Kendi Yolunda

Bugün kendime bir güzellik yapmak istedim ve kahvemi alıp epeydir elimde olan bir kitaba başladım. Kitap, önsözde yazılanlardan yakaladı önce beni. Niyetleri güzeldi ve ben de kendime güzellik yapmak istiyordum. Bu güzellik de tanıdık ve doğru olandan yana olan sese ortak olmaktı. Duymak, okumak ve kendini yalnız hissetmemek adına arada umut aşılama yöntemi de diyebilirsiniz. Sabah saatlerinde başladığım kitabı şimdi (21.20) bitirebiliyorum; çünkü arada uğraşmam gereken küçük bir beyefendi var ve öncelik ondan yana. Aslına bakarsanız belki de ilk defa bu sebeple kitaptaki erkek yazarların söyledikleri daha çok dikkatimi çekti. O kısma geleceğim ama Kelime Yayınları’ndan çıkan ve Gözde Eyce’nin resimleriyle dahil olduğu kitabı keyifle tamamladım diye giriş yapmak istiyorum. Fatma Burçak, Bengüsu Özcan, Gökçe Yavaş, Cansu Özkan, Burak Almaç ve İklim Keleşoğlu; hepinizin niyetine ve kalemlerinize sağlık. Nice ortak çalışmalar eklensin hayatınıza. 

Kitap cinsiyet eşitsizliğini fark eden, bu eşitsizliğin çocuklarının hayallerinde yarattığı tahribatı gören bir grup insanın biraraya gelerek buna itiraz etme niyetiyle ortaya çıkıyor. Önsözde Bengüsu’nun  “Birgün, ilkokul öğretmenimi ziyaret etmiş ve öğrencilerinden hayallerini resmetmelerini istemiştim. Erkeklerin maceradan maceraya koşan çizimlerinin aksine kızların yalnızca bahçeli evler, şatoda bekleyen prensesler çizdiğini görmek öyle üzmüştü ki beni… Bunu değiştirmek adına yola çıktığım beş gönüllü arkadaşım ile hayalleri kalıplardan kurtarmaya yardımcı olacak Kendi Yolunda öyküler kaleme almak istedik.” sözleri kadar Fatma Burçak’ın sözleri de oldukça anlamlı ve dikkat çekiciydi. Fatma Burçak da “Her şey hayal etmekle başlar, hayal etmek de elbette cesaret ister. İsteriz ki anlattığımız öyküler hayallerini gerçekleştirmek için kendi yollarında yürüyecek çocukları cesaretlendirsin. Dolayısıyla sözüm sana sevgili okur, cesur ve cüretkar ol!” diyor. Nasıl da kulağa hoş gelen ifadeler değil mi? Hele de içinde bulunduğumuz dönemde ayrıca anlam kazanıyor her bir kelime. Bu blogun ve yazının amacı olmadığı için son yıllarda artan kadın cinayetlerine detaylı olarak girmeyeceğim ama oldukça genç yazarların (hemen hepsi ’90 sonrası doğumlu) bu ortak yaradan hareket edip iyileştirici ve şifalandırıcı bir işe bulaştıklarını görmek çok güzel. Her bir hikayede cinsiyet eşitsizliğinin karşısında kararlı, cesaretli ve hayallerini takip edecek kadar inatçı çocuklar örnek gösteriliyor. Bir yönüyle bizim oğlak ve keçilerdeki inat gibi işte. Tam da bu nedenle birleşiyor kaygılarımız ve çoğalıyor umudum. Ülke bazında tablonun ne kadar iç karartıcı olduğunun farkındayım ve farkında olmayı bırakın bir kadın ve anne olarak da içinde yaşıyorum o tabloyu. Kız ve erkek çocuk annesi olarak olaylara iki tarafıyla da bakıyorum ister istemez. Eril iktidarın içinde yaşamları sönen kadın ve kız çocukları kadar o iktidarın sancısını yaşayan ve ona karşı yaşamını sürdürmeye çalışan erkekleri de düşünüyorum. Yazarlar da bunu yapıyor. Örneğin itfaiyeci olmak isteyen kız çocuğunun ailesini ikna etme telaşı ile balet olmak isteyen erkek çocuğunun ikna çabası aynı yerden besleniyor. Onlar hayatlarına yön verirken kendileri dışında var olan eril iktidar ile mücadele etme zorunluluğunda kalan ve bundan galip çıkan çocuklar. Tam da bu nedenle umut işte her bir hikayedeki kişi bizlere.

Kitapta bir noktanın daha altını çizmekte fayda var; o da neredeyse tüm ebevyenlerin çocuklarının geleceğine dair taşıdıkları kaygı. İki veya üç hikayede çocuklar bir şey yapmak istediklerinde aynı cümle ile karşılaşıyorlar “Ödevlerini bitirirsen buna izin verebiliriz.” Bu ifadeler bana çok uzak gelmedi. Ayrıca geleceğinde iş bulamamak, seçtiği mesleğin yaşamını sürdürmek için yeterli olamayacağı gibi söylemler de yabancı değil. Bunları anlıyorum da garip bir şekilde.Çünkü maalesef kimse önünü göremiyor ve işsizlik gibi bir sorunla yaşıyor insanlar. Haliyle de çocuklarının bu sorunu yaşamamalarını istiyorlar. Buraya kadar normal ama bundan sonrası yani çocuklarını hayallerinin peşinden gitmemeleri için çabalamaları hatalı. Kitapta çocukların kararlılığı ve ısrarı ile bu da ortadan kalkıyor ama okur olarak bizlere de iyi bir ders veriyor aslında. Kısa ve net olarak doğurmakla; doğurduğumuzu esir alma hakkımızın olmadığını gösteriyor her bir yazar ayrı ayrı. Gencecik kalemler nasıl da güzel yerlerden yakalıyor okur olarak bizleri. Örneğin anaokulu öğretmeni olmak isteyen bir erkek çocuğunun anlattıklarını hayranlıkla okudum. Ne istediğini bilen, hayal kuran ve o hayalin peşinden giden çocuklar kadar gurur verici bir şey yok galiba. Kendi payıma şöyle düşündüm; onca şey tersine gitse bile ve çocuklarımızı hayal kurmaktan uzak tutmaya çabalasa bile ebeveyn olarak bizlere düşen onları mutlu olacakları iş ve uğraşlar konusunda cesaretlendirmek. En azından bizden yana şanslı olsunlar ve yaşayarak görsünler tercihlerinin sonuçlarını. Kişisel tecrübelerimizi paylaşalım evet ama korku ve önyargılarımıza onları esir etmeyelim. Tüm bunları bir anne olarak bana bir kez daha hatırlattıkları için her bir yazara ayrı ayrı teşekkür ederim. Gencecik ve pırıl pırıl kalemler ayrıca umut oldunuz şu kötü günlerde bana. Bence okuyacak herkese de iyi gelecek bu güzel öyküler.    

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.