Güzel İse “Evet” mi sahiden :)
Elimdeki kitabı büyük bir dikkatle okudum. Öncelikle “güzel” olma kavramının ve görsel dünyanın bunca popüler olduğu ve neredeyse herkesi esir aldığı bu çağda özenle hazırlanmış bir çalışma. Çocuk büyüten pek çok kişi gibi benim de bu algıya dair endişelerim var. Biraz da bu nedenle kitap üzerine yazmak istedim.
Güzelliğin ne olduğu ve tarihsel açıdan nasıl ele alındığını açıklayan ilk bölümde dehşete kapıldığım bölümler oldu. Bunlardan bir tanesini aynen aktarmak istiyorum: “Chicago’da 1911-1974 yılları arasında yürürlükte kalan “Çirkin Yasaları” (Ugly Laws) ile kamusal yerlerde dolaşan “çirkin görünümlü, göze hoş görünmeyen, tiksindirici, kişilerin para cezasına çarptırılması öngörülmüştür. Hitler Almanya’sı ve Mussolini İtalya’sında “çok çirkin” subaylara estetik ameliyat yaptırmaları zorunlu kılınmıştır (Çubuklu, 2007:136’dan aktaran Timurturkan, 2009:106)”. Okuduğumda acımasızca gelen bu uygulamanın bugün artık rızaya bağlı olarak (rıza elbette isteyerek anlamında değil, bir şekilde zorunlu bırakılarak anlamında kullanılmıştır) estetik ameliyatlarla bunca “normalleştirilmesine” şaşırmamak gerekiyor galiba. Güzel olmanın ilk sıralarda önem taşıması ve bunca değer verilmesi tarihsel olarak da örneklerle anlatılıyor kitapta. Bir insanın bebekliğinden itibaren onun hayatında estetik durumun bu kadar önemli olması, ona yaklaşımları estetik özelliklerinin etkisi olduğu gerçeği ile bir kez daha hayretler içinde kalıyorum.
Say Yayınları tarafından basımı yapılan ve Doç. Dr. Uğur Bakır tarafından yazılan kitapta sanatsal eserlerde iyilik ve kötülük kavramlarının da güzellik kavramı ile ilişkilendirilerek ifade edildiği anlatılıyor. Bakır: “Birçok sanatsal eserde güzel bedenler, çeşitli fiziksel özellikleri ve de davranışsal, ahlaki üstünlükleri ile yer alır. Bu bakımdan beden güzelliği ahlaki bir niteliği de ifade eder. İyiler, güzellikleri ile kötüler ise çirkinlikleri ile hayat bulur yeryüzünde ya da mistik ve /veya düşsel alemlerde. İyi olanın, çirkin ya da kötü olanın, güzel olduğu eserlerde ise okuyucu için sıra dışı, ilginç bir durum söz konusudur. Zira antikçağdan bu yana güzel olana her daim iyilik, yücelik vasıfları yakıştırılmıştır”. diyor. Bununla beraber güzel olanların iyi davranışlarla ve olumlu tepkilerle karşılaşabildiğini ekliyor yazar. Kitapta sadece tarihten örnekler değil, sanatsal eserlerden, mitolojiden de örneklere yer veriliyor. Tüm bu bilgiler eşliğinde günümüzde de abartılı şekilde güzellik kavramına yaklaşan kadınlarda beliren ve dismorfik denilen duruma dikkat çekiyor yazar. Bu durum da herhangi bir kusuru olmadığı halde, kendisinde kusur bulma ve buna inanma ile ortaya çıkan ruhsal bir rahatsızlık durumu olarak anlatılıyor. Medyanın da güzellik algısının kabulünde önemli rol oynadığına değinen yazar bunu da bireylerin tüketimleri ile sağlayacaklarına dair bir inanışın oluşturulduğunu söylüyor. Şu bölüm özellikle dikkat çekici ve bu nedenle aynı şekilde aktarmak istiyorum; “Birey, tükettiği ölçüde ideal güzelliğe yaklaşabilir ancak asla ona kavuşamaz. Gökkuşağı misali, ileriye atılan her bir adımda güzellik idealine olan mesafenin azalması istenir ama o mesafe asla kapanmaz. Böylelikle birey, kendini tüketim sarmalı içinde bulur. Bu sarmalda bireye gereksinim duyduğu kılavuzluğu ise toplumsal söylem ile birlikte kitle iletişim araçları yapar. Eskiden olduğu gibi güzellik doğuştan gelen değil, verilen kararlar sonucunda kazanılan bir özelliktir artık. Medya bu bilgiyi sürekli olarak bireylere hatırlatır ve güzellik düşlerini canlı tutar.” Bir anlamda tüketim kültürünün avlamasını beklediğimiz bireyler gibiyiz diye de düşündüm bu satırları okurken.
Bir başka bölümde ise güzellik ile ikna arasındaki ilişkiye değinen yazar alanda yapılan pek çok araştırmaya yer vermektedir. Genel olarak güzel olanın daha avantajlı olduğuna dair verileri sunan yazar çocuklar arasında bile benzer sonuçların oluştuğunu aktarmaktadır. Hatta bir bölümde işlenen suçlarda bile güzel ve çekici olanın daha az ceza aldığına dair araştırma sonuçları yer almaktadır. Genel olarak bu insanların suça meyilli olmadıkları veya istemeden o suça yöneldiklerine dair algının varlığından bahsedilmektedir. Yine herhangi bir konudaki yardım talebinde de güzel olanların taleplerinin daha fazla olumlu cevapla karşılaştığı da ifade edilmektedir. İş yaşamında da güzel olarak kabul edilenlerin daha avantajlı oldukları ifade ediliyor ancak; bir başka araştırma sonucunda da güzel kadınların iş yaşamında iyi bir çalışma performansı gösteremeyeceklerine inanıldığını belirtiliyor. Kısacası araştırma çift yönlü olarak ele alınıyor ve farklı örnekler üzerinden güzellik algısının sonuçları paylaşılıyor. Kitabın son bölümünde ise güzellik ve reklam arasındaki ilişkiye değiniliyor.
Bu kitabı okuduğumda çokça şey geçti zihnimden ama öncelikle aklıma gelen bir videodan bahsetmek istiyorum. Bir anne tüm oyuncak bebeklerdeki tek tip ve dayatılan güzellik algısından sıkılmış ve gerçeğe uygun olmadığını düşünmüş. Bu nedenle de o bebeklerinin yüzlerindeki makyajı silerek, onlara gerçek bebek ve çocuk ifadesi yerleştirmişti. Çok beğenmiştim bu videoyu. Çocuklar da gerçeğe daha yakın olan bu bebeklerle istedikleri gibi oynuyorlardı. Kısacası küçük yaşlardan itibaren dayatılan güzellik algısına dair bir tepkiydi anneninki ve bence oldukça kıymetli bir çabaydı. Çok erken yaşlardan itibaren güzellik algısına esir düşen insanların beden ve ruh sağlığından kaybettiğini görmemek mümkün değil. Kitabın son bölümünde skopofili kavramına da değiniyor yazar ve bilmediğimiz bir konuyu daha önümüze getiriyor. Skopofiliyi bakmaktan ve izlemekten cinsel tatmin duymak olarak açıklayan yazar, içinde bulunduğumuz çağda bu kavramın kışkırtıldığını da ekliyor. Çok sayıda kaynak taraması ve yoğun bir çalışma sonucunda ortaya çıkan kitap, içinde bulunduğumuz durumu tanımlamamız için bize bir anahtar veriyor. Çok zor olduğunun farkındayım ama belki ve en azından bu kavramları çocuklarımızla konuşup tartışmaya açmak ve onları tüketim kültüründen “olabildiği” ölçüde korumak için de bir yol açar. Yazarını birebir tanıyorum ve çalışma şeklini takdirle karşılıyorum ama bununla birlikte tanımamış olsam da sadece elimdeki kitabın değerinden bu yazıyı yazardım.
Son Yorumlar