Alya ve Bayan Şeftali :)

Elimdeki seri beni de içine alsın istediklerimden. Hem de öyle böyle değil. Alya yerine dedesi beni alıp götürsün köyüne. Beraber köy maceralarımız olsun ve ben çocukluğumda yaşadığım güzel günlere geri döneyim. Şu sıralar en büyük hayalim kızıma en azından kendi çocukluğumda yaşadığım köy yaşamının küçük bir kısmını sunabilmek. Sanki Çiğdem Sezer’in de aynı dileği varmış ve bu yüzden çocukları alıp köye götürmüş bu seride.

Bilgi Çocuk tarafından basımı yapılan kitapların resimleyeni Zülal Öztürk. Yazarı Çiğdem Sezer ile sanki farklı zamanlarda, aynı dilekleri dilemişiz. Ya da benzer çocukluk deneyimlerinden geçerek iyi olanı görmüş ve onu çocuklara ulaştırmak istemişiz. Alya, anne ve babasıyla şehirde yaşayan bir kız çocuğudur. Dedesi yaz tatilinde onu alıp köye götürmek ister. Kurslarını bahane eden anne ve babasına da işte tam beni kalbimden yakalayan cümleyi sarf eder: “Kaç gündür buradayım, yüzünün güldüğünü çok az gördüm. Bu kurslar onu mutlu ediyorsa neden bu kadar az gülüyor?” Hadi bakalım yanıt verin dedeye 🙂 Veremediniz değil mi? Çünkü doğru söylüyor ve doğanın kucağına atılan çocukların mutluluğunu biliyor dede. Bunun için alim olmaya gerek ama eğer istenirse doğa ve çocuklarla ilgili çokça yazı var. Dede kendi yaşamsal tecrübesinden edindikleriyle yol alıyor hayatta ve torunu Alya ile köye gidiyor. Köyde Alya’yı çok güzel maceralar bekliyor. Köydeki insanların takma isimleri var ve Alya’ya da hemen bir tane buluyorlar. Ben de çocukken yaz tatillerinde köy yaşamını deneyimledim ve bizim köyde de takma isimler verilirdi insanlara. O zamanlara geri döndüm bu seriyle.

Alya yeni arkadaşları ve yaşamı ile çok mutlu zaman geçiriyor. Doğa kendisine uygun olanı bağrına basıyor. Beraber özgürce oynayan ve doğal besinlerle beslenen çocuklar oyunun ve doğanın keyfini çıkarıyorlar. Hayvanları tanıyorlar ve doğanın sesine kulak vermeyi öğreniyorlar. Üniversite yıllarımın ilk senelerinde dağcılık kulübüne katılmıştım. İlk eğitimde hocamız “Sizler birbirinizin sesi yerine doğayı dinleseniz daha mutlu olursunuz, suyun, rüzgarın ve yaprakların sesi mesela” demişti. Elbette buna eşlik eden bir sürü kuş sesi. Bu seride de Alya, hayvanların ve doğanın dilini öğreniyor. Ayrıca el emeğinin kıymetini biliyor. Değirmene gidiyor örneğin, tavuklardan aldıkları yumurtayı saklayan kedi ve köpeğin dostluğunda aslında ezber yargıların (kedi ve köpek hiç anlaşamaz söylemi) nasıl da yanlış olacağını görüyor. Buğdayın un haline gelmesi ve sofraya gelen yiyeceklerin öykülerini dinliyor ve toprağın kıymetini.

Ben de çocukken buğdayların toplanmasından değirmene götürülmesine kadar olan sürece tanık ve dahil oldum. Ayrıca dutların ağaçlardan toplanıp pestil ve pekmez yapımına da. Yine ağaçlardaki meyvelerin kurutulmasını ve kışın yenilmek üzere hazırlanmasına da tanık oldum. En sevdiğim şeylerden bir tanesi de süt sağmak ve çökelek, tereyağ yapımına dahil olmaktı. Şimdi yazarken bile içim bir mutlulukla doldu. Ne güzeldir bir ağacın dalında oturup meyve yemek örneğin. Ne güzeldir hayvan sevgisi, doğa sevgisi. Çiğdem Sezer bizlere bir kez daha bu güzellikleri getiriyor. Alya ve Bayan Şeftali Tanışıyorlar, Gökkuşağı Yapıyorlar, Kayıp Yumurtayı Arıyorlar, Uçurtma Uçuruyorlar, Değirmende kitapları ayrı ayrı güzel. Hemen belirtmek istiyorum ki şehir hayatının ve kapitalizmin sunduğu tüm güzellik algılarını da tersine çeviren bir yanı vardır köy yaşamının. Sanki Zülal Öztürk de bundan besleniyor ve karakterlerini standart güzellik algısının dışında resmediyor. İyi de yapıyor. Kısacası neresinden bakarsanız bakın keyifle okuyacağınız ve okuduktan sonra da çocukları doğanın kucağına bırakmanın öneminin daha fazla farkına varacağınız bir seri. Tavsiye ve teşekkürle….

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.