Bir Dilimin Getirdiği Mutluluk ve Yeni Yıl

Dün akşam teyzemin(Şehriban Deniz) yaptığı börek geldi bizim eve. Gece saat ilerlediği için hiç paketi açmadan odama geçtim. Sabah kahvaltıda çıkardım ve karşımda katmer. Soğan, ceviz ve çökelik karışımının hamurun katlarına eklendiği bir şey bu. Yazarken bu kadar basit ama siz gelin bana sorun. Sabah sabah nerelere gidip geldim o tad ile bilseniz. Anneannemin İstanbul’da Hasanpaşa’da yaşadığı yaşadığı dönemlere gittim. Çocuktuk ve yılbaşları ile bayramlarda mutlaka orada olurduk. Anneannemin insanları kendinde toplama gibi bir özelliği vardı. Çok klasik olacak ama tipik bir Osmanlı kadınıydı. 36 tane torununu tek tek kendisine nasıl bağlamıştı bugün bile hala anlayamıyorum. Ama yapıyordu işte. Üstelik sadece torunlar da değil, çocukları da yoğunluklu olarak etrafında fervaneydi. Hizmet gördü, sohbetlere katıldı, gezdi ve bence dönemine göre istediği gibi yaşadı. Kimseye eyvallahı olmadı, istemediği hiçbir yerde durmadı ve daha buna benzer bir sürü şey. Dün gece Ağaca Tırmanan İnek kitabını okuyunca o geldi aklıma. Dayımlarla gittikleri bir gezide sırf manzarayı daha net görebilmek için trafoya çıkmış ve aşağı inememiş. Dayım da onu nasıl indireceğini düşünüp durmuş. İşte böyle bir anneannem vardı. Bir de unutamadığım bir başka şey ise yılbaşı akşamı bizimle kadeh kaldırmasıydı. “Ben de bakayım acaba tadı nasıl, doldurun” demişti. Nasıl hoş bir şeydi onun hayata dair iştahı ve merakı. Bir sürü anı var zihnimde ona dair. Ayak tırnağından saçının teline kadar masaj yaptırırdı etrafındakilere mesela. Öyle de kendine düşkün, öyle de kendini seven ve merkeze alan bir yanı vardı. Neyse işte sabah sabah bu katmer beni onun evine götürdü. Eşime de anlattım kahvaltıda. Doluşurduk o eve ve küçük odadaki davul fırından çıkan bu katmerin kokusu tüm evi sarardı. Gelen misafirler gitmezdi ve saatlerce kalırdı. Eski konular açılır, kahkahalar konuşulanları duyulmaz kılardı. Ablamla ben gelen gidenlerin bulaşıklarını yıkamaktan çoğu zaman mutfaktan çıkamazdık. Annem ve teyzemler de börek yapmak, yemek hazırlamak ve diğer işlerden ayrılamazdı. Anneannem de her gelene mutlaka yemek yedirir ve en yüksek sesten “Bir yemek getirin, aç mı gitsin insanlar” derdi. Gelsin sazlar, oynasın kızlar misali, pır pır dönerdik evde. Yine de çok ama çok mutluyduk garip bir şekilde. Misafirliğe gelip de gitmeyenlerle birlikte oldukça kalabalık olduğumuz o günlerde hem bayramların, hem yılbaşının ayrı bir neşesi olurdu. Beraber gülmek, eğlenmek ve herkesin bulduğu en uygun yerde kendine yatacak alan yaratması kadar sabahladığımız ve uykusuz kaldığımız anlar da kıymetliydi. Şimdi belki de pandeminin etkisiyle korkar olduk ya o kalabalıklardan. Galiba en çok burdan vurdu bizi bu hastalık. Yine de insan, çözüm yolları bulmaya çok yatkın. Aynı duyguyu başka şekillerde vermeyi becerebiliyor ve her şeyden önemlisi umut yaratabiliyor kendisine. Yani bu günler de geçecek, biz yine eksilenlerimize dair güzel anılarımızla ve aramıza katılan yeni kişilerle yeni anılar toplayacağız ve bizim çocuklarımız da bu anları anlatacak büyüdüklerinde. Küçük bir dilim börek, alıp onları da götürecek kendi geçmişlerine. Tıpkı teyzemden bana gelen böreğin yaptığı gibi. İyi ki dediğimiz anların daha çok olacağı, beraberce gülebileceğimiz ve kahkalarımızın odaları dolduracağı günlerin bolluğunda bir yıl olsun o zaman 🙂  

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.