Öğrenmek ve öğretmenin keyfinde bir öğretmen Bilge Savacı “oğlak sohbetleri”nde :)

Herkes kendi tarihinin baş rolünde. Bilge öğretmen de öyle. Arada şöylesi büyük bir fark var; öğretmenler çocukların hayatlarının şekillenmesinde oldukça önemli bir paya sahip ve bu nedenle sorumlulukları fazla. “Onları tanımak konusunda önüme resim koysanız kimin çizdiğini söyleyebilirim sanırım” diyen Bilge Savacı ile öğrenmek ve öğretmek üzerine keyifli ve dolu dolu bir söyleşi gerçekleştirdik. Heyecanı ve yaşama tutunma çabası öğrencileri için şans olanlar büyük ödülü almış gibi hayattan. Benim payıma da mutlu olmak düşüyor bu örnekleri dillendiriyor olmak 🙂 Tavsiye ile dahil olun derim bu sohbete…

Saadet: Bilge öğretmenim hoş geldiniz “oğlak sohbetleri”ne. Bize biraz kendinizden bahsederek başlayabilir misiniz?

Bilge: Merhaba, hoş bulduk. Yozgat’ın Sarıkaya ilçesinde doğup büyüdüm. Üniversiteyi Kastamonu’da okudum ve Erzurum’a atandım. Ardından Yozgat’ın bir ilçesine tayin oldum. Genel olaraksa çocukluğumdan beri sanata meraklıyım. Yazmak, çizmek ve şarkılar en büyük tutkum.

Saadet: Öğretmen olma kararınız nasıl oluştu? Nedir sizin için öğretmen kelimesinin anlamı?

Bilge: Aslında ne olmam gerektiğini çok da bilmeyerek öğretmen olmak istedim. Öğretmenlik çok popüler bir meslekti bizim öğrencilik dönemlerimizde. Sınıf öğretmeni olma kararım çok ilginç. Sınavdan bir gece önce aniden uyanıyorum ve kendi kendime şöyle diyorum: “ Ya geometriden bir soru yanlış olur ve o soruda takılarak zaman kaybedersem n’olacak?” Aniden cevabı yapıştırıyorum: “ O zaman sayısal kısmı bırakıp sözele geçiyorum ve sınıf öğretmeni oluyorum.” Ben sayısal öğrencisiydim. Ertesi gün sınav da çevrelerle ilgili bir geometri sorusu yanlış sorulmuş, o soruda takıldım ve zaman kaybedip sözele geçerek sınıf öğretmeni olabilmek için çözdüm soruları. O geceyi hatırladıkça hala şaşıyorum olanlara.

Saadet: Çocuklara en çok neyi vermek istiyorsunuz? Temelde ve olmazsa olmazınız nedir onlara vermek istediğinize dair?

Bilge: Rahat, mutlu, gülen, güldüren, eğlenceli, hayal kurabilen, sevmeye ve tüm iyi şeylere dönük bireyler yetiştirmek istiyorum. Aynı zamanda sanatın değerini kavramış, kitaba, kelimelere, harflere duyarlı olmaları için çabalıyorum. Kendilerini anlatabilme becerisi kazanmalarını önemsiyorum. Öğrenmek çok keyifli. Bu keyfi hissetmelerini istiyorum. Çalışmak, çalışkan olmak insanı mutlu ve dinç kılar, ter dökmenin değerini kavramalarını istiyorum… Ve daha bir sürü şey belki… Tüm bunları topladığımızda ise kendine, topluma ve dünyaya faydalı olabilecek bireyler yetiştirmek amacım.

Saadet: Siz bir köy okulunda öğretmensiniz. Eğitim aldığınız şehri bırakıp köye ilk gittiğiniz gün ne hissettiniz?

Bilge: Aslında hemen atanmadım ama köye ilk atandığımda köye yerleşmiştim ve kendime şöyle diyordum: “Hayır, bu bir şaka ve biraz sonra hepsi bitecek.” Tabi bitmedi, üç buçuk yıl köyde yaşadım Erzurum zamanlarında. İki yıl içinde köye alıştım. Şehir merkezine gidip kaldığım günlerde akşam camı açıp binadan başka şey göremediğimde “Yarın olsa da köyüme dönsem.” diyordum. Şimdi de küçük bir kasabada çalışıyorum.

 

Saadet: Köyün ağır akan ritminde sizi en fazla motive eden şey nedir?

Bilge: Okumayı, yazmayı, resim çizmeyi ve müzik dinlemeyi sevmek. Ve bunlardan beslendikçe bir taraftan da çocuklara aktarmak bu çalışmalardan kazandıklarımı… Köy düşünce gücünüzü artırır. Zihniniz sizi yoracak çevresel faktörlerden arındığı için inanılmaz şekilde hızlı düşünmeye başlarsınız ve öyle gider. Şehirde insanı düşünmekten alıkoyan-uzaklaştıran pek çok şey var. En başta gürültü belki. Şehir de düşünceye katkı sağlar elbette ama kendinle ve yaşamla sağlam bir diyaloğa geçmen ancak bir köy ortamında mümkün.

Saadet: Çocuk edebiyatına merakınız ne zamandan beri var? Öğrencilerinizi güzel kitaplarla buluşturmaya nasıl başladınız? Biraz süreçten bahseder misiniz?

Bilge: Çocukluğumdan beri resim çiziyorum. Üniversiteye gittiğimde yeniden çizmeye karar verdim. 2005 yılından itibaren illüstrasyonlar çizmeye, resim hikayeleri ve çocuk hikayeleri-şiirleri yazmaya başladım. O yıllardan beri yoğun çalıştım hep. Yani 12 yıl dolacak ve heyecanıma bakarsanız hep bugün başlamışım gibi bir heyecan var içimde. Bu ilk aşamaydı. İkinci aşama atandıktan sonra başlıyor. Teneffüslerde öğretmenler odasında oturarak vakit geçirememeye başladım. Orda oturduğumda sürekli resim hikayeleri çiziyordum. Sonra Küçük Prens’i teneffüs vakitlerinde okuyarak başladım okul-çocuk kitabı arasındaki bağı kurmaya. Okulda bulduğum çocuk kitaplarını okuyarak devam ettim. Arkadaşlarımdan buldum, internetten aldım. Sonra başka köye tayin olduğumda daha bilinçliydim ve bu sefer o okuldaki tüm çocuk kitaplarını tarayarak öğrencim olmayan çocuklara önermeye başladım. Sonra Yozgat’a tayinim çıkınca nitelikli çocuk kitaplarımız yoktu. O süreçte 8 drama oyunu yazdım. Her biri 45 dakikalıktı. Biraz olanların dışında nitelikli çocuk kitaplarımız yeterli olmadığı için bu oyunları ilk dönem oynattım farklı gruplar oluşturup. İkinci dönem çocukların önerilerini dikkate alarak 8 oyundan ikisini birleştirip, onu da tek oyuna indirgeyip bir dönem bu oyuna çalıştık. Şiirsel dilde bir tiyatro oyununu yazdım, oynadık. Kitap eksikliğimizi bu çabayla gidermeye çalıştık. Elimizdeki çocuk kitaplarının ve başka yazarların hayatlarını her gün araştırıp sınıfta anlattım ve fotoğraflarını çocuklara gösterdim. Bunu illüstratörler takip etti. Yerli yabancı bir çok illüstratörün çalışmalarını sınıfta çocuklarla inceledik. Bunları etkili ve hızlı şekilde ilerletmeye çabaladım. Kitaplarımızdaki yetersizliği bu çalışmalarla gidermeye çalıştık. Aynı zamanda da gün içinde zihinden sürekli hikaye ve drama oyunları yazarak bunları sınıfa aktaran bir öğretmenim, besin kaynaklarımızdan biri de bu. Ertesi yıl sosyal medyada çocuk edebiyatı dünyasından isimler ekledim. Bunun sebebi, 3 yıl boyunca çocuk dergilerine yazdığım şiirleri, yaptığımız resimleri ve çocuk kitapları üzerine düşüncelerimi paylaştığım yazıları yolladığım dergilere kabul ettirememek idi. Tabi ulaşıp bulduklarıma diyelim. Bu çalışmaları sosyal medya üzerinden paylaşmaya devam edince (devam edince diyorum çünkü önceki yıllarda çok az arkadaşım olduğunda da aynı paylaşımları yapıyordum) çocuk edebiyatı dünyasının dikkatini çekmeye başladım. Bu dünyadan pek çok yazar, çizer bana mesajlar atmaya, aramaya, sorular sormaya başladı. Telefonda konuştuk kimileriyle. Tanışmalar ve uzaktan görüşmeler halen sürmekte. İnanılmaz paylaşımlar ve arkadaşlık kuruldu aramızda. Bu arada herkes İstanbul’da yaşadığımı zannediyor ama ben Anadolu’nun tam ortasındayım. Bu diyalogların da başlangıcı sevgili Füsun Çetinel’dir. Kendisi beni sevgili Yasemin Pforr ile tanıştırdı. Yasemin Pforr “Her Cocuk Bir Tohum” projesinde gönüllülerle birlikte güçlerinin yettiği kadar okula kütüphane kurmaya çalışıyor. Bana da kitaplar yolladılar. Diğer yandan sosyal medyadaki yazar, çizer ve okur arkadaşlarım çocuk kitapları yolladı. İki yıldır iki okula birden kitap dağıtıyorum. Bu kitapları okuyarak, anlatarak, özendirerek ve çocuklara kitapları sevgiyle uzatarak onların bu büyülü dünyayla buluşmalarına katkı sağlamaya çalışıyorum. İnanılmaz bir süreç bu. Bu kitaplar bizi okula, birbirimize ve hayata bağlıyor en güzel bağlarla… Çocuk yazarları, illüstratörler ve yayıncılar iyi ki varlar… Onlara çok şey borçluyuz, sonsuz teşekkür borçluyuz… Bu teşekkürü ülke olarak onları zaman zaman onurlandırarak somutlaştırmalıyız.

Saadet: Neler yapıyorsunuz bir gün içinde öğrencilerinizle?

Bilge: Seneden seneye, günden güne değişiyor aslında sınıf içinde yaptıklarımız ama yine de bir sıra oluşturmaya çalışayım: Bir çocuk kitabı okuyorum, dramalar yazıp oynayarak oynatıyorum, çocuk şarkıları söylüyorum çocuklara, resimler çiziyoruz, gördükleri rüyaları ve resim hikayelerini anlatıyor çocuklar. Onlar için hikayeler yazıp anlatıyorum. Çizdiğim resimler, yazdığım hikayeler ve oynayıp oynattığım dramalar ders konularıyla da alakalı oluyor, ders dışında eğlenceli ve faydalı konular üzerine de oluyor.

Saadet: Görsel sanatlar da sanırım ilginizi çekiyor. Yazı tahtası olarak geçen tahta sizde bir nevi çizim tahtası gibi 🙂 Hem öğrencileriniz çiziyor, hem de siz? Öğretme süreci sizce nasıl işliyor?

Bilge: Türkçe ve matematik dersi başta olmak üzere tüm derslerle ilgili resimler çiziyorum ve bu da öğrenmeyi de öğretmeyi de eğlenceli, ilgi çekici ve anlaşılır kılıyor. Bunlar dışında birçok illüstrasyon-illüstratör araştırıp, çocuk kitaplarından da faydalanıp sınıf tahtasına çiziyorum. Öğretme sürecini büyülü hale dönüştürerek kendisinden kopulamaz bir tutkuya dönüştürüyor. Daha mutlu, enerjik, esprili, eğlenceli, hayal kuran bireylere dönüşüyoruz resimlerle.

 

Saadet: Kaç yıldır öğretmensiniz ve bu geçen süre için tek kelime söyleyin desem, hangi kelimeyi seçerdiniz?

Bilge: 2012’de atandım. 6 yıllık diyelim. O tek kelime “aşk” olur. Sevgi, çalışmak, emek vermek, araştırmak, öğretmek ve öğrenmek, değişim, düşünce, kağıt, kalem vs… bunlar kalbin içinde aşk topları olarak patlıyor.

Saadet: Öğrenmek ve öğretmek arasındaki bağ nasıl bir bağ? Siz öğrendiklerinizi öğrencilerinize öğretme telaşındasınız; en büyük rehberiniz nedir?

Bilge: Öğretmek ve öğrenmek karşılıklı oluyor sürekli. Ve bence çocuklar bize öğretiyor. Biz yetişkinler dar dünyamızdan onların gepgeniş dünyalarında büyümeye çabalıyoruz. Bu süreçte en büyük rehberim kalbim ve hislerim. Kalp ve his dediğimiz kelimelerin ucunda kurdeleyle iyilik sözcüğü bağlı. Ve kalbi, hissi, iyiliği canlı kılan faktör çalışmak, çalışkanlık.

Saadet: Çok ama çok büyük bir sorumluluk içinde bence ilkokul öğretmenleri. Aslında okulöncesi de aynı durumda. Daha yolun çok başındalar çocuklar ve siz yaptığınız bir hareket ile onların öğrenme meraklarını geliştirebilir veya köreltebilirsiniz? Hiç ürktüğünüz oldu mu bu sorumluluktan?

Bilge: Üniversite sınav sonuç kağıdımı elime aldığımda yaşadığım sevinçle birlikte söylediğim söz şu oldu: “Ben bu mesleği nasıl yapacağım?” Üniversiteye gidince dört yıl bu sorunun ağırlığı ve bulmaya başladığım cevaplar hep benimleydi. Bu soru peşimi hiç bırakmadı, hiç bırakmasın.

Saadet: Her öğrencinizi ayrı ayrı tanıyor ve kişiliklerine uygun davranabiliyor musunuz? Onların hayatında belki de bıraktığınız izi yaşadıkça taşıyacaklar. Peki ya sizde kalan izler? Ne söylersiniz öğrencilerinizden size kalan en güzel ana dair?

Bilge: Elimden geldiğince ayrı ayrı tanımaya gayret ediyorum. Onlarla birlikte olduğum sürece bu gayret devam ediyor. En önemlisi ise adaletli davranmak. Kendimi her gün sorguluyor ve davranışta en mükemmele ulaşmaya çabalıyorum. Onları tanımak konusunda önüme resim koysanız kimin çizdiğini söyleyebilirim sanırım. Kişiliklerine uygun davranmaya gayret ediyorum ve bu gayret beni gitgide olgunlaştırıyor. Bu konuda verebileceğim özel ve uzun örnekler var fakat burada özet ve kapalı bir cümleye sığdırmış oldum. En güzel an sarılmak. Çünkü tüm zamanların güzelliği o anda toplanıyor ve büyük bir coşkuya dönüşüyor.

Saadet: Sizin öğrenciliğinize gidelim biraz da. Neler var oralarda? En çok sevdiğiniz veya geriye döndüğünüzde tebessümle andığınız öğretmeniniz kimdir? Hangi yönü size iyi geldi onun?

Bilge: İlkokul ve ortaokul çok başarısız ama oyunla, resimle, şiirlerle dolu olduğum zamanlar. Sosyal etkinlikler ilkokul ve orta okul yıllarımı doldurdu. Ders çalışmasam da sosyal etkinliklerin peşini hiç bırakmıyordum. Bunların hayatıma katkı sağlayıp şekil vereceğini hiç düşünmedim o zamanlar. Lisede birden değişerek derslere sımsıkı sarılışım var o yıllarda. Lise arkadaşlıklarım çok güzeldi. Olcay Kıdeyiş hocam vardı orta okulda. O beni çok etkilemişti. Tembel olmama rağmen sanata olan merakımı keşfetmiş ve bunu sözcüklerle anı defterime yazmıştı. Onun giyimi, fikirleri hep bi’ farklıydı. Kitap okuyor ve renkli kalemlerle resim çiziyordu. Bunları gözlemledim ve bugün ben oyum sanki. En değerli öğretmenim ablam. Çocukluğumdan beri bana kitaplar okudu, anlattı. Düşünmeyi öğretti bana. Yoksa çok hareketli düşünmeyi bilmeyen bir çocuktum. Atanamadığım zamanlarda bile resim çizeyim, yazı yazayım diye kalemlerimi, defterlerimi, kağıtlarımı aldı ablam. Üniversite yıllarında çok sosyaldim. Okudum, yazdım, çizdim, dolaştım ve birçok arkadaş edindim. Bunları öğretmenliğime katkı sağlasın diye bilinçle, planlayarak yaptım, diğer adı da yaşamak elbette…

 

Saadet: Eğitimde fırsat eşitliği temelde istenen şey. Siz neler söylemek istersiniz bir köy okulu öğretmeni olarak?

Bilge: Öğretmen kendini çok zenginleştirmeli en başta. Çocuk kitaplarını köy okullarına ulaştırarak, bu kitapların etkili şekilde çocuklara aktarımını sağlayabilirsek çok şey katarız okullara. Sevgi, emek ve gelişime açık öğretmen her şeyin üstesinden gelir. Tüm toplum elini taşın altına koymalı. Çocukları hepimizin çocukları olarak görmeli ve onların kütüphanelerinden kendimizi sorumlu hissetmeliyiz. Diğer yandan sınıf öğretmeni okumalı, anlatmalı, okutmalı. Toplumla sınıf arasında bağ kurmalı. Bunu sağlamak için de örnek öğretmenlere değer verip onları görünür kılmalıyız. Sadece sınıfta değil, şehirlerde köylerde iyi yönde farklılığı ve farkındalığı başlatıp devam ettirecek bireyler öğretmenler. Tüm bunları düşünebilmek için de, eğitim fakültelerinde oldukça kaliteli ve yenilikçi eğitimlerin verilmesine ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç her toplumda ve sürekli yenilik isteyerek gerekecektir.

Saadet: Bilge öğretmenim itiraf ediyorum, genç öğretmenlerin azmini görmek beni ayrıca mutlu ediyor. Eğitimde yeni yollar aramaları ve denemekten vazgeçmemeleri de öyle. Siz de bunlardan birisiniz. Nedir temelde yapmak istediğiniz şey? Neden sıradan bir öğretmen olmaktan vazgeçtiniz mesela? Daha az yorucu ve daha kolaydı oysa ki?

Bilge: Hiçbir zaman sıradanlığı sevmedim. Hayat bir kez yaşanıyor ve her anımıza değer katmalıyız. Temelde yapmak istediğim şey bu mükemmel gezegende olmanın hakkını verebilmek. Sıradan olmak istemedim çünkü, bu bir sorumluluktu ve bu sorumluluğu kusursuz yerine getirmeliydim. Aldığım paranın hakkını vermeliydim. Bunun için ne yapabileceksem yapmalıydım. Çok emek verdiğimizde yaşamak kolaylaşıyor. Daha az emekle akan zaman daha zor, gıcırtılı, keyifsiz ilerliyor. Ve insanın yaşamda tek hedefi iyilik bence. Yaşı, işi ne olursa olsun iyilik. Böylece yükselmezsin de alçalmazsın da. Hedefine tutun, en doğru basamaklardan geçerek ilerleyeceksin.

Saadet: Edebiyat ve çocuk edebiyatının anlamı nedir sizin için?

Bilge: Mutluluk, his, duygu, ahenk, incelik, sevgi. Edebiyat derya… Kelimeler çok önemli. Kelimeler bizim çok önemli besinimiz. Edebiyatsa bu besinin en güzel en tatlı, en anlamlı haldeki bütünlükleridir.Çocuk edebiyatı bir tutku… Bir kez tutuldu mu kopamaz ve artık hiçbir şeyi çocuk edebiyatından ayrı düşünemezsiniz. Zihninizde sizinledir hep. Mutlu bireyler, mutlu toplum için çocukların ve yetişkinlerin yolları çocuk edebiyatını takip etmeli sürekli.

Saadet: Size öğrencilerinizden gelen en güzel cümle neydi desem, ne söylersiniz?
Bilge: “Sevginiz için teşekkürler öğretmenim.”
Sevgi ise emektir. Yalnızca gülümsemek, okşamak değil, öğretme sorumluluğunu yerine getirmektir. Öğreterek sevebilmeyi tercih ettim. Bu sevgi böyle bir sevgi.

Saadet: Kendinizi çok yorgun ve üzgün hissettiren ve motivasyonunuzu düşüren cümleler nelerdir?

Bilge: “Bu çocuktan bir şey olmaz.”
“ Bir an önce kurtulmak istiyorum şu şehirden. “
“ Keşke daha iyi öğrencilerim olsaydı. “
Bu cümlelerden uzak durdum. Ama sanırım beni yorgun ve üzgün kılıp, motivasyonumu düşürücü hiçbir şey yok. Önceden haksızlık gördüğümde üzülüp bir süre sonra atlatıyordum. Şimdi aldırış etmiyorum. İnsanın yolu hep açık.

Saadet: Öğretmen adaylarına ne söylemek istersiniz?

Bilge: Çok okusunlar, Küçük Prens’i okuyarak çocuk edebiyatına bir an önce ve sımsıkı sarılsınlar. Bol bol sesli okuma ve anlatma çalışmaları yapsınlar. Bu çalışmalara bir ömür ihtiyacımız var öğretmenler olarak. Bol bol gezsinler, para bulurlarsa ve mümkünse yazsınlar. Kendi alanlarında gelişmenin yollarını arasınlar. Sınıf öğretmeni adayları illüstrasyonları takip etsin. Hayal güçlerini geliştiren her türlü materyalle buluşup bol bol yazarak egzersiz yapsınlar hayal gücünün gelişimine yönelik. Doğa en büyük rehberimiz. Doğayı okuyarak okula aktarmanın yollarını aramalıyız. Belki bir gün çatıların altında olmaktan da vazgeçeriz ders yaparken. Ne güzel olur bu değil mi?

Saadet: Yakında bir blog radyo çalışması içinde göreceğiz sizi. Biraz projelerinizden bahseder misiniz?

Bilge: Bu proje benim için çok önemli. 2006’dan beri hemen her gün sesli okuma ve yazarak kalemimi güçlendirme çalışmaları yaptım ama anlatmak hiç aklıma gelmemişti. Şimdi kayıtlar yapıyorum. Beni ifade eden, özgün bir anlatım tarzı oluşturmaya çalışıyorum ve kendimi dinleyip önerilerde bulunuyorum kendime. Çocuk edebiyatına ve öğretmenliğe katkı sağlayacak, okulla ilgili anılar anlattığım kayıtlar (Bunlar kişiler üzerinden değil, olaylar, dersler, sebep sonuç ilişkisi ve edebi anlatımlar olacak) olacak. Aynı zamanda çocuk kitaplarını anlatacağım. Hepsi yapıcı, umutlu ve faydalı olmasına çaba gösterdiğim anlatımlar olacak. Geçen yıl Deliler Teknesi Dergisi’nde yazmaya başladım kasımda ama sözlü anlatım kolay ve ulaşılabilirliği kolay bir yöntem olacak. En önemlisi beni heyecanlandırması. Bu süreçte yine kitapları yazarak anlatmayı da mümkün olduğunca sürdürürüm. Radyo yayınları çok önemli. Dinleyerek pek çok sessiz işi yapabiliriz. Zamanı belli değil. Şimdi çalışıyor, kaydediyor ve zihnimde konuları şekillendiriyorum. En güzel zamanda görüşmek üzere diyelim.

 

Saadet: Her çocuğun öğrenme şekli farklı olabiliyor. Siz, sınıfınızda özel eğitime (disleksi, zeka geriliği, üstün zeka vb.) ihtiyaç duyan çocuklarla karşılaştınız mı? Aldığınız eğitim bu çocukları fark etmenize yardımcı oluyor mu? En büyük zorluğu ve etiketlenmeyi onlar yaşıyor ve belki de öğretmeni şansı olacak. Bu nedenle ayrıca bir dikkat ve farkındalık gerekiyor galiba. Siz neler söylemek istersiniz bir öğretmende olması gerekenlere dair? Aldığınız eğitimde iyileştirmeler yapılsaydı; neyi eklemek isterdiniz mesela?

Bilge: Bu tarz çocuklarla karşılaştım. Tüm çocuklara ortak olarak iyi gelen şeyler var: Resim çizmek, onlara eğlenceli kitap okumak, onları sevmek, onlara drama yaptırmak, şarkı söylemek, hayal gücünü geliştirici etkinlikler yapmak vs. Tüm çocuklara hitap eder bunlar. Öncelikle tüm çocukların ilgisini çeken bu saydıklarımı ve benzerlerini sınıfa katmalıyız. Zeka üzerinden değil ama zeka alanları üzerinden gidebiliriz. Resme yatkınlığı fazla olan çocuğun önüne bol resimli kitaplar koyarım. Kelimelere özel ilgisi olan çocuğu daha fazla kelimelerle buluştururum. Anlatmayı seven ve konuşmakta zorlanan çocuğa konuşma fırsatı veririm. El becerileri iyi olan çocuklarla bu konuda kes yapıştır çalışmaları yaparım. Ama aslında tüm çocuklar bu saydığım ve daha sayabileceğim konulara-alanlara meraklı. Biz nasıl anlatacağımızı iyi belirleyelim. Sanırım ilgiler ve yetenekler konusunda ayrışma ilkokuldan sonra oluyor yavaş yavaş. Kendi deneyimlerim beni bu sonuca götürüyor.

Saadet: Geriye dönseniz ve çok iyi bir puan almış olsanız hangi bölümü yazarsınız? Yine öğretmen olmak ister misiniz örneğin?

Bilge: Ben üniversite sınavına hazırlanmadım ve aslında daha iyi bir bölüm diye tanımlama yok. Kişinin zeka ve kabiliyetine uygun bölüm tanımlaması yapabiliriz. Aslında ben hep müzikle ilgili bir şeyler yapmak istedim. Yazı hayatıma şarkı sözleri yazabilmek için başladım. Bu bölüm yerine konservatuvar okur muydum? Hayır. Bu kadar zengin olamazdım fikrimce. Başka bir bölüm istemezdim ama resim, müzik, yazı ve radyo benim dört amacım. Bunları bugün ve yarın da gerçekleştirebilirim. Şu anda da çiziyor yazıyor, söylüyor ve radyo için çalışmalar yapıyorum. Kayıp ya da pişmanlık yok. Çalışalım, her yol tüm genişliğiyle bizimdir. İlerde çocuk şarkıları albümü yapabilirim. O zaman da yüreğim tamamına erer sanırım.

Saadet: Bir panelde öğretmenin sadece tek bir çocuğa söz verip onunla ilgilenmesinin de diğer çocuklar için istismar olduğuna değinildi. O ana kadar bu aklıma gelmemişti. Sizin sınıfınızda nasıl durum? Her çocuk sevgi ve ilgi konusunda eşit olabiliyor mu? En azından her çocuk için vicdan rahatlığıyla geçiyor mu günleriniz?

Bilge: En önemli konum bu. Bu konuda formülize edebildiğim yöntemler geliştirme hedefim var. Doğru söylenmiş panelde. Sınıfa gelince… Her çocuğa dokunmaya çalışıyorum. Her günün sonunda kendimi sorguluyorum. Geride kalan çocuklar varsa onları tespit edip, kendime hedefler belirliyorum. Bu konu zor ve emek gerektiriyor. Üzerinde çalışmaya, gittikçe profesyonelleşip bu konudaki deneyimlerimi aktarmaya da çalışacağım. Tek ya da üç beş çocukla ders işleyip diğerlerini yok saymak vicdana sığar mı? İnsan çok özel bir varlık ve bu ayrımcılığı hak etmiyor. Ayrıca bu ayrımcılık bizim yetersizliğimizden haber verir, bu bir esarettir ve kendimizi bu dar yaklaşımdan kurtarmalıyız. Nasıl mı? Konuya hassasiyetle yaklaştıktan sonra birbirimize yardım ederek. Deneyimlerimizi ve fikirlerimizi paylaşarak. Ülke olarak bir bütünüz ve iyi, faydalı şeyler yayılmalı. Böylece gücümüz ve mutluluğumuz artacak.

Saadet: Sizin tarafınızda nedir mesleğinizin zorlukları?

Bilge: Çalışıp iyi niyet besledikten sonra zorluk yok. Çalış ve iyi yürekli, geniş yürekli ol, zaman zaman zorluklar çıkacak ve bu zorlukları formülize edip aş. Hayat öğrenme ve hissetme üzerinden ilerleyen büyülü bir süreç. Zorluklar da tadı değişik, acımtırak besinimiz aslında. Onların da katkıları olarak, bazen tatlı olan besinlerden daha iyi besleyecek bizi. Yolumuz hep açık hayatta olduğumuz sürece.

Saadet: Elinize sihirli bir değnek verilse ve öğrencileriniz için kullanabileceğiniz söylense, ne yapardınız öncelikli olarak?

Bilge: Tüm çocuklar için illüstrasyonlu çocuk kitapları dilerim. Tabi onlardan bazılarının yaşadığı açlık ve savaş mağduriyetini de gidermeli o değnek.

Saadet: Çok teşekkür ederim sohbetimize katıldığınız için.

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

1 Response

  1. Unknown dedi ki:

    olcay kıdeyiş benim de ortaokulda teknoloji tasarım öğretmenimdi, kendisini tekrar bulmak için google da arama yaptığımda bu yazıyı keşfettim, aşırı duygulandım…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.