“Dünya’ya sahip çıkın. Dünya sadece bizim değil” diyor Prof. Dr. Konuralp İlbay “Oğlak Sohbetleri”nde
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Konuralp İlbay hocamızla çocuk ve teknoloji, hekimlik mesleği ve yaşam üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. 8 yaşında okuduğu bir roman ile birlikte tanık olduğu bir olaydan etkilenerek beyin cerrahı olmaya karar veren hocamız oğlak ailelerine “Bırakın çocuklarınız zıplasın, hoplasınlar” diyor. Oğlaklara da “Dünya’ya sahip çıkın. Dünya sadece bizim değil” diyor. Prof. Dr. İlbay ayrıca hayvan sevgisinin çocukların hayatında ne kadar önemli olduğunu belirterek “Hayvan sevgisi olan, insana da zarar vermez, sevmeyi bilir çünkü” diyor. Ben keyifle dinledim kendisini, umarım sizler de aynı keyifle dahil olursunuz sohbetimize…
Saadet: Hocam, öncelikle davetimizi kabul edip “oğlak sohbetleri”ne katıldığınız için teşekkür ederim. Uzmanlık alanınızın ve vereceğiniz bilgilerin oğlaklar için yararlı olacağını biliyoruz. Öncelikle kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Prof. Dr. İlbay: 1958 yılında Antep’te doğdum. 1982 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdim. 1993’de Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Beyin ve Sinir Cerrahisi uzmanlığımı aldım. 1996’da Yrd.Doç., 2006’da Doç, 2012’de Prof. oldum. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde 1998 yılında 3 ay süre ile Prof. Dr. Mehmet Zileli’nin spinal cerrahi eğitimine katıldım. İlgi alanı olarak omurga ve omuriliğin cerrahi hastalıkları :Boyun ve bel fıtıkları, bel kayması, dejeneratif omurga hastalıkları, omurga ve omurilik tümörleri, omurga ve omurilik yaralanmaları, omurga enfeksiyonları
Saadet: Benim merak ettiğim sorular çocukların bilgisayar önünde fazla zaman geçirmelerinden ve hayatlarındaki hareketin azalmasından geliyor. Sizce bu iki önemli faktörden öncelikle bilgisayar önünde vakit geçiren çocuklarda ne gibi sıkıntılar oluşur?
Prof. Dr. İlbay: Bilgisayar başında uzun süre vakit geçirenlerde anatomik yapıda bozulmalar ortaya çıkıyor. Yine kas şikayetleri, görme bozuklukları ve hatta epilepsi nöbetleri görülebiliyor. Elbette bilgisayarlar tek başına sebep değil ama önemli etkenlerden bir tanesi. Örneğin anı ışık parlamaları epilepsi için tetikleyici faktörlerden bir tanesi.
Saadet: Richard Louv’un çok güzel bir kitabı var; Doğadaki Son Çocuk. Orda çocukların hareketsiz kalmalarından ve aslında doğadan uzaklaşmalarının ruhsal ve fiziksel sorunlara sebep olduğundan bahsediliyordu. Sizce hareket çocuklarda eksilince ne tip sorunlar ortaya çıkıyor? Sizin tecrübelerinizde bu veri neye işaret ediyor?
Prof. Dr. İlbay: Aslında bu bir önceki soruyla bağlantılı. Kesinlikle uzun süre bilgisayar veya teknoloji ile vakit geçirenlerde çok çeşitli sorunlar beliriyor. Sadece fiziksel değil ruhsal sorunlar da baş gösteriyor. Artı bunlara ilave olarak bu sürede, yani gerek PC başında, gerek mobil telefonlar aracılığıyla uzun süre hareketsiz kalan çocuklar beslenme alışkanlıklarını da olumsuz şekilde değiştiriyorlar. Karbonhidrat ağırlıklı, şekerli ve en önemlisi katkı maddesi olan yiyecekler ile gazlı içecekleri tüketiyorlar. Birbirini kovalayan bir sürü soruna da yeşil ışık yakmış oluyorlar. Ayrıca mobil; yani cep telefonu ile internete uzun süre girenler daha küçük ekranı takip etmek için zorlandıklarından görme bozuklukları daha fazla oluyor. Göz kuruluğu en belirgin sorunlardan bir tanesi. Radyasyon yayıyor bir de bu aletler. Yine beslenme şekillerinden dolayı obezite sorunları yaygınlaşıyor. Ayrıca teknolojide uzun süre vakit geçiren çocukların gerçek ilişkileri zayıflıyor. İnsan toplumsal bir varlık ve izole bir yaşam sürmesi ruh sağlığı açısından da sakıncalı. Dolayısıyla bana sorarsanız neresinden baksanız sıkıntılı bir durum ve uzak kalınabildiği kadar kalınmalı. Zaman yönetimi olmalı ve araçsal olarak kullanılmalı bu aletler.
Saadet: Çocuklarda boyun ve omurilik sorunları yaşamamak için nelere dikkat etmek gerekiyor?
Prof. Dr. İlbay: Yine teknoloji ile bağlantı üzerinden yanıtlayacaksak eğer kullanım miktarı düşürülmeli. Sınırlı olarak kullanılmalı. Aynı ders saati gibi düşünün. 30-40 dk.kullanılıyorsa 10-15 dk mola verilmeli. Bu süre zarfında baş ve boyun egzersizleri yapılmalı. Kısacası olabildiği kadar doğal yaşamın içinde yer alınmalı diye düşünüyorum. Bakın mesela 1984 yılında oturduğumuz evin sokağında nereyse birkaç araç vardı ve biz tüm gün sokakta oynardık. Ama aynı sokakta en son gördüğümde 7-8 tane internet cafe açılmıştı ve iki taraf araçla doluydu. Kısacası hareketsizlik hepimizde sorunlara yol açan bir şey. Bunu bir de kas ve iskelet sistemi açısından, gelişim aşamasında olanlar olarak ele aldığınızda durum daha fazla iç acıtıcı hale dönüyor.
Saadet: Tüm mesleki tecrübelerinizle birlikte düşünerek bir çocuğun hastalıklardan korunması için önereceğiniz şeyler neler olur?
Prof. Dr. İlbay: Hareketin bol olduğu ve doğal beslenmenin öncelikte olduğu bir yaşam gerekiyor. Ben mesela okuma yazma bilmeyen çocukların ellerinde telefon veya bilgisayar görmeyi doğru bulmuyorum. Gerek yok, bir sınırı olmalı. Süre iyi ayarlanmalı, çocuklar bilgisayar içinde değil sokakta oynamalı. Bunlar çok zor şeyler değil, anne babanın elinde aslında. Kısıtlamak gerekiyor ve çocuğu kendi doğasına bırakmak gerekiyor. Şimdi bakın aslında bizdeki temel sorun şu; çocukları sınırsız büyütüyoruz. Olması gereken bu değil. Ağlayan çocuk amacına ulaşacağını görüyor, böyle yetişen çocuk ağlatmadan da vermeyi bilmiyor. Bu bir döngü ve bunu kırmak gerekiyor. Kolaya kaçmayacaksınız çocuk yetiştirirken. Anlatmak, öğretmek, göstermek ve örnek olmak gerekiyor. Mesela evde mutlaka bir başka canlı olsun. Bir kedi, kuş veya köpek. Bunun bakımıyla çocuğunuz ilgilensin. Emin olun hayvan sevgisi olan çocuklar insanları da sever. Kısacası çocuğunuza sevmeyi öğretin ve gösterin. Bunlar masrafsız şeyler. Geri dönüşü de sizi mutlu eden şeyler aslında. Çocuğunuz telefonla değil kedinizle uğraşsın ve oynasın örneğin. Kumunu değiştirsin, yemini versin ve onun yaşam ritmini görsün. Toplum olarak bir sıkışmışlığın sonuçlarını yaşıyoruz. Sevgiyi ve onun önemini hatırlamamız gerekiyor galiba.
Saadet: Sayın hocam siz teknoloji ile çocukların arasındaki ilişkiyi bir hekim olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. İlbay: Yurtdışında bu kadar yaygın değil kullanımı. Ben gözlemlediğim kadarıyla bunun bizim ülkemizde daha yaygın olduğunu görüyorum. Buna bir de bilinçsiz kullanımı da ekliyorum. Temel ihtiyaçlarımız çocuğu beslemek, giydirmek ve eğitmek olmalıyken maddi durumumuz yetmese de son model cep telefonları ile geziyoruz. Üstelik çocukları bunların içinde büyütüyoruz. Oysa ki araçsal olarak kullanmak bu değil. Eğer bunun hayatımıza fayda sağlamasını istiyorsak kullanımına dikkat edeceğiz. Öteki türlü yan etkileri ile uğraşır dururuz. Mesela bilgisayar oyunları oynayan bir çocuk sadece içtiği bir kola ile 24 küp kesme şeker tüketmiş oluyor. Öyle hastalar geliyor ki günde 240 kesme şeker tüketiyor. İşleyen bir sistemi bozuyorsunuz işte, olan bu.
Saadet: Oğlaklara (küçük ve tıpkı oğlaklar gibi zıplayan zamane çocukları) mesajınız nedir?
Prof. Dr. İlbay: Dünya’ya sahip çıkın. Dünya sadece bizim değil. Dünya’nın Durduğu Gün diye bir film var. Ona bakın mesela. Orda uzaylılar Dünya’ya geliyor ve onu insanlardan kurtarmaya çalışıyor. Bilimkurgu filmi ama aslında çok da doğru şeylere işaret ediyor. Bilmem beni anlarlar mı ama Dünya’ya sahip çıkmalarını istiyorum.
Saadet: Oğlak ailelerine iletmek önerileriniz var mı peki?
Prof. Dr. İlbay: Bırakın çocuklarınız zıplasın, hoplasınlar. Bu ‘bırakınız her şeyi yapsınlar’ demek değil. Sadece çocukluklarını başka yaşam alanlarına zarar vermeden yaşasınlar. Doğada ve hareketi kaybetmeden yaşasınlar. Mesela bakın Dünya’da 1 dk.içinde bireysel silahlanmaya ayrılan pay ile Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’teki aç çocuklar doyabiliyor. Bunu biliyor musunuz mesela? Kaç sene önce verilmişti bu bilgi. Şimdi belki daha korkunçtur rakamlar. Kısacası yaşamdan yana olmak yapılması gereken. Bir de iyi olanı isterken tüm çocuklar için bunu istemek gerekiyor.
Saadet: Sizin çocuğunuz var mı? Varsa onun hekimliğinize etkisi oldu mu? Yani ondan öncesi, sonrası için hekimliğinize dair gözlemlerinizde bir değişim oldu mu?
Prof. Dr. İlbay: Evet bir kızım var. Çocukları çok severdim ama şimdi daha çok seviyorum. Bir hastamız vardı ben asistanken. Adı Sevda’ydı. İlk ameliyatını 4 yaşındayken olmuştu ve benim asistanlığım boyunca 7 kez ameliyat oldu. Onu unutamam. Takip ettim durumunu da. Şimdi iyi, büyüdü ve evlendi, hatta anne oldu. Kısacası yaşam kıymetli ve kıymet bilmek gerekiyor.
Saadet: Çocukken ne olmak isterdiniz? Hekim olmaya çocukken mi karar verdiniz?
Prof. Dr. İlbay: Çocukken de hekim olmak hatta beyin cerrahı olmak isterdim. Annem ve babam öğretmen. Annem Türk Dili ve Edebiyatı, babam ise Fransızca öğretmenliği yaptılar. Dolayısıyla evde bolca kitabımız vardı. 8 yaşımdayken bir roman okudum ve o romandaki beyin cerrahından etkilendim. Sonra sokağımızda bir kaza oldu ve biz de çığlıkların olduğu yere koştuk. Orda yakınının yerde parçalanmış beynini toplayan bir kadın gördüm. Kötü bir kazaydı. O an kendi kendime “Beyin demek ki böyle bir şeymiş” dedim. Öncesinde okuduğum romanla birlikte doktor olmaya karar verdim.
Saadet: Hekimlik eğitimi nasıl bir süreçtir desem kendi sürecinizden yola çıkarak ne söylersiniz?
Prof. Dr. İlbay: Benim için çok zor bir süreç değildi. Sanırım bunda doğa ile iç içe büyümenin de payı var. İyi bir eğitim aldık öğrenciliğimizde. Yine de tamamen kolay diyemem. Gönül vermedikçe yapılacak bir iş değil.
Saadet: Başarı ile sonuçlanan ameliyatlarınızın sonrasında hissettiğiniz duygu nedir?
Prof. Dr. İlbay: Tansiyonum düşüyor. Hasta yakınlarına gelip “Ameliyat başarılı, merak etmeyin, durumu iyi” diyorum ama tansiyonum düşüyor o an. Şunu mutlaka eklemek gerekiyor; başarılı ameliyat yapabilirsiniz ama komplikasyonlar olabilir. Bu sizin ameliyatı başarısız yaptığınız anlamına gelmez. Yani her ameliyatın komplikasyonları vardır ve bunlar hasta ve yakınlarına ameliyat öncesinde aktarılır. Yani süreç belirler hastanın durumunu.
Saadet: Oğlaklara hekimlik mesleğinin en zor ve en güzel yanını söyler misiniz?
Prof. Dr. İlbay: Hata, yani ameliyat esnasında yapılan hata ile komplikasyon gelişmesi arasında ayrımı bazen hasta yakınlarının, bazen de hukukçuların bile yapamaması mesleğin zor yanı. Yukarıda da söylediğim gibi çok başarılı bir ameliyat geçirebilirsiniz ama sonrasında komplikasyon gelişebilir. Şu an benim de yakınım hasta, ameliyatı başarılı ama ameliyat yeri enfeksiyon kaptı. Doktoru ile konuşurken bir hekim olarak onun da içinde olduğu sıkıntıyı görebiliyorum. Mesleğin en güzel yanı da Voltaire’nin söylediği gibi “Yaratılmış olanı yaşatmak için uğraşır” doktor. Aynen öyle biz yaşatmak için uğraşıyoruz.
Saadet: Teşekkür ediyorum tekrar sohbetimize dahil olduğunuz için…
Huşu uyandıran miras! Siteniz aslında dikkat çekici. Şahsen bence bunun için seviyorum.
beyin ameliyati
Teşekkür ederim. Sanırım daha çok kendi merakımı giderip paylaşıyorum 🙂