortamı hazır edip geri çekilmek yetiyor. Onların dünyası zaten eşit ve özgürlükçü. Orası zaten hepimizin cenneti. O cennetin cehenneme dönüşmemesi de büyüklerin ellerinde. Ne diyelim büyüklerin içindeki çocuk tarafları hiç büyümesin o zaman…
 
Metnin Yayınlandığı Gazete için tıklayınız

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.