Fips olanları anlayamıyor

Yazmaya başlamadan önce içimden geçeni aktarmak istiyorum. “Sevgili Fips sadece sen değil, inan bana zaman zaman hepimiz yaşananlar karşısında olanları anlayamıyoruz. Tek değilsin ve ben de kendimi en az senin kadar bocalarken buluyorum.” Aynen bunlar geçti aklımdan yazıya başlamadan önce. Rehabiliteye ihtiyacımız varsa hepimizin var galiba ve buna sebep olanların da. Tekrar sebep olmasınlar diye en çok da.
 
Fips sevimli ve küçük bir köpek yavrusu. Anne babası ayrıldığı için büyük bir karmaşa ve bocalama içinde kalmış bir küçük yavrucuk. Onların yaşadıklarından kendisini sorumlu tutup okları kendisine çeviriyor hem de hiç kendine acımadan. Çocuklar böyledir eğer izlerseniz. Özeleştirileri onları büyütenlerden çok daha gelişkindir aslında. Hak edemediğimiz kadar algıları açık ve kırılgandırlar hayata. Havada gezen tüm duyguları sezerler. Sezmek yanında içlerine alırlar bu duyguları. Tam da bu nedenle bebekliklerinden itibaren onları korumak gerekir. Odalarını sıkça havalandırmak ve temiz hava solumalarına yardımcı olmak gerekir. Bu temiz hava iyi ve güzel olan duygular ile birliktedir ve sağlıklı büyümeleri için şarttır. Bu havada şiddet, nefret, öfke ve kin duyguları olmamalıdır, bunların yerine şefkat, sevgi, huzur, nezaket, saygı ve empati duyguları olabilir mesela. 
 
Daha anne babaları arasındaki mesafeyi koruyamayan ve duygusal anlamda yaşayacaklarını göğüsleyemeyen çocuklar zararın en büyüğünü yaşıyor çoğu durumda. Boşanma ve o noktaya kadar geçen sürede yaşananlar da maalesef bu durumlardan bir tanesi. Birbirleriyle kavgaya düşen büyükleri arasındaki her sözün ağırlığı altında ezilir aslında onlar. Her kötü söz ve davranış direk onlara dokunur ve çoğu zaman anne baba bunun ayrımına çok geç varır. İşte belki de sırf bu sebeple anne baba olmaya karar veren çiftlerin kendileriyle sorunlarını en aza indirmeleri gerekiyor. Üremek dışında bir şey çünkü bir çocuğu dünyaya getirmek ve büyütmek. Stuttgart Çocuk Koruma Merkezi’nde görevli Ingrid Schwarz’ın açıklamalarının da yer aldığı kitap boşanma sürecinde çocuğun yaşadıklarına çok güzel değinmiş “Fips olanları anlayamıyor” kitabının son kısmındaki açıklamalarında. Aileleri ve çocukla ilgili olan herkesi bilgilendirici notu bu anlamda önemli. Gergedan Yayınları tarafından basılan ve Jeanette Randerath tarafından yazılan kitabın resimlerini Imke Sönnichsen yapmış. 
 
Küçük bir köpek yavrusu olan Fips’in anne ve babası kavga ettiğinde nasıl korktuğu ve endişelendiği kadar onların ayrılması ile yaşadığı karmaşık duygular da çok güzel aktarılmış. Genellikle ilk duyguda çocukların bu ayrılmadan kendilerini suçladıklarını gözlemleyen kitap bu konu üzerine odaklanıyor. Annesiyle yaşayan ve babasıyla da zaman geçiren Fips kavgalardan kurtulduğu için rahatlasa da annesiyleyken babasını, babasıylayken de annesini özlüyor ve olmayan tarafa karşı suçlu hissediyor kendisini. Bu duygularla uğraşırken de mutsuz oluyor ve çözüm bulamıyor Fips. Kendisine yaşlı ve deneyimli bir köpek olan Bruno yardım ediyor. Aslında kendisi de benzer bir dönemden çocukken geçmiş olan Bruno sorunu çok net görüyor ve kavrıyor meseleyi. Kendi hayat hikayesinden edindiği tecrübesi ve gözlem yeteneğiyle Fips için en uygun cümleler dökülüyor ağzından. Bu cümleler içinde beni en fazla etkileyen kısmı Fips’in kendisini suçladığını hissettiği anda olayı başka bir yavru köpek üzerinden anlatması ve yavru köpek için “En masumu oydu” demesi oldu. Sahiden böyle değil midir? Anne baba kavgalarında ve babanın anneye şiddet uyguladığı anlarda (Fips’in babasında kavga esnasında şiddet eğilimi gözleniyor) olan en çok aradaki çocuklara olmaz mı? Evet olayın zarar göreni genel itibariyle herkes olsa da çocukların narin dünyasına ait değildir bunların hiçbiri ve aslında sahiden en masumu hep onlardır. Yaşadıklarını hak etmedikleri gibi onların sebebi de değildirler. 
 
Bruno yavru köpeğe yardımcı olurken onun bir birey olduğu ve annesi ile babasının karışımı olmakla birlikte aslında kendisine has ve tek olduğunun da altını çiziyor. Böylece bağımlı olmak yerine bağlı olmanın daha kıymetli ve güzel olduğuna inceden bir atıfta bulunuyor. Elbette siz Bruno’yu çocuklar üzerine çalışma alanında uzmanlaşmış birisi de diyebilirsiniz. Çünkü ağzından çıkan her söz bu niyetle yazılmış zaten. Çocuğun içinde sıkıştığı duyguları açığa çıkarmak ve onun bu süreci atlatmasına yardımcı olmak üzere konuşuyor Bruno. Nihayetinde kendisini anlayan ve sorunu ile yüzleşmesini sağlayan Bruno sayesinde küçük köpek yavrusu aklındaki sorulara da cevaplar buluyor. Mesela anne babasını barıştırmak istediğini, onların yeniden bir arada olmalarının mümkün olup olmadığını soruyor Fips. Bruno da olayı Fips’in hayatından örneklerle anlatıyor ve anne babasını da anlamasını sağlıyor. Bu kısmı özellikle çok hoşuma gitti. Diyor ki Bruno “Belki sen de bu duyguyu tanırsın: İlk tanıştığında birisini çok sevebilir ve onunla çok iyi anlaşabilirsin. Fakat bir süre sonra ilk başlardaki kadar iyi anlaşamayabilirsin.” Bunlar önemli şeyler; taraf olmadan çocuğun yaşananları anlamasını sağlamak. Bruno da bunu yapıyor ve hem annesi hem de babası için kendisinin özel olduğunu ve onu sevmeye devam ettiklerini belirtiyor. 
 
Son yazılarımda genelde Gergedan Yayınları’nı yazdım ama bir çocuğun içinde kalabileceği olası durumlar hakkında büyüklerle birlikte küçüklere iyi gelebileceğini düşündüğüm önerileri olduğu içindi bu. Cinsel istismar, ebeveyn ölümleri ve boşanmalar bu yazıların içeriğindeki kitaplardı. Bence önemli ve kıymetli bir çaba bu kitaplar. Alanında uzman kişilerce de desteklenmiş ve çocukların ruhsal açıdan gelişmelerine de destek olabilecek yayınlar. Anlatmak ve anlatırken de arınmak diye bir şey geldi aklıma şimdi. Sanırım bu kitaplar bizlerin de arınma ihtiyacına cevap veriyor. 
 
Kapağında Fips yer alıyor kitabın. Kendisinden epeyce büyük anne babasının ayaklarına bakarken ki tedirginliği bizi ilk anda yakalıyor zaten. Çocuklar bence ortamdaki radyasyonu alan en etkili eleman gibidir. Ama kötü olan, onların radyasyonu alırken kendilerinde biriktirdikleri. Bunu es geçmemek gerekiyor diye düşünüyorum. Çünkü çocukken maruz kaldığımız şeyler yaşamımızı şekillendiriyor ve her anımızda oralara geri kaçıyoruz. Ordaki travmalar, olumsuz duygular beden olarak büyüsek bile yetişkin kavramına atfedilen olumlu davranışları göstermemizi engelliyor. Acı çekiyoruz büyüdüğümüzde ve belki acı çektiriyoruz kendi çocukluğumuzda arınmadığımız olumsuz duygular sebebiyle. İşte tam da bu nedenle oraya dikkat etmek gerekiyor. Eşimizle tartışırken, bir kavga anında sarfettiğimiz sözler bile anında kaydediliyor çocuğun belleğine. O bellek, kişi yaşadığı sürece bu anlara ve sözlere başvuruyor sonra. Bruno’nun dediği gibi “En masumu oydu.” Şiddete uğrayan, anne babası ölen veya ayrılan, ülkesi savaş alanına çevrilen veya mülteci konumuna düşürülen çocuklar kadar istismara maruz kalanlarda da en masumu sadece çocuklar. Büyükler ise suçun ortak paydaşları. 
 
Aklıma Telli Turna şarkısındaki “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” dizeleri geldi. Sahiden de en güzel, temiz ve huzurlu alan çocuk dünyası ise oralara sahip çıkmak lazım. Başka türlüsünde nefes alamıyoruz çünkü. İşte bu yüzden attığımız her adımda onların dünyasını düşünmek ve ona göre davranmakla yükümlüyüz. Yükümüz neşemiz ve mutluluğumuz olsun o zaman. Ağırlığı ile hafifleyelim o yükün ve taşımaktan hiç bıkmayalım. Her çocuğun hayatına olumlu etki yapsın o yük ve sadece masumiyet kazansın tüm kavgalarda. Belki o zaman kirlenmekten kurtarabiliriz yetişkin dünyamızı.
 
Metnin Yayınlandığı Gazete için tıklayınız

Şunlar da Hoşunuza Gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.