Çocuk şarkılarına gönül vermiş Berrin Çopur “Oğlak Sohbetleri”nde :)

“-Yağ satarım bal satarım, ustam ölmüş ben satarım- gibi fırsatçılığı değil de, ustam hasta diyerek yardımlaşmayı, -Baltalar elimizde …- gibi var olanı tüketmeye değil de, fidanlar elimizde diyerek var olanı çoğaltmayı anlatan şarkıların çocuklara daha çok yakışacağını düşündüm” diyen Berrin Çopur’un birbirinden güzel çocuk şarkılarından oluşan albümünü hala dinlemediniz mi? Ben bazen defalarca dinliyorum o şarkıları. İsterseniz hem dinleyin Pırlangıç albümünü, hem de kendisinden dinleyin bu şarkıların sürecini.

Saadet: Berrin hanım merhaba, hoş geldiniz “oğlak sohbetleri”ne. Dinlediğim güzel bir albümünüz var. Nasıl başladı müzik serüveni, biraz bahseder misiniz?

Berrin: Merhabalar, hoş buldum. Albümümüzü beğenip bizimle iletişime geçmeniz bizi çok sevindirdi. Benim müzik serüvenim, müzikle uğraşan pek çok insan gibi çocukken başladı. Ailede müzisyen yoktu ama müziğe karşı büyük bir ilgi vardı. Eğitim fakültesinden yan alanımı müzik seçip , bu bölümü tamamlayarak mezun oldum. 2003 yılında İstanbul’a tayin istedim ve burada yaşamaya başladım. Yine aynı yıl Atilla Atalay’dan caz armoni dersleri almaya başladım.

Saadet: Çocuklar için şarkı söylemek nerden geldi aklınıza? Daha doğrusu sizde ivme sağlayan durum neydi?

Berrin: Benim müzik serüvenim aslında oğlumun doğumundan sonra daha aktif hale geldi. Annelerin hamilelik döneminde kokularla ilgili algılarının artması , tat alma duyularındaki hassasiyet ve ciltlerindeki değişim ve yenileşme gibi olgular bende de oldu ama bir farklılıkla. Çocuk şarkılarındaki sözler beni bir hayli rahatsız ediyordu . Öğrencilerime öğreteceğim şarkılarda da hep seçici oldum ama oğlumun doğumundan sonra bu konudaki hassasiyetim artmıştı. Çocuğumu yetiştirirken, yedireceğim yoğurdun doğallığı ile ilgilenirken, söyleyeceğim şarkıların nasıl olması gerektiğini nasıl düşünemezdim ya da bunları olduğu gibi kabul etmem gerekir miydi? Şarkı söylerken sözlerinin anlamına gösterdiğim hassasiyet bende “şarkı sözlerini değiştirmek” gibi olmaması gereken bir istek yarattı. Bu olamazdı çünkü esere saygısızlıktı; bu olmalıydı çünkü eser bana göre hatalıydı ve hiç olmaması gereken konular vardı içinde. Ben de yolumu çizdim ve eleştirmektense üretmeye ve kendi bildiğim doğrularla şarkılar yapmaya yöneldim.

Saadet: Şarkılarınızda daha farklı bir yol izliyorsunuz ve yeni bir şey deniyorsunuz. Daha sakin, olumlu ve iyiye çağrı var sanki? Sözlerin oluşum süreci nasıl işliyor?

Berrin: Şarkılar güldürür , ağlatır çünkü hayata dair ne varsa anlatır.O yüzden şarkılar tıpkı masallar gibi hayatta iyi ya da kötü her şeyin anlatıldığı en özgür zemindir. Çocuk şarkıları ise toplumsal hayatın dinamiklerini çocuğa aktaran en etkin araçtır. Eğlenerek hayatı öğrenen çocuk mutludur ve bir çocuğa yakışan en önemli şey mutluluktur. Bu bağlamda “Yağ satarım bal satarım ustam ölmüş ben satarım” gibi fırsatçılığı değil de, ustam hasta diyerek yardımlaşmayı, “Baltalar elimizde …” gibi var olanı tüketmeye değil de, fidanlar elimizde diyerek var olanı çoğaltmayı anlatan şarkıların çocuklara daha çok yakışacağını düşündüm. Bu düşüncelerimi, hislerimi aydınlık bir yoldan geçirmek en büyük temennim oldu.Bu yüzden ben yolumu farklı çizdim. İyiye ve olumlu olana olan çağrım da bundandır. Sözlerimin oluşum süreci bu dertlerden yola çıkarak, hislerimi, yaşadıklarımı, hissettiklerimi söze ve notaya dökerek işliyor.

Saadet: Berrin hanım siz aynı zamanda müzik öğretmenisiniz. Yani çocuklarla hep iç içesiniz. Nasıl bir şey onlarla beraber derste olmak?

Berrin: Sanılanın aksine ben müzik öğretmeni değil, sınıf öğretmeniyim. İnsanlar da bunu duyunca çok şaşırıyorlar. Çocuklarla hep iç içe olmak beni elbette ki besliyor. Bu mesleğin ana malzemesi küçük insanlar. Onlar büyüme sürecinde sürekli bir değişim halindeler, gelişiyorlar aynı zamanda. Bu ana şahit olmak ve bu süreçte etkin bir rol üstlenmek benim için tam anlamıyla büyüleyici.

Saadet: Çocuklarda size iyi gelen şey nedir?

Berrin: Çocuklarda bana en iyi gelen şey onların çocuk halleri diyebilirim. Bambaşka bir mantık ile hareket etmeleri, heyecanları ve duyguları el değmemiş bir cevher gibi. Onların bu enerjileri de bana ilham veriyor. Konserlerimde onların gözlerine bakarak şarkı söylemek, onların bana eşlik etmeleri beni çok mutlu ediyor ve besliyor.

Saadet: Mesleğe ilk başladığınız güne gidelim. Çocuklarla ilk buluşmanızda ne hissetmiştiniz?

Berrin: 2001 yılında Batman’da göreve başladım. Sınıftan içeri girer girmez tam anlamıyla dizlerimin bağı çözüldü. Zaman ile neyi nasıl vermen gerektiğini, gelişime açıksan daha iyi öğreniyorsun. Ben öğretmenlik mesleğinde öğretmeye başladığımdan beri öğrettiğimden çok öğrendiğimi fark ettim. Dünya hala yaşamaya değer bir yerse, bunun en büyük sebebi çocuklardır diye düşünüyorum.

Saadet: Bir kaygıdan yola çıkıyor gibisiniz şarkılarınızda. Biraz sizi rahatsız eden ve mutlu eden şeylerden bahseder misiniz çocuk şarkılarında? Nezaket Otobüsü’ne bayıldım mesela.

Berrin: O zaman size Nezaket Otobüsünün hikayesini anlatmak isterim. Oğlum Derin doğduktan sonra onu doktor kontrolüne Bahçelievler’de bulunan bir hastaneye götürüyorduk. Ulaşımımızı hala toplu taşıma araçlarıyla yapan bir aileyiz. O dönemdeki ulaşım aracımız da metrobüs idi. Biz metrobüse bindik ve yolculuğumuz ayakta, ben diyeyim sıkışık, siz de deyin ki tıkışık bir vaziyette tam 45 dakika sürdü. Beni ve Derin’i görmezden geldiler ve bize yer veren hiç kimse olmadı. İndiğimde hem çok hüzünlü, hem de çok sinirliydim.Nezaket Otobüsü şarkısını bu duygularla yaptım. Aslında tüm şarkıların benim için bir hikayesi var.

Saadet: Konserler de veriyorsunuz. Nasıl bir şey hem öğretmen olmak hem konser vermek?

Berrin: İstanbul Oyuncak Müzesi’nde her ay Pırlangıç Şarkılarının konserini veriyoruz. Bunun haricinde festivallerde, çocuk dostu mekanlar ile okullarda ve farklı platformlarda konserlerimize devam ediyoruz. Ekibin çoğunluğu öğretmenlerden oluşmakta. Bu yüzden daha ziyade hafta sonları ya da mesai saatlerimizin dışında kalan zaman aralıklarında konser takvimimiz şekilleniyor. Hem öğretmen olmak, hem de konser vermek şahane bir duygu. Şarkı söylerken itiraf etmeliyim ki kendimi hiç öğretmen gibi hissetmiyorum. Didaktik olmaktan çok kaçınıyorum.

Saadet: Albümünüzü ben çok severek dinliyorum. Size gelen geri dönüşler nasıl? 

Berrin: Aileler çok tepki veriyor bana. Çok kızıyorlar. Arabada başka cd. açtırılmadığı, aynı şarkının döne döne ulaşılacak adrese kadar dinlenilmesinden ötürü cd’lerinin bozulduğu konusunda şikayet alıyorum. Artık eve de yedek bir Pırlangıç Albümü aldıklarını belirtenler oluyor. İkinci albümü ne zaman çıkartacağıma dair üzerimdeki baskıları size anlatamam:))

Saadet: Biraz gelecek planlarınızdan bahseder misiniz? Yeni bir albüm var mı mesela sırada?

Berrin: Bu yaz için ikinci albümün kayıtlarını yapmayı düşünüyoruz. Parçalarımız aslında hazır ancak yazın iyi bir dinlenmeden sonra 2. albüme başlayabiliriz. Daha nice albümler çıkarmayı ve kafamızdaki ilginç projeleri hayata geçirmeyi umuyoruz.

Saadet: Pırlangıç bir topaçtan alıyor adını. Kendi çocukluğunuzdan iyi olanı mı taşıyorsunuz çocuklara? Neden “Pırlangıç”?

Berrin: Evet Pırlangıç’ın iki anlamı var aslında. Eski çağlardan beri çocukların oynadığı ilk oyuncak olan topaç birinci anlamı. Tabii bu topacın ses çıkartarak dönen haline verilen isim. Bir diğer anlamı ise yeni kanatlanmaya başlayan kuş ya da kırlangıç yavrusuna pırlangıç deniliyor. Tıpkı bizim çocuklarımız gibi… Albümümüzü yaptıktan sonra ona bir isim verme telaşımız oldu. Çok araştırdık, bu ismi ve pırlangıç ismi hem bizi,  hem de çocukları anlatıyordu. İçimize de sindi. Kendi çocukluğumuz oynamaya doyarak, kırlarda, parklarda ve bahçelerde mutlu bir şekilde geçti. Ben keşke kendi çocukluğumu albüme değil tüm çocuklara taşıyabilsem. Şimdi bir yere gittiğimizde çocukların gözlerinde bir parıltı değil; yüzlerine yansıyan tablet veya telefonların ışığı var. Teknolojiye karşı değilim tabii ki. Çocukların bunun esiri olmasına karşıyım. Bu hiç doğal bir şey değil.İnsan doğasına aykırı.

Saadet: Berrin hanım çocukluğunuzda en çok sevdiğiniz çocuk şarkısı hangisiydi? Anımsıyor musunuz?

Berrin: “Arkadaşım Eşek” şarkısı benim en sevdiğim şarkı idi. Düşünsenize konserlerimin kapanış şarkısı da Arkadaşım Eşek. Sizce Barış Manço’nun kalplerimize bu kadar yerleşmesi bir tesadüf olabilir mi?

Saadet: Tıpkı oğlaklar gibi sürekli zıplayan ve yerinde duramayan zamane çocuklarına ne söylemek istersiniz?

Berrin: Hiç durmasınlar zaten. Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşasınlar. Renkler şarkımda olduğu gibi insanların birbirini renklerinden ötürü ayırt etmediği rengarenk bir ortamda yaşasınlar.

Saadet: Çok teşekkürler sohbetimize dahil olduğunuz için.

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.