Bu Ne Biçim Armağan?
Aytül Akal ve Mavisel Yener ikilisinden bir kitap daha elimizde. Birbirinin sözlerini tamamlayan ve aynı ses aralığından seslenen bu ikilinin kitaplarını keyifle okuduğumuzu söylememe artık gerek yok. “Bu Ne Biçim Armağan?” kitabının resimleyeni Hüma Kaya. Doğan Egmont tarafından basımı yapılan kitap aslında basit bir konuyu ele alıyor ama yine de en azından bu yazı özelinde bana bazı konuları açma şansı sunuyor. Sanırım okur olarak pekçok ebeveyne de yazma olmasa da çocuklarıyla konuşma açısından aynı şansı tanıyordur.
Doğum günü yaklaşan ve bu sebeple oldukça heyecanlı olan bir çocuğun hikayesi konu alınıyor. Sınıfında doğum gününü kutlayacak olan çocuğa annesi bir öneri getiriyor ve doğum günü kutlamalarını bir anlamda tersine çeviriyor. Sınıftaki tüm arkadaşlarına hediye almasını ve böylece onları mutlu etmesini öneren annenin bu söylemi karşısında kısa bir bocalama yaşayan çocuk hemen kumbarasının başına gidiyor ve önce parasını hesaplıyor. Ardından da her arkadaşının ayrı ayrı beğenebileceğini düşündüğü küçük hediyeler alıyor. İçlerinde bir tanesi tekerlikli sandalyede ve bir bacağı yok. Hikayede sadece bu çocuk ve öğretmen aldıkları hediyeleri beğeniyor. Diğerleri hem aldıklarını beğenmiyor, hem de alaya alıyorlar çocuğu. Öğretmen durumu hemen algılayıp bir oyun oynamaya davet ediyor çocukları ve onların hatalarını fark etmelerini sağlıyor. Elbette olumlu bir girişim karşılık buluyor hikayede.
Aytül Akal ile Mavisel Yener birkaç noktadan olumlu bir işe imza atıyorlar yine. Hem çocuğun kendi kumbarasındaki biriktirdiği para ile hareket etmesi, hem de her arkadaşını yakından tanıyan çocuğun onların isteklerine uygun seçimlerde bulunması. Ayrıca hediye kültürü üzerine düşünmemizi de sağlıyor. Kitabı okurken son yıllarda çokça rahatsızlık duyduğum noktaları hatırlattı yazarlar. Öncelikle abartılı doğum günlerinin en çok çocuğa zarar verdiğini düşünenlerdenim. Tüketim kültürünün bir uzantısı olarak daha dünyadan haberi olmayan çocuğun bunca abartı içinde olması sadece bununla sınırlı değil. Diş buğdayı, doğum günleri, sünnet törenleri ve devam eden bir sürü sıradan olay nedense görgüsüzlüğün bir örneği olarak maalesef sıradanlaşıyor. Hatta artık bunlara dahil olmayanlar eksik bir şeyler yapıyor gibi düşünüyor. Zorunlu olarak ve istemediğim halde katıldığım bir sünnet töreninde çocuk tahtın üzerinde dört kişinin desteği ile taşınıyordu. Hayatımda böylesi saçma bir tablo görmemiştim çocukla ilgili. Neden insanlar taşısın seni bu bir. Diğeri sen neden kral veya padişah gibi saçma bir figür içine sokarsın çocuğu. Neresinden baksan elinde kalan ama kültürel olarak da yerleşen bir ritüel. Doğum günleri de bir o kadar benzer ve saçma şekillerde seyrediyor. Neredeyse her çocuğun aynı çizgi film karakterine büründürüldüğü bu törenler de yine görgüsüzlüğün somut halleri olarak karşımızda duruyor. Dünyanın merkezine oturtulan çocuklar, hayatlarının devam eden kısmında bir anda yere çakılınca da bunalımlardan kurtulmadığı gibi toplumsal sorun olarak da hepimizi etkiliyor. Narsist çocuk yetiştiren zamane ebeveynlerin çocukları olarak hem en fazla zarar gören kısmında bu çocuklar, hem de zarar veren. Kısacası anne ve babalar kendi eksikliklerini kapatma telaşındayken ve tüketim zincirinin bir halkasını oluştururken bu törenlerle; aslında en çok kendi çocuklarına zarar veriyorlar. Bir bebeğin dişinin çıkması bile kocaman bir seromoniye dönüştürülebiliyor ve hayal edin çocuğun büyüyene kadar neler yaşadığını. Sonrasında akranlarıyla eşitlenemeyen ve istekleri bitmeyen bir nesil çıkıyor karşımıza. Sadece istekleri karşılanan ve bir dediği iki edilmeyen bu çocuklar büyüdüklerinde ve en ufak bir reddedilme yaşadıklarında ise şiddet gösteriyorlar ya kendilerine, ya da karşılarındakine. Basit gibi görünen ama aslında büyük bir toplumsal sorun var karşımızda. Daha yazacak ve üzerine düşünülecek çok şey var ama bu kitap yazısı özelinde burada bırakıyorum.
Aytül Akal ile Mavisel Yener’in öncelikle bu kitaptaki anne figürü ile doğum günü çocuğunu merkezden çıkarması ve annenin teklifi ile herkesin mutlu olmasına dair atılan niyet önemli. Yine çocuğun para biriktirmesi ve kumbarasını bugün için kullanması da önemli. Her bir arkadaşının özelliklerine uygun küçük şeyler seçmeye çalışması da bence özellikle düşünülmüş. Tüm bunları bir kenara bırakırsak hediye alınan çocukların aldığını beğenmemesini konu edinmesi ve bunu tartışmaya açması bile önemli. Maalesef doyumsuz ve saygısız bir kültürün yerleşmeye çalıştığı günümüzde bu tip söylemleri görmemiz olağanlaşıyor. Çocukların belirli davranışları algılamaları ve kültürün yerleşmesi bu tip olaylara küçük müdahalelerle olabiliyor. Öğretmenin ve engelli öğrencinin tavrı ile hatalarını fark ediyor çocuklar. Basit gibi görünen ama kültürel yozlaşmanın önüne geçmek için biz büyüklere konuşma ve düşünme aralığı sunuyor elimizdeki kitap. Bu anlamda yazarlara teşekkür edip kitabı tavsiye etmekten mutluluk duyarım 🙂
Son Yorumlar