Hikaye, masal severler buraya; Nazlı Çevik Azazi “oğlak sohbetleri”nde :)

Sözlü gelenek ürünleri için “akıp giden yaşamın ortasında kaybettiğimiz yollarımızı yeniden bulmak, varoluşsal sorularımıza cevap aramak ve kadim olanın gölgesinde dinlenip ruhumuzun sesini dinlemek için oldukça önemli görünüyor. ” diyen keyifli, sıcacık ve ruhumuzu besleyen bir sohbet elbette ki bir hikâye anlatıcısına ait. Uluslararası Hikaye Anlatıcılığı Merkezi (SEİBA) kurucularından Nazlı Çevik Azazi kafamdaki her şeyi önüme koydu, ruhuma yakınlaştırdı ve ellerimden çıkan yazı ile sizlere iletiyor şimdi de. Sizce de heyecan verici değil mi? Haydi o zaman; bu güzel uğraşın içindeki kadına kulak kabartalım 🙂

Saadet: Nazlı hanım merhaba. Hoş geldiniz “oğlak sohbetleri”ne. Nerden başlasam bilemedim şimdi, nasıl güzel bir işin içindesiniz öyle. SEİBA Uluslararası Hikâye Anlatıcılığı Merkezi’nin kurucusu olarak sorularıma geleceğim ama önce hikâye anlatmak nedir? Bir insan hayatında neden önemlidir?

Nazlı: Hikâye anlatmak, hikâye suretine bürünmüş her türlü yaşam deneyimini söz üzerinden dinleyici ile paylaşmaktır. Özellikle sözlü gelenek ürünleri olan masallar, mitler, bilgelik hikâyeleri, efsaneler ve bunun gibi anlatı türleri içlerinde yaşama ve insana dair derin hakikatleri taşırlar. Bu anlatılar kuşaktan kuşağa söz üzerinden aktarılırlar ve kadim insanın ruhunun bilgeliğini de içine katıp yeni kuşaklara öyle varırlar. Buradan baktığımızda sözlü gelenek ürünleri; akıp giden yaşamın ortasında kaybettiğimiz yollarımızı yeniden bulmak, varoluşsal sorularımıza cevap aramak ve kadim olanın gölgesinde dinlenip ruhumuzun sesini dinlemek için oldukça önemli görünüyor. 

Saadet: Hikaye anlatıcısı olma fikri sizde nasıl gelişti?

Nazlı: Bu benim planladığım bir şey olmadı. 2007 yılında İstanbul’dan ayrılıp Berlin’e gitmiştim.  Berlin Sanat Üniversitesi’nde Tiyatro Pedagojisi Yüksek Lisansı yapmak istiyordum. Hayat bana göz kırptı ve emeklerimin karşılığını verdi diyebilirim 🙂 2008’de bahsettiğim bölümün yetenek sınavından geçebildim ve 2008 Ekim ayında yüksek lisans eğitimime başladım. Bölümde disiplinlerarası çalışmalar yapıyor, çağdaş tiyatro bağlamında her türlü sanat disiplini ile çalışıyorduk. Hikâye Anlatma Sanatı bu disiplinlerden bir tanesiydi. Bir dönem boyunca, her hafta alanında uzman profesyonel anlatıcıları dinledik. O zamanlar Almancam da çok iyi değildi. Ne de olsa yeni yeni öğrenmeye başlamıştım. Buna rağmen anlatılan her hikâye bana çok tanıdık geliyordu ve bütün hikâyeyi anladığımı hissediyorum. Hikâyeler evrensel insanı anlatıyordu. Beni bana anlatıyordu sanki. Bu beni öyle çok etkilemişti ki ben de anlatıcı olmak istedim. Sonrasında da hikâye anlatma sanatını nasıl icra edebileceğimi öğrendiğim bir çok pratik eğitime ve programa katıldım. Böylece yaşam yolum çizilmiş oldu diyebilirim.

Saadet: Uluslararası Hikaye Analtıcılığı Merkezi (SEİBA)nin kurucularındansınız? Biraz merkez ve çalışmalarından bahseder misiniz?

Nazlı: SEİBA Maya mitolojisinde yaşam ağacı demek. Kadim kültürlerde yaşam ağaçları çok önemli bir değere sahiptir. Bu ağaçların kurulduğu yer dünyanın merkezi kabul edilir. Bunlar aynı zamanda Axiz Mundi felsefesini temsil ederler. Ağaçlar yeraltı ve yerüstü dünyalarını bu dünyada buluştururlar. Sembol olarak ağaç bunu çok güzel anlatıyor. Çünkü ağacın kökleri ve dalları gövdesinde, yani bu dünyada buluşur. Bizler de; hayal ile gerçeği, sezgi ile aklı, dişil ile erili, yaşlı ile genci her türlü farklı alemleri SEİBA Ağacı’nın gölgesinde buluşturmak, anlatılan hikâyeler aracılığı ile muhabbet çemberleri kurmak istedik ve 2015 Ağustos ayında bu güzel merkezimizin açılışını yaptık.
Merkezimizde; uluslararası sertifika programları düzenliyor, eğitimler veriyor, her yaştan insana hikâyeler anlatıyoruz. Ayrıca kurumlara da hikâye anlatma sanatı eğitimleri veriyoruz. En temelde hedefimiz bir yandan Anadolu anlatı geleneklerinden ve felsefesinden temel almış, öte yandan da dünyanın farklı anlatı geleneklerinden ve felsefelerinden de beslenen kendimize has bir ekol geliştirmek. Bunun için hem ulusal düzeyde hem de uluslararası düzeyde çalışmalar yürütüyoruz ve canla başla çalışıyoruz.

Saadet: Hikayeler ne anlatır Nazlı hanım? Nedir bize iyi gelen yanları?

Nazlı: Hikâye kavramını bu sohbette özellikle sözlü gelenek ürünleri ile sınırlamak istiyorum. Şu sıralar yoğun olarak üzerine çalıştığım ve anlattığım türler oldukları için bu sınırlamayı yapıp sohbete öyle devam etmek isterim. Tüm sözlü gelenek ürünlerini temsilen de masal kavramını kullanmak isterim. Bundan sonra masala atfettiğim her türlü özelliğin diğer sözlü gelenek ürünleri için de geçerli olduğunu düşünüyorum.
Masallar bizi kutsal olana bağlar. İnsan sınırlı bir bedensel yapıya sahiptir ve günlük yaşamın sıradanlığı ve kaosuna sıkışamayacak kadar da “aşkın” olana özlem duyar. Yani bir yanımızla insan, bir yanımızla tanrısal bir varlığız. Anlam arayışı içinde hep kendi aşkın hallerimize ulaşmaya çalışıyoruz. Aşkınlık insana verilmiştir ama bunu keşfetmesi gerekir. Bunun anlamı her insan kendi hikâyesinin kahramanı olup, cesurca kendi yaşamına, kendisinin aşkın versiyonlarına ulaşmak için emek vermesi gerekir. Bu durumda hiç kimse başkası için çalışamaz. Herkes kendi kişisel yolculuğunu yapmak zorundadır.
Masallar da bize bu yolculuğu nasıl yapacağımızı, bu yolculukta bizleri nelerin beklediğini anlatır. Yani bize bizi anlatır. Erich Fromm’un tabiriyle insanın kendisiyle nasıl bütünleşeceğini anlatır. Yani akıl ile kalbin, eril ile dişilin, aydınlık ile karanlığın, özetle yaşamımızdaki her türlü zıtlığı nasıl birliğe ulaştırabileceğimizin ipuçlarını verir. Masallar sembollerin kadim diliyle konuşurlar. Onlar eskidirler ama eskimezler. Evrensel insanın hiç yaşlanmayan, yani değişmeyen temel arkaik ihtiyaçlarına cevap olurlar. Sembol diliyle konuştukları için bilincimize değil, bilinçaltıma hitap ederler. Yani “bilmeyi” değil keşfetmeyi, sezgiyi uyandırırlar. Tıpkı rüyalarımız gibi işlev görürler. Joseph Campell’ın mitler için ifade ettiği tanım masallar için de geçerli bence. Campell şöyle diyor; “Rüyalar kişisel mitlerimizdir, mitler de toplumsal rüyalarımızdır.”

Saadet: Hikayelerin evrensel bir dili var mıdır? O evrensel dil mi bağlar bizi tüm doğa ve insanlığa?

Nazlı: Masallar sembollerin diliyle konuşur demiştik. Sembol kendisinin dışında başka bir şeyi gösteren demektir. Yani işaret eden. Sembollar tarihe, çağa, coğrafyaya, kültüre göre değişmediğinde, yani evrensel bir yapıya büründüğünde adına arketip diyorlar. Arketipler evrensel sembollerdir ve yaşayan insanın ruhuna içrektir. Ruha nakşedilmiş kadim bir dil gibi. Bu aslında doğanın ve insan doğasının gizemli dilidir. Bu gizemli dili çözdükçe, sembolleri yorumsadıkça hem doğaya hem de insanlığa çok da güçlü bağlarla bağlandığımızı düşünüyorum.

Saadet: Merkeziniz öğretmenlere de eğitimler veriyor galiba? Bunun çocuklara katkısı nedir?

Nazlı: Merkezimizde ANLATAN ÖĞRETMEN adı altında başlattığımız uluslararası bir sertifika programımız var. Burada öğretmenlere hem okul ortamında nasıl etkili hikâyeler anlatacaklarını, hem de dertlerini nasıl hikâyeleştirip daha etkili şekilde aktaracaklarını öğretiyoruz.İnsan beyni hikâyelerle düşünüyor, hikâyelerle anlıyor. Biz de beynin bu gücünü kullanarak hikâyeler aracılığı ile öğrenme süreçlerini çok daha keyifli ve verimli hale getirecek öğretmenler yetiştiriyoruz. Çocuklar bu sayede derslere istekli bir şekilde katılıyorlar ve keyifle öğreniyorlar.Bu sene programımızın ilk mezunlarını 8 Temmuz’da yapacağımız Beypazarı’nda bulunan Anadolu Açık Hava Müzesi,Yaşayan Köy’de masal şenliği ile uğurlayacağız. Ekim 2017’de de ikinci grubumuz eğitimine başlıyor. Bunun için kayıtlarımız hala devam ediyor.

Saadet: Hikaye, dinleyen ve anlatan için farklı şeyler mi söyler? Bir başka ifade ile iyileştirici etkisi en çok kimedir?

Nazlı: Her kişi tek ve biricik olduğu için kişisel hikâyesi de birick. Dinlediğimiz hikâyeleri kendi iç hikâyelerimizin rehberliğinde anlıyoruz ve anlamlandıyoruz. İçteki hikâye de biricik ve eşsiz olduğu için herkes kendinde anlamlar çıkartıyor dinlenilenden. Bence herkes kendi kabınca dolar. Bu yüzden çok kime sorusunun cevabını vermek bana düşmez 🙂

Saadet: Dünya’nın farklı yerlerinde de hikaye anlatıcılığına merak var. Bu hep böyle miydi? Biz mi yeni duyar olduk? En çok hangi ülkeler bu konuya ilgili ve meraklı?

Nazlı: Benim gözlemim dünyanın bir çok ülkesinde bu alanda canlanma var. Kadim zamanlarda mitler ve masalların toplumsal yapıyı ve insanın iç dünyasını düzenleme rolü vardı. Zamanla kutsal olandan kopmaya ve sadece rasyonel aklın sınırlarına daraltılmaya başladık. Sanayi devrimi ve makineleşme çağının da etkisiyle başta eğitim sistemi olmak üzere bütün toplumsal kurumlar makinelere hizmet edecek şekilde düzenlenmeye başladı. Böylece insan da makineleşti. Bununla beraber depresyon, mutsuzluk da alıp başını gitti. Modern insan her şeye sahip ama mutsuz. İnsanın mana arayışına kurumlar cevap veremiyor. Bence bu mana arayışı ile modern yaşamın sınırlarına çarptık sanki. Daha fazla öteye gidemeyeceğimiz için geri döndük. Kadim olana sığındık ve anlamı orada arıyoruz yeniden. Her türlü kadim geleneklere dönüşün temelinde bunun yattığını düşünüyorum. Hikâye Anlatma Sanatına dönüşü ve böylesine popüler olmasını da bu şekilde açıklayabiliriz.

Saadet: Çocukların hayatında sizce masal ve hikâyelerin yeri ve önemi nedir?

Nazlı: Masallar çocukların dilini konuşuyor bence. O yüzden biz yetişkinlere nazaran çocuklarımıza çok daha yakınlar. Çocukların korkuları, soruları, telaşları, heyecanları hepsi masallarda işleniyor. Böylece çocuğa kendi ruhunun labirentlerinde ilerlerken yolunu bulabileceği bir ip uzatıyor. Bu yüzden masalların çocukların hayatında yaşamsal önemi olduğunu düşünüyorum.

Saadet: Kulağa sözlü tarih çalışması gibi geliyor aslında yapılanlar bir anlamda? Sizce de öyle mi?

Nazlı: Evet. Sözlü gelenek ürünleri ile çalıştığımız için bir yandan da sözlü geleneği canlandırmaya çalışıyoruz.Öte yandan bu geleneğin özelliklerini çağdaş insanın dünyasında nasıl yeniden entegre edebileceğimizin yollarını araştırıyoruz. 

Saadet: Hikâye anlatıcılığa anladığım kadarıyla yaratıcı dramayı da dahil ediyorsunuz. Biraz eğitim sürecinizden bahseder misiniz?

Nazlı: Eğitimde başta oyunlardan, meditasyon yöntemlerinden her türlü yaratıcı öğrenme metodlarından faydalanıyoruz.

Saadet: Çocuklara hikâye anlatırken size en iyi gelen duygu nedir?

Nazlı: Hayret duygusu. Bir çocuk gibi aslında “iyi” bildiğim ve anlattığım hikâyenin dünyasında hayret ederek gezinebiliyorsam bu bana çok iyi geliyor.

Saadet: Sizce hikâye anlatıcılığı bir anlamda hikâyenin içine girip istediğiniz karakterin ruhuna dokunmak mıdır?

Nazlı: Evet. O karakter sizin içinizde yaşarken siz de onun için de yaşarsınız. Burada can cana, ruh ruha temas olmazsa olmazlardandır.

Saadet: Ben masalları en çok da adaletin tahsisi ve güven duygusu üzerinden severim. Kötüler kaybeder, iyiler kazanır ve adalet yerini bulur. Sizce bana iyi gelen bu duygu genel midir? Size gelen yorumlar nasıl? Ayrıca bu bir anlamda gerçek yaşamdan uzaklaşmak veya ona katlanmayı sağlamak mıdır? Kısacası bizler gerçek hayatta gördüklerimize masallar sayesinde mi dayanabiliyor ve karşı koyabiliyoruz?

Nazlı: Masallar temel hakikatleri ve değerleri işliyor. Adalet toplumsal değerlerden birisi ve bir arada yaşayabilmek için ihtiyaç duyduğumuz en temel ilke. Adalet olmadan bir toplum dağılmaya mahkumdur. İnsan da sosyal ve toplumsal bir varlık olduğu için adaletin tahsisi oldukça önem kazanıyor. Atalarımız bunu çok iyi gözlemlemiş olmalı ki masallarda hep bir adalet ilkesi karşımıza çıkıyor. Sizin de söylediğiniz gibi herkes yaptığı eylemlerin sonuçlarına katlanıyor. İyiler kazanıyor, kötüler ve benciller kaybediyor. Bu da aslında nihayetinde insanın mutluluğu için gerekli olan temel bir ilke oluyor.

Bana kalırsa masallar bize insan yaşamının hem toplumsal hem de bireysel düzlemde nasıl daha iyi düzenlenebileceğini, mutluluğa ve huzura nasıl erişebileceğimizin yollarını gösteriyor. Modern çağda her türlü insani temel ilke ayaklar altında paramparça edilirken, masallar bize bunu unutturmuyor. Bu yanıyla çok da gerçekçi ve haktan yana bir tavrı var masalların.

Saadet: Eğitimlere en çok kimler dahil olmak istiyor?

Nazlı: Katılımcı kitlemiz çok renkli. Her kesimden insan buluyor bizi. Özellikle öğretmenler ve genç ebeveynler geliyor.

Saadet: Eğitimlerinize mekan olarak nereleri seçiyorsunuz? Mekanın hikaye anlatıcılığında yeri ve önemi nedir?

Nazlı: Davet edildiğimiz her mekanda anlatıyoruz. Mekanı düzenlerken tek bir kriterimiz var. Hayal etmenin önüne geçmemeli mekan. Bunun içinde etrafta çok fazla uyaran olmamasına dikkat ediyoruz.

Saadet: Sayfanızdaki bir etkinlikte masal kampı ifadesini gördüm. Nedir bu kamp böyle? Kulağa çok hoş geliyor?

Nazlı: Yaz döneminde doğanın ortasında hem çocuklarla hem yetişkinlerle masal kampları yapıyoruz. Çocuklar ve yetişkinler aynı anda paralel eğitim görüyorlar. Çocuklu ebeveynlerin rahatlıkla katılabilcekleri kamplar bunlar. Bu sene Kastamonu’da hem Temmuz hem de Ağustos ayında olmak üzere 2 kamp yapıyoruz. Takipçiler ayrıntıları sayfamızdan öğrenebilirler veya bize info@seibaanlatimerkezi.com adresine mail atabilirler.

Saadet: İşi, uğraşı, niyeti çocuklardan geçen herkese bir mesajınız var mı?

Nazlı: Masalların bilgeliğini hatırlayıp, onların gölgesinde daha çok muhabbet çemberleri kuralım diyorum 🙂

Saadet:Bizim bloğumuz da “Küçük ve tıpkı OĞLAKLAR gibi sürekli zıplayan zamane çocukları”ndan esinlendi. Onlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Nazlı: Yaşamın coşkusu içimizden, içinizden hiç eksilmesin. Hep böyle zıplamaya devam edin 🙂 

Saadet: Çok teşekkür ederim sohbetimize dahil olduğunuz için.

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.